VEFA...
Haftalar öncesinden aramaya başladılar beni, yeni başlayan 4 Kadın 1 Erkek programlarında tartışmayı bir Pazar gecesi yönetmem için...
Mine Kırıkkanat, Sevilay Yükselir, Serpil Yılmaz ve Elif Çakır...
Siyasi tartışma ateşleri yüksek, belagatları kuvvetli, 4 seçkin tartışmacı kadın...
“Biz kavga ederiz, yönetsen yönetsen sen yönetirsin” diyorlar başka bir şey demiyorlar...
Her hafta bir ünlü erkeği moderatör olarak programlarına çağıracaklar...
Bir program için de benim gelmemi istiyorlar...
***
Geçen Pazar ilk programları vardı...
Diğer programların arasında, ara ara onları izledim...
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapan Kamer Genç‘i moderatör yapmışlar ilk programda...
“Koskoca Meclis’i idare etti... Bizi de idare eder...” diye...
Geçen hafta programa bakarken gülmekten katılıyordum...
Zavallı Kamer Genç, Sevilay‘a dönüp “Ya bi sus dedim sana...” deyip duruyordu...
4 siyasi ateşi yüksek kadın, bir taraftan Kamer Genç‘i olmadık sorularla sıkıştırıyorlar, diğer yandan da birbirlerine bodoslama giriyorlardı...
Kamer Genç iki arada bir derede “Ya bi sussanıza” türünden tiradlar atmak zorunda kalıyor, velakin bu tiradlar durumu kurtarmıyordu...
Sonunda öğrendim ki, Mine Kırıkkanat‘la, Sevilay Yükselir programda birbirlerine girmişler, program bitiminde tartışma başka konular da devreye girip alevlenince, Kamer Genç‘e alelacele 4 kadını işkembeciye götürüp sakinleştirmek düşmüş...
Beykoz İşkembecisi‘ne gittiklerinde Kamer Genç bir taraftan karısını arayıp “Kadınlar kavga etti... Barıştırmam lazım...” şeklinde tekmil veriyor, bir taraftan da 4 kadını yatıştırmaya uğraşıyormuş...
***
Pazartesi akşamı zaten Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar gibi futbol ateşleri ve tansiyonları yüksek iki büyük “kafa”yı, futbol gibi her tarafa çekilebilecek bir alanda buluşturma gibi bir görevim var...
Bir de Pazar gecesi siyasetin göbeğinde 4 kadının tartışmasına moderatörlük yapmak kolay iş değil...
Doğrusu onlar bana söyledikçe ben hafiften kıvırıyorum...
Pazar günü kalk İstanbul’dan Ankara’ya git... Bir dolu hazırlan, konu seç, iki saat üç saat canlı yayın program yap, ertesi günü kalk İstanbul’a dön, bu sefer de Ahmet Çakar, Erman Toroğlu gibi iki “Büyük kafa”yı siyasetten tamamen uzak futbol gibi konuda buluştur, konuştur...
Gün boyu yolculuk yetmiyormuş gibi, bir de esas iş saydığım Vatan Gazetesi’ne köşeni yaz...
Onun için pek niyetim yok Ankara’ya gitmeye, top çeviriyorum...
Taa ki Elif Çakır‘ın, bir sözüne kadar...
***
Telefonu açtı, “katılmaz mısınız?..” falan diyor, ben de bermutat “Daha sonra inşallah” diyorum...
Kız hazırlıklı...
Dedi ki “Reha Bey, ben sizin programınıza iki elim darda iken katılmıştım... Sizin mutlaka benim katılmamı istediğinizi söylemişlerdi CNN’de program yaparken... Ben hiç sektirmeden katılmıştım... Şimdi sizden bu hafta bizi kurtarmanızı rica ediyoruz...”
Akan sular işte bu lafın üzerine durdu...
Televizyon program yapımcısı olmayanlar fazla bilmezler, o hazırlanan programların ne kadar zor hazırlandığını...
Her gün program yapıyorduk ve her gün elliden fazla telefon görüşmesi yapılıyordu konukları belirlemek ve organize etmek için...
Elif Çakır öğlen saatlerinde aranmış, akşam gelip programdaki yerini almıştı...
Oysa en kötü olayların başına geldiği günlerde, olumsuz haberlerinin yayınlanmaması için SHOW Haber’in etrafında “pervane” olan Gülben Ergen yıllar sonra “davet edildiği ve katılmayı kabul ettiği” bir programa, bir gün kala ‘ben başka bir programa’ katılacağım diye yan çizmişti...
Bir başkası “önümde en inanılmaz saygı sözcüklerini sıralarken”, bir günde canlı yayından “geçti o günler” türünden ağır sallamalara girişmişti...
Vefanın ve vefasızlığın, saygının ve saygısızlığın, gazetecilikte, şov dünyasında, ünlüler bulvarında ne anlama geldiğini bilirdim, hayat bana canlı örneklerini defalarca göstermişti...
***
Onun için en yakın dostlarımın bile tahmin etmediği cevabı o anda Elif Çakır’a verdim:
“Başka bir şey söylemene gerek yok Elif... Geliyorum...”
“Vefa kelimesi İstanbul’da bozasıyla meşhur bir semt olmanın ötesinde bir anlam taşımalı...”
Yıllar yılı bu sözü söylemiştim...
O sözün gereğiydi kalkıp Ankara’ya gitmek...
Çünkü hayat yaşarken kazandığın dostlar ve sevgiden oluşan bir hazineydi... Dostların, sevdiklerin, sana değer verenler ve senin değer verdiklerin varsa, hayatta zengindin, mutluydun, doluydun ve çoktun...
Hayatın en büyük dramı parasızlık değil yalnızlık ve anlaşılamamaktır...
Dostlar anlarlar, yalnız olmadığını anlatırlar...
REHA MUHTAR - VATAN