Bozkır kamuoyuna kalem gücümüzle vizyon oluşturmaya başladığımız günden bu yana, bir kalemin insan hayatında neleri değiştirdiğini hep düşünmüşümdür. Kalem nedir? Ne işe yarar?
Kırtasiyeciden alındığı zaman ucu açılmadığı, içine mürekkep konulmadığı veya ucu takılmadığı için öylesine dimdik yerinde durur bekler. Kendisini eline alacak, sahiplenip mürekkebini dolduracak, ucunu açacak birilerini arar. İçi karbonlu ağaç parçasının, mürekkepli, metal uçlu plastik parçasının ne zararı olabilir insanlığa veya topluma?
Konya Basın Birliği Başkanı Zafer Varol, bir internet sitesine yazdığı yazıda özetle, “Mutlaka bilirsiniz atom bombası da ilk başlarda masum bir icattı. Kalem dedik ama, bunun üzerine varyasyonlar yapmak sizin hayal gücünüze bağlı. Bunu tükenmez kalem, dolma kalem, daktilo ya da bilgisayar olarak geliştirebilirsiniz. Kırtasiye raflarındaki kalemin minik bir öğrenci tarafından alındığını varsayarsak, bu kalem dibi bulununcaya kadar hep masum çizgiler ve yazılar yazar beyaz sayfalar üzerine. Bir öğretmenin elinde ilim olur, irfan olur, harf öğretir minik ve yoğrulmamış beyinlere... Bir muhasebecinin elinde hesaptır, kitaptır, vergidir, SSK, Bağ-Kur evrakları doldurmaktır görevi… Bir yazarın elinde kalem yaratıcıdır. Karakterler oluşturur. Sayfa sayfa yaşamlar yazar çizer. Bir ressamın kara kalemi, portreler üzerinde döner ve o anı ölümsüzleştirir. Çizdiği insanı gelecek nesillere taşır, taşıtır. Peki, bu kalem bir gazetecinin elinde olursa neler olur? Neler olmaz ki. Ülke sorunlarını vatandaşın yararına kullanılırsa tadından yenmez. Hem kendisini, hem de kendisini yönlendiren sahibini yüceltir. Hayır duası alır, meclislerde adı okunurken hep sevgiyle saygıyla anılır” diyor.
Şimdi, yukarıdaki cümlelerin ışığında diyorum ki, bu kalem Bozkır’da olduğu gibi bir kamu yöneticisinin eline geçmiş, ucu sivriltilmiş, hedefinde bizler varız. Sizleri bilgilendirmeye çalışan bizler. Suçumuz, gizlenen gelişmeleri bilginize sunmak, yapılmayan hizmetleri hatırlatmak, verilen sözleri gündeme taşımak, seçilmişlere asli görevlerinin “dedikodu” yerine “hizmet” olduğunu hatırlatmak…
Vay halimize? Vah, vah… Çok korktuk?
Coğrafyamda hemşerilerimi, karnından konuşanların şerrinden, sözlerini unutanların kininden korumak zorundayız. Bakın, şunu unutmayın. Kalem, sivri ucuyla yazar da yazar. İçindeki karbondan, mürekkepten “irin”de akar, “hizmet”te çıkar. Bizler, Bozkır’ın nimetleri yerine çilelerine, şan-şöhret yerine “köleliği”ne veya “er”liğine sevdalı sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek kalem sahibi “hizmet” çıksın, çıkarılsın isteriz.
Yasalarımızın bize verdiği güç ve aklımızı kullanarak zararlı virüslerle dolu ”irin”leri siler geçeriz. Bizler, bu coğrafyanın soy köklerinin varisleriyiz. Bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin sadık bekçileriyiz. Mantakı’da farklı, Kızıldüz’de farklı cümleler kurmayız.
Kalemin ucunu standart ayarda kullanıyoruz.
Bozkırlı’yı yanıltmaya devam ederseniz, ucunu öyle bir sivriltiriz ki, aç kalma pahasına delik ayakkabılarımızla 120 kilometreyi yürüyerek gider-gelir, Çarşamba Çayı’nın kutsal suyunu mürekkep yapar, yapılması gerekenlerin niye yapılmadığını, bu yapılmayanların anlamlarını tartışmaya açarız.
Bunlardan minik bir örneği paylaşalım isterseniz.
Bozkır’ımıza AK Parti hükümetinin yaklaşık 2 trilyon liraya kazandırdığı 16 derslikli Anadolu Lisesi inşaatı şantiyesinin niye içme susuz bırakıldığını, şantiyede çalışan 50 işçinin çektiği “Kerbela” çilesinin siyasi boyutlarını da tartışmaya açarız.
Sahi ya, devletin ihale ettiği, trilyonlar harcadığı bir okula niye içme suyu şebekesi bağlanmıyor? Müteahhit şebekeye her türlü maddi katkıyı yapacağını, su aktığı zaman kullanacağı günlük 2.5 ton suyun ücretini ödeyeceğini taahhüt etmedi mi? Binanın ruhsatı niye sorun ediliyor? Adam Türkiye Cumhuriyeti’nin işini yapmıyor mu? Ben işin perde arkasını öğrenemedim. Yukarıdaki soruları kendisine aktardığım “şef”in iki seçilmiş tanığımın yanında verdiği yanıtları samimi bulmadığımı bilmenizi isterim. Yoksa bu işin başka yönleri mi var? Sorularımı Bozkır’ı yönetme sorumluluğu olan seçilmiş “şef” lütfedip altına imza atacağı bir yazıyla yanıtlarsa sizleri bilgilendirebilirim.
İstenirse, kalemin ucundan, içindeki karbondan “hizmet” yerine “irin” de akar. Ama, fakir, yaşatılan tüm sıkıntılara rağmen “hizmet” yazmaya devam edecek.
Birileri, sivri dilini yumuşatmaz, dost ziyaretlerimizi “hafiyeleri”ne izletmeyi
durdurmaz, öküzün altında buzağı arama huyundan vazgeçmez ise cevap hakkımız doğar.
Umarım herkes yanlışlarını fark eder, mübarek üç ayların başladığı bugünlerde nedamet duyar... Yoksa kalemin ucunun sivri olduğunu hatırlayıverir, yapılan işleri, iş yapanların yeteneklerini sokakta, caddede, dost sohbetlerinde saygıyla sevgiyle anılacak tarzda (!) anlatırız...