Üstadım siz, sizin yerinize akademide ahkam kesen ders anlatanlardan daha iyi bir değere sahipsiniz. Bunu biliyorum, inanıyorum. Ancak siz, kıymetli bir taş olarak en uygun şekilde değerlendirileceğinize dair bir inanç sahibi iseniz kıyıda köşede kalmaya devam edeceksiniz demektir. İyi taştan anlayan ustaların işbasında olmadığının delilidir sizin kenarda kalmanız çünkü. Hakkınızın verilmesini değil, hak ettiğinizi sizin almanız gerekmektedir bu dönemde. (Her dönemde?) Talep edeceksin, yaltaklanacaksın, dileneceksin, kapıyı aşındıracaksın. Sahip olduğun niteliğin ile diğerlerini ürkütüp rahatsız etmeyeceğinin bir senedini verme yolu bulacaksın. Kapıkulları bunlardan oluşuyor işte. Ben artık beklemiyorum, bir umudum yok. Her neredeysem oranın iyilerinden olma gibi bir hal içindeyim yine, yeni, yeniden.
…
Herhangi bir hak talebi için haklı olduğunuz bir konuda hukuki bir yola başvurduğunuz zaman haklı olanın haksız olandan daha fazla çaba, delil, efor sarfetmesi gerekmektedir. Oysa biz, haklı olmanın bize vermiş olduğu bir haklılık psikolojisi içinde sürecin doğal akışında bizim hakkımızın verileceğine inanmış bir hali yaşamaktayız. Yanlış. Ne çok yanlış algılar içindeyim böyle. Kurgusal bir alemde yaşıyorum sanki. Taşlar benim zihnimde başka türlü dizilmiş dünyada başka. Kağıtlar eşit dağıtılmış benim algımda. Oysa bu tamamen kurgusal.
Edibane Süz(ül)üşler
Geçtiğimiz hafta içinde TYB’ye uğradığımda adıma imzalanmış bir hediye aldım. TYB Üyesi Hikaye ve Deneme Yazarı Hüzeyme Yeşim Koçak’ın onuncu kitabı “Edibane Süz(ül)üşler”di bu. Romantik Kitaptan yayınlanmış. Ne de güzel bir hediyeydi bu böyle. Doğrusu içimde Koçak’ın “Ötede” adlı kitabı hakkında bir değerlendirme yazamamış olmanın mahcubiyeti bulunuyordu. Bu ikinci kitap ile birlikte Hüzeyme Yeşim Koçak sevinç ile mahcubiyeti aynı anda yaşattı bana. Kitabı keyifle okuyup hakkında ayrı bir değerlendirme borç oldu artık üzerimize. Hayırlı olsun diyor, saygılar sunuyorum.
Bir Umudunuz Olmalı…
Bunca tıkanmışlık içinde bir umudumuz olmalı. Yaşamak için, yaşatmak için bir umut. Dünyanın yeni baronu! seçilirken; değişim bir şeylerin değişmemesi adına yapılırken, biz gerçekten bize alternatif sunabilecek olan birilerinin olabileceğine dair bir umut besleyerek ayakta durabiliriz…
Ben onbeşindeyken söylediklerini dikkate aldığım, dinlediğim adamlar otuzbeşindeyken de aynı yer ve konumda aynı sözleri söyler konumda duruyorken umuttan bahsetmek daha zor biliyorum. O zamanın doğruları zaman içinde değişmemiz, zaman sizi ve söylemlerinizi haklı çıkarmış olabilir. Eyvallah. Gönül, hakikatin yeni sözler, yeni yüzlerle hak ettiği gürlükte söylenmesinden yana.
Partide, şirkette, vakıfta, dernekteki makam ve mevkilerin, menfaatin ötesinde, bir ideal için kullanıldığına inanmak, böyle insanların buralarda bulunduğuna, bulunan insanların öyle olduğuna inanmak istiyorum. Biliyorum pek safım. Bize de yanlışın zıddıyla kaim bir düşünce, hareket gerekmiyor mu? Siz de buna inanmıyor musunuz? Olsun.
Kurtulmuş değişikliği canlılığın değilse de ölmemişliğin bir kıpırtısı olarak okunabilir. Çıkmadık canda umut vardır deniliyor ya işte öyle. Ancak bu değişiklik tepede sadece bir isim değişikliğinden ibaret kalırsa ya da kalacaksa tamamen yetersiz olacak bir hamledir. Tıkanmışlığın tek sorumlusu ya da önündeki etken Kutan değildir. Gecikmiş bir değişim diye düşünüyorum. İnşallah çok geç kalmış bir değişim değildir diye de umut ediyorum. Ne olacağı anlamak için de neler olduğunu yan gözle takip ediyorum. Bir yenilenme, arınma, dirilme emaresi g/özlüyorum millet adına. Gençliğini şapkalı adam(l)a heba etmiş bir kuşağız ne de olsa. İnanma yetisi örselenmiş ve her şeye daha bir şüphe ile bakar olmuşuz. Güven duygusu pörsümüş, şüpheden bir adım atamadan, bir başkası ile yola çıkamadan düğümlenmiş bir hale gelmişiz. Ben kaybettim ama sizin bir umudunuz olsun. Daha otuzbeşinde yeterince yaşlandığımı düşünür oldum ne yazık ki!