10 Temmuz 2005 Pazar günü Zaman gazetesinin haftalık eki Turkuazın 13. sayfasının altında Kitap başlıklı bölümde tanıtılan dört kitaptan ilki, El-Kaide / Terörün Gölgesi adlı kitaptı. Kısa tanıtım yazısının ilk cümlesi şöyle: Kaide, kelime olarak direkt, kural anlamını taşıyor. Bu cümlede direkt kelimesinden sonra virgül konmamış olsaydı, cümleyi Kaide, kelime olarak doğrudan / doğruca kural anlamını taşıyor. şeklinde anlamamız mümkündü. Ama orada bir virgül var ve bu virgül, bize kaidenin bir anlamının direkt olduğunu düşündürüyor. Kaidenin böyle bir anlamı var mı? Yok! Bu tuhaf durumu açıklayabilmek için azıcık düşünmem gerekti. Azıcık düşününce anladım ki, bu cümleyi yazan kişi, aslında direk yazmak istemiş, fakat yanlışlıkla direkt yazmış. Bu yanlışlığın sebebi, herhâlde yanlış yapma korkusudur. Hani, birçok yerde, birçok kimse direkt (doğru, doğrudan, doğruca) demesi gerekirken, hem söylenişi, hem yazılışı zahmetli olan bu kelimenin yerine direk der ya Meselâ, bir yeri tarif ederken, Şu caminin oradan sağa döneceksin, direk gideceksin, solda derler; hattâ bazen dimdirek diyenler de olur. Böylesi bir yanlıştan haberdar olan yazar, o yanlıştan sakınmak düşüncesiyle, tam tersi bir yanlışın içine düşüvermiş; direk demesi gereken yerde direkt demiş. Kitapta sözü edilen ve ecnebî yazarın terörün gölgesi diye ihtiyatla vasıflandırdığı el-Kaideyi, tanıtım yazısının Dünya terörünün El-Kaidesi diye tanımlamasını bir yana bırakıp, sözlükteki kaideye bakalım. D. Mehmet Doğanın Büyük Türkçe Sözlükünden aktarıyorum:kaide. (-..)[a. i.] 1. Bir şeyin aslı, esası, temeli. 2. Bir ilmin ihtiva ettiği düsturların her biri: Bu bir fizik kaidesidir. 3. Bina, sütûn, heykel vb. şeylerin oturduğu alt kısım; ayaklık, taban. 4. Temel, esas. 5. Usûl, erkân, muaşeret düzeni, yol yordam. 6. Nizam, düzen. 7. [ar.] Kıç.Bu sonuncu anlam, argo anlamı ve kelimenin asıl anlamıyla bağlantılı. Namazdaki oturmalara kade adının verildiğini, bir de makadi hatırlayabiliriz.Kaide, günümüz Arapçasında üs, karargâh anlamında askerî terim olarak da kullanılıyor.Eski Türkçemizde tekaüde ayrılmak çalışma hayatını bitirip oturmaya başlamak anlamına gelmek üzere emekli olmak anlamında kullanılmıştır; tekaüde ayrılan kimseye de mütekaid denirdi. Kaideler, prensipler, ilkeler; hemen her ortamda, hemen her işte bulunması, uyulması, saygı gösterilmesi gereken şeylerdir. Yine de Her kaidenin istisnası vardır. demeyi mümkün kılacak açık kapılar bırakılır. Bu durum, bazen kötü niyetten; eşitliğe, adalete zarar vermek isteyen yaklaşımlardan kaynaklanırsa da, çoğu zaman hayatın kaçınılmaz zorlamalarıyla ortaya çıkar. Buna rağmen veya bunun için hemen yeni bir kaide geliştirilir: İstisnalar kaideyi bozmaz! Doğrudur, istisnalar kaideyi bozmamalıdır; kaide olmazsa heykel devrilir, ast üst alt üst olur, her şey birbirine karışır. Bu kargaşa durumu, ancak, kaideyi bozup duran istisna-lar-ın yeni bir kaide oluşturmasıyla sona erer. Sonra yeni istisnaların bozamayışları, bozmaya kalkışmaları başlar, vs. Londrada olup bitenlere gelince Ateş düştüğü yeri yakıyor, bir. Patlamalardan sonra Tony Blairin güvenilirliği ve desteği artıyor, iki. 11 Eylül dahil, o günden bugüne yaşanan büyük terör olaylarının hiçbiri, inandırıcı ve doyurucu bir açıklamaya kavuşturulmuş değil, üç. Bütün hesapların, numaraların dışında ve üstünde, belki her şeyin temelinde yer alan kaide şudur: Hakikat, bulanık sulardan hoşlanan avcılara, dumanlı havayı seven kurtlara rağmen, pırıl pırıl, saydam ve güçlüdür; onu arayanın, ona sarılanın önü ebediyyen açıktır.