İnsanoğlu su misali… Bir mekândan diğerine akar durur. Dünya eskiden daha büyükmüş ama şimdi bayağı da küçüldü. Bu nedenle sabahı başka bir yerde, akşamı diğer mekânda karşılamak mümkün…
Öğrencilerimiz ve dostlarımızın emanetleriyle geçen hafta Salı günü Uganda için eşyalarımızı yükledik. BU Durum bizim için uzun bir çalışmanın ürünüydü. Evlerinden her türlü kıyafet ve hediyelik malzemeleri büyük bir mutluluk içinde taşıdılar. Bunlar diğer görevli öğretmen ve öğrenciler tarafından ayrıldı. Valizlere yerleştirildi. Harçlıklar biriktirildi. Bazen bir-iki liralık küçük ama samimi bağışlar geldi. Bazen de çok büyük rakamlar…
Uganda da nereden çıktı diye soranlar olabilir. Müsaade ederseniz izah edeyim. İsmet ÖZEL bir cümlesinde şöyle der; “Herkes kabul olunmuş duasının bedelini, ömrüyle öder.” Bizimki de öyle oldu. Üç ay önce Sudan’a aynı amaçla gitmiştik. Orada bir çay sohbetinin arasında Uganda’nın adı geçti. “Uganda’da bir Ramazan orucu tutsak!” diye de bir cümle geçti. Meğer Allah böyle bir cümleyi dua olarak kabul etmiş. Okulumuzda kalan yardım malzemelerini ulaştırmak için beklediğimiz biletler, ramazan ayı başında geldi. Böylece de ramazan ayının bir kısmını Uganda’da geçirmek nasip oldu. Ümmetin sahavetinin coştuğu bir döneme rastlayınca da ayrı bir bereket oldu.
Çarşamba yola koyulduk. İlk durak yeni İstanbul hava limanı oldu elbette. Dünyaya meydan okuyan ve düşman çatlatan bir eser… Güzel, büyük ama insanın içinde kendisini kaybetmeyeceği bir tasarım olmuş. Özellikle yabancı yolcuların çektikleri videolar, yaptıkları canlı paylaşımlar; onların gözünden de bakmaya vesile oluyor. Tavandaki ışıklandırmalara bile hilal şeklinin verilmiş olması elbette birçok kesimi rahatsız etmiş.
Yedi saatlik bir yolculuktan sonra Kigali hava alanına indik. Bu ismi ilk kez duymuş olacağınızı biliyorum. Ekvator’u geçip güney kutbunda Ruanda’nın başkentine ulaştık. Meşhur hutular ve tutsiler arasında süren kanlı kabile savaşının merkezi. Uçağımız bu başkente indi. Uçaktan buraya inenlerin çoğu beyazdı. Avrupa’dan veya Çin’den geliyorlar.
Bu savaşı duyunca sizler de merak etmiş olabilirsiniz. “Niçin iki kabile birbirine bu kadar kinli bir şeklide saldırır? Yüzbinlerce insanı keser?” maalesef dünya üzerinde kanlı içi savaşların sürdüğü birçok merkez var. Yemen gibi mesela… Acı bir gerçek ama bunlar, hep Müslümanların yaşadığı topraklar... Müslümanların taraf olmadı tek iç savaş, Ruanda’da yaşanmıştı. Sebebini uçak yolcularını görünce anlamak daha mümkün oldu. Bölgede paylaşılması gereken madenler vardı! Buna ulaşımı kolaylaştırmak için en kolay yol(!) da kan akıtmaktır. Yerli halk, savaşla uğraşırken diğer zalimler de malı götürürler. Şimdi diktatör bir idare tarafından içi savaş durdurulmuş. Elbette gece uçuşu olduğu için ülkeye ait başka bir gözlem yapabilme imkânımız da olmadı. Yiyecek ekmeği zor bulan bir toplumun, kardeşini öldürecek silahları bulması ilginç. Akrabalık ilişkilerinin ve iç dinamiklerin çok güçlü olduğu bir kıtada satırla insan doğrayacak seviyeye olanları düşürmeyi ancak şeytanlaşmış bir insan başarırdı.
Gece yarısı uçağımız Entebbe hava alanın indi. Afrika ülkeleri içinde en kolay giriş yaptığımız ve sorun yaşamadan giriş- çıkış işlemlerimizi yürüttüğümüz ülke olarak kaldı zihnimizde. Gayet sakin ve her gelene “merhaba! Nasılınız?” Diye hal hatır sorarak işleme başlayan görevlileri var. Tüm Afrika ülkeleri gibi asıl halkın kullandığı dil, yerel kabile dilleri. Ama sömürünün bir eseri olarak burası da İngilizce konuşuyor.
Hızlı bir sahur atıştırmasının akabinde sabah serin bir Afrika havasında gözümüzü açtık. Afrika deyince her yerin sıcaktan kavrulduğunu sanmayın. Burası ekvator çizgisinin üzerinde, rakımı yüksek, denizin neminden uzak ve sekiz ay yağmur alan bir ülke. Bu nedenle tüm yıl boyunca 23-28 derece arası bir sıcaklık varmış.
Elbette oraya ait izlenimler bu kadar değil… İnşallah haftaya.