KADER VE SORUMLULUK

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İnsan ancak özgür bırakıldığı alanda yapıp-ettiklerinden sorumludur. İradesinin dışındaki olaylarda ise, tedbir alıp,  işi ilahi takdire bırakmakla yükümlüdür.   Nedenlerin ve sonuçların yaratıcısı, Yüce Allah’tır. Ama öncelikle insan, sebeplere sarılmalı ve sorumluluklarını yerine getirmelidir. Kur’an’da sebeplere sarılmadan ve sorumluluklar yerine getirilmeden sonuç almanın mümkün olmadığı anlatılır:   “Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Hâlbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir.” (Ra’d 13/14).  Nitekim yine bir başka ayette de sebeplere tevessül etme emrediliyor: “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın” (Enfal 8/60). Dikkat edilirse bu âyette de tedbirli olmamız üzerinde duruluyor. Sebeplere tevessül etmeden salt Allah’ın yardımını beklemek İlahi yasalara aykırıdır. (Bkz. Ahzap, 33/82).  O’nun yasasında bir değişiklik olmaz. (Bkz. Ra’d, 13/11). Kur’an’da bu ilahi yasaya verilen bazı örnekler şöyledir:  
 İyi insanlar yeryüzüne vâris olacaklardır.(Bkz. Enbiya, 21/105).
 Ahlâkî değerlerde çöküntü, bir milleti yok oluşa sürükler. (Bkz. İsra 17/16). 
Ahlaki değerleri içselleştiren milletler, tarihsel yürüyüşlerini sürdürürler. (Bkz. Nur 24/55). 
Her türlü zulmün koyulaştığı toplumlarda, toplumsal bağlar çözüleceği ve güç kaybı meydana geleceği için çöküş süreci hızlanır. (Bkz. Kehf 18/59).
Diğer taraftan Allah'ın en yakın dostları olan peygamberlere bile, tedbirli olmak öğütlenir.  Şöyle ki, Hz. Musa (as) kavmi tarafından taşlanmakla (recm) tehdit edilince, O’na: “... o halde kullarımla geceleyin çıkıp git. Çünkü takip edileceksin ..” (Duhan 44/23) buyrularak ön mukaddimeleri yerine getirmesi istenir.  Yine savaşta kılınan korku namazıyla ilgili olarak: “Silahlarını alsınlar” (Nisa 4/102) şeklinde düşman karşısında her an, uyanık, hazırlıklı ve tedbirli olmak tavsiye edilir. Ayrıca Hz. Peygamberin söz ve uygulamalarında da tedbire riayet edildiğini görüyoruz. Örneğin, onun, hicret olayında yol güzergâhını değiştirerek mağaraya sığınması, devesini salıp, Allah'a tevekkül etmek isteyen bir Müslüman’a: “Önce deveni sağlam kazığa bağla, sonra Allah'a tevekkül et” (Tirimizi “Kıyamet” 60)  buyurması, ilahi takdir fikrinden önce, tedbir almanın şart olduğunu ortaya koymaktadır. Yine Allah Resulünün rahle-i tedrisinden geçmiş sahabeler de aynı yolu izlemişlerdir.  Nitekim Hz. Ömer (ra) ordusuyla Şam yakınlarındaki câbiye denilen yere geldiğinde tâun hastalığının ölüm saçtığı haberini alınca, Şam’a girmekten vazgeçmesi üzerine, arkadaşlarından bazıları “Allah’ın kaderinden mi?” kaçıyoruz demelerine karşılık, onun;  “evet, Allah'ın kaderinden bir başka kaderine sığınıyoruz” şeklinde karşılık vermesi  (Bkz. İbn Sa’d, Tabakât,  VII, 78),  ilahi takdir fikrinden önce tedbir almanın gerekli oluşunu ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. 
Netice, Yüce Allah her şeyi birtakım sebeplere bağlamıştır. İnsana öncelikle düşen görev tedbir almak, sorumluluklarını tam olarak yerine getirdikten sonra sonucu Yüce Allah’ın takdirine bırakmaktır. Böyle bir tavır, sorumluluk makamında olan herkes için geçerlidir. 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.