Ülkemizin en önemli sorunlarından olan kadın cinayetleri, maalesef son günlerde oldukça artmış durumda. İnancımızın, örf ve adetlerimizin bize önemli kıldığı aile yapımızda oluşan erozyon, toplumsal travmalara yol açıyor. Her konuda olduğu gibi bu olayın çözümünde de Avrupa’dan çözüm ithal etme hastalığımız, hadiselerin artmasına yol açmaya devam ediyor. Öncelikle kendi toplumsal asabiyetimizi, eğilimlerimizi ve hayata bakış açımızı tespit edip, özümüze uygun yasalar yapmamız gerektiğine inanıyorum.
Bu hafta Selçukya Kültür Sanat Derneği konferansına katılan çok değerli yazar ve Aile Eğitim İletişim uzmanı Cemil Paslı bu konuda bir sunum yaptı. Konuyu pek çok yönüyle konuklara anlattı, ancak önemli bulduğum bir hatırasını burada sizlere anlatmak istiyorum. “Bir kitabımın imza gününde bir hanım kitap imzalatırken “hocam biz kadınlar çok iyi marangozlarız” dedi. Ben konunun nereye geleceğini bile bile “neden?” diye sordum. O şöyle cevapladı: “her birimiz bir kütükle uğraşıyoruz da o yüzden” Şu imza işi bitsin bu konuyu sizinle özel olarak konuşalım dedim kendisine. Neyse işimiz bitti oturduk çay içiyoruz o hanımla, ben konuyu açıp şöyle dedim. “Sizler bizi dokuz ay karnınızda taşıyorsunuz. Hadisi şerifte de inancımızın emri olduğu üzre 24 ay emziriyorsunuz. Beş altı yıl eteklerinizin etrafında anne anne diye dolaşıp duruyoruz, sonuçta bir kütük ortaya çıkıyorsa bu biraz da sizin eseriniz olmuyor mu? “Cemil Paslı hocamızın bu hatırasını hanım kardeşlerimize bir cevap olsun diye yazmadım, espri olsun diye de yazmadım. Aksine bu konu çok önemli ve üzerinde ciddiyetle durulması lazım. Bu erkek ya da kadın sorunu değildir. Bu bir insan sorunudur. İnsanı üreten, topluma çıkaran en değerli müessese ise ailedir. Ailede en değerli parça annedir. Anneler, çocuklarına sadece süt, ekmek, su vermez. Onlara şefkati, merhameti ve sevgiyi de sunmalıdır. Cennet tam da bu yüzden annelerin ayağının altındadır.
Çok fazla maddeci olduk. Her şeyi parayla, maddi şeylerle ölçer olduk. Anneler hayatın cephesine doğru koşmaya başlayınca, cepheye asker yetiştirecek kimse kalmadı. Çocuklarımız ruh gıdalarından yoksun şefkatten, merhametten, sevgiden uzak büyüyorlar ve büyüdükçe tehlikeli birer birey oluyorlar. Frankeştayn gibi kendi canavarımızı kendimiz besleyip büyütüyoruz. Ben kadın çalışmasın, kadın sokağa çıkmasın demiyorum. Ancak evde sorun var ve bunun bir an önce çözülmesi lazım. Büyük aileden vazgeçip çekirdek aileye geçmemizden sonra annenin çalışmaya başlaması çocuklarımızı yalnızlaştırdı. Bunu görelim.
Wilhelm Stekel “Aile, her türlü iyilik ve kötülüğün öğretildiği bir okuldur.” diyor. Bizim bu okulun temellerini yeniden gözden geçirmemiz ve yepyeni, tertemiz, ferah sınıflar oluşturmamız lazım. Nasıl bir okulun müdürü, öğretmeni, hademesi olursa, aile okulunun da dedesi ninesi, annesi babası ve çocukları olmalı. Dededen nineden hayat tecrübeleri alamayan çocuklar, anneden babadan da uzak kalınca çağın sokaklarında kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalıyorlar. Artık toplumun eğilimleri, çağın trendleri, sokağın insafı onların karakterini, kişiliğini belirliyor.
Bernard Shaw ” Mutlu bir aile erken bir cennettir.” diyor. Biz cennetimizi kendi ellerimizle kurutuyoruz. Hayatı konforlu yaşayalım derken mutsuzluğu yaşamak zorunda kaldığımızı göremiyoruz. Kadın cinayetleri, erkekleri suçlayarak çözülemez, herkes oturup düşünmeden, kendi rolünü ortaya çıkarmadan ve o rolün gereğini yapmadan bu yangın sönmez.
Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde bize işin özünü şöyle anlatıyor: “Dikkat edin! Sizin, hanımlarınız üzerinde hakkınız vardır. Hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin hanımlarınız üzerindeki hakkınız, namuslarını muhafaza etmeleri ve hoşlanmadığınız kimselerin evinize girmesine izin vermemeleridir. Dikkat edin! Hanımlarınızın sizin üzerinizdeki hakkı ise onların giyim ve gıda ihtiyaçlarını güzelce karşılamanızdır.” Evet bir tek bu hadis bile çözüm için yeterlidir aslında. Sınırlar belirlenmiş, görevler dağıtılmıştır. Ancak bizler çözüm aramıyor, yaşadığımız hayata onay bekliyoruz. Ne zaman yaşadıklarımızı onaylatmak yerine, hayatımızı değiştirmeye karar verirsek belki bu metinlere kulak verebilir, çözümün kapısını açabiliriz.
Hayatı maddeleştiren kapitalizm, modern dünyanın bize verdiği en defolu maldır. Bu defolu malı almaktan vazgeçip, kendi üretimimize geçmemiz kaçınılmaz. Ya bunu göreceğiz ya da çağın çarkında un ufak olacağız. Allah, bizi ışığı çoğaltanlardan eylesin, karanlığa koşanlardan değil,
Sevgiyle kalın.