Hanım anlatmıştı. Gittiği bir oturmada sormuşlar, “sen nereye bağlısın?” diye. Önce anlamamış, “nasıl yani?” deyince, “hangi hocaya bağlısın?” demişler. “Hiçbir hocaya falan bağlı değilim. Kocama bağlıyım” demiş sağ olsun. “Olur mu yavrum, bir hocaya bağlanman lazım” diye ısrarla kendi şeyhlerini ballandıra ballandıra anlatmışlar…
Bir tarikata bağlanmanın gerekliliği, değilse ömrün boşa gideceği anlatılmış. Uzatmayalım, hanım bir daha o kadınların oturmasına katılmadı.
Bizim hanım o oturmalara gitmiyor, ama duyuyor ve biliyorum ki etrafımızdaki hanımların pek çoğu çeşit çeşit tarikatlara bağlanmış vaziyetteler. İcabında kocalarının dediğini tutmayan bu kadıncağızlar, hocalarının bir dediğini iki etmiyorlar. Gece kalkmalar, tespih çekmeler, falan günlerde oruç tutmalar, falan zamanlarda adını bilmediğimiz namazlar kılmalar…
Kadınlarımızın dinlerini yaşamaları, kocalarından izin almak şartıyla sair zamanlarda oruç tutmaları, gece kalkıp namaz kılmaları ve tespih çekmelerine diyeceğimiz bir şey yoktur. Hatta tebrik ederiz. Ancak bin doğrunun içinde bir yanlış imanımızı alıp götürür, işte buna dikkat çekmektir gayemiz.
Şeyh efendi diye itibar edilen kişinin Allah’ü teala ile irtibatlı olduğuna inanırsanız imanınız gider. Şeyhim Allah’ın sevgili kulu, günah işle-ye-mez derseniz hakeza. Şeyhim cennete girecek, bana da yardım edecek derseniz hakeza ve hakeza…
Maalesef gördüğüm ve duyduğum günümüz tarikatlarının pek çoğunda şeyhler göklere çıkarılıyor, emirleri demirleri kesiyor. Dediğinde, ettiğinde, yaptığında bir hikmet aranıyor. Yoksa bile hayra yoruluyor, iyiye tevil ediliyor. Asla, ama asla şeyhin kendileri gibi bir günahkar olmadığı, neredeyse peygamber olduğu ima ediliyor…
Falan veya filan şeyh efendiye bağlı hanım kardeşlerimizin oturmalarında; bazen akla zarar şeyler de oluyor. Bunlardan birini ilahiyat mezunu reklâmcı dostum Hüseyin Toptaş anlatmıştı. Reklâm işiyle uğraşan bir bayan sormuş, “Hocam, Safer ayı belalı aymış. Bu ayda bolca sadaka vermek gerekirmiş. Felanca hoca hanım bu musibetlerden beri olmak için gelecek Çarşamba günü mutlaka oruç tutun, diyor. Siz ne dersiniz?” demiş. Cevabı beklemeden şu ilaveyi de yapmış: “Niye Çarşamba gününü bekleyelim ki, hemen yarın başlayalım oruca, madem maksadımız beladan kurtulmak, öyle değil mi?”
Hüseyin Hoca da bu konuyla alakalı, Memleket yazarlarından Prof Dr. Ali Akpınar’ın 18 Ocak Salı günkü yazısını okumasını tavsiye etmiş. Yazıda kısaca İslam’da bu tür inanışlara yer olmadığı anlatılıyor… (Merak edenlere tavsiye ederim)
…
Aramızda yaşayıp da bize zavallı gözüyle bakan kimi tarikatçı kardeşlere şu anekdotu aktarmalıyım. 20 seneden fazla oldu, ben de bir tarikata intisap etmiştim, ama şeyhin benden tek farkının takvası olduğuna inanarak. Fakat benimle birlikte aynı şeyhe intisaplı bir arkadaşımın ve pek çoğunun inanışıyla benimkisinin farklı olduğunu gördüğümde tarikattan da, o camiadan da uzaklaştım. Ben şeyhimin benim gibi olduğunu, mesela kış günü olduğu için canının bir arabaşı çorbası çekebileceğini, hatta midesini bozup bizler gibi ‘amel’ olabileceğini söylediğimde, arkadaşım, ‘sen benim şeyhime hakaret ediyorsun’ diye ortalığı ayağa kaldırmıştı. Sağ olsun çok iyi etmiş?!..
Arkadaşıma, ‘sen şeyhinin bizler gibi değil de başka özellikleri olduğuna mı inanıyorsun?’ dediğimde ‘evet’ demişti. Ben de ona, ‘hayır ben böyle bir şeye inanmam, inanmaktan Allah’a sığınırım’ demiştim…
Tarikatla alakam o gün kesildi. Hala aynı düşüncedeyim, aynı mesafedeyim…
Elhasıl velkelam diyeceğim şu ki, kadınlarımız erkeklerimize göre daha dindar bir hayat yaşamaya çalışıyorlar. Yaşasınlar ve dinini bilen çocuklar yetiştirsinler, ama unutmasınlar ki hocalarını değil, kocalarını razı edemeyen (onlara itaat etmeyen) kadınlar cennete giremezler…
Allah’ın Habibi Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Kocası kendisinden memnun olduğu halde ölen kadın cennete girecektir” (Tirmizi, 1081: ibni Mace, 1844)
Sahabi kadınlardan biri Allah Resulünün yanına gelerek: “Ey Allah’ın Resulü cihad ibadetini Allah, erkeklere farz kıldı. Cihada çıkıp öldürüldüklerinde Rab’leri katında diri olarak rızıklandırılıyorlar (Şehid oluyorlar). Peki ya biz kadınlar bu ecre nasıl nail olacağız?” Allah’ın Resulü kadına şöyle yanıt verdi: “Karşılaştığın bütün kadınlara şu bilgiyi ulaştır ki, kadının kocasına itaati, onun haklarını kabul edip yerine getirmesi buna (erkeklerin cihad sevabına) denktir. Ne yazık ki sizden çok azı bunu yapar.”
Ebu Hureyre anlatıyor: Sahabelerden biri Allah Resulünün yanına gelerek: “Kadınların en hayırlısı hangisidir?” diye sorduğunda, Allah Resulü şöyle buyurdu: “Yüzüne baktığı zaman kocasını sevindiren, emrettiği zaman itaat eden, namusu ve malı hususunda kocasına isyan etmeyen kadındır” (Ahmed b. Hanbel 2/434; İbn Mace, Nikah, 5)
…
Ne demek istediğimizi anlayanlar, anlamayanlara anlatır umarım...