Kanlısırttaki Mitralyöz

Fahri Kubilay

Çanakkale Zaferi'nden

Bir bölük kumandanının ha­tırat defterinden:

Kanlı-sırt'taki düşmanın ileri si­perlerinden birinde tek bir mitralyözü (makineli tüfek) vardı ki, fırkanın bütün cephesini taciz edip duruyordu.

Daha ikmal edileme­miş siperlerden bazıları bu mitralyözün ateşi altındaydı.

 Ara sıra acı haber­ler alıyorduk: Üçüncü bölüğün emir eri sipere gelirken vurulmuş. Dördün­cü mangadan bir nefer şehid olmuş.

 Yüzbaşı yaralanmış, artık bu mitralyöz bizim için meş'ûm olmaya başla­mıştı.

Hatta bombalardan, torpillerden daha meş'ûm! Çünkü bu silahların az çok mizacını biliyorduk.

 Meselâ bü­yük torpil makinesi haftada iki gün bi­zim cephemizi ziyaret ediyordu. Bom­balar daha ziyade akşamdan sonraki ziyaretçilerimiz meyânına dahildi.

Velhasıl daimi bir ülfet neticesi olarak harbin kendisine mahsus itiyatlarını öğrenmiş, ruhumuzda bir huzur ve sü­kûn tesis edebilmiştik.

İşte Kanlı­sırtaki mel'ûn mitralyöz bizim bu kıymetli asayişimizi ihlâl ediyordu.

 Gece toplanmış konuşuyorduk. De­vamlı yaptığımız muhasebe bu uğur­suz nokta üstünde deveran ediyordu:

 "Eey... Bu mitralyöz tahrip edilemeye­cek mi?" "Siperler yakındır, topçu ateş edemez!" "Bir hücum yapsak!" "Kumandan müdâfaada kalmayı ter­cih ediyor!" "Sen ne dersin ha Musta­fa Çavuş? Can sıkmaya başlamadı mı bu mitralyöz?"

O cevap vermedi. De­rin derin düşünüyordu; fakat doğrusu ya, en babayiğidimiz de kendisiydi. Bahis değişmek üzereyken Mustafa Çavuş bir heykel gibi karşımıza dikil­di:

"Ben bunu gidip getiririm!" "Satmıyorlarmış galiba!" diye lâtife ettik. Arkadaşımızın bu sözü ciddî söyledi­ğine kanî değildik.

Fakat o hiç tavrını bozmadı.

Gülümsedik bile.

Birden kendini siperin üstüne fırlattı.

O za­man anladık ki, hakikaten mitralyözü almak için gidiyor.

 Onu en çok seven iki hem şehrisi arkasından koştu.

 Biraz sonra bu üç asker diğer bütün geceler­den daha korkunç, daha siyah bir gecenin enginlerine doğru kayıp gitmişler­di.

Hepimiz asabiyetten, heyecandan sararmıştık. Avuçlarımızdaki tüfekleri sıkıyorduk. Şu dakika hücuma kalk­mak için öyle dayanılmaz bir arzu du­yuyorduk ki...

 Hey yâ Rabbî! Eğer gi­denler gelmeyecek olurlarsa!

Bu sefer orada kalsak bile ey Kanlısırt'taki düş­man mitralyözü, artık sen yerinden oy­namıştın! Kulaklarımız toprağa yapış­mış, karanlıklar içinde gittikçe artan kurşun seslerini, bomba uğultularını dinleyerek tam bir çeyrek bu vaziyette bekledik. İnanılmaz şey! Mustafa Ça­vuş arkasında bir mitralyözle geliyor­du.

Yanında bir kişi vardı. Sonra anla­dık ki:

Üç arkadaş görünmeksizin iler­lemişler, mitralyözün bulunduğu sipe­rin içine atlamışlar, birkaç süngü dar­besinden sonra büyük bir baskın verdi­ğini zanneden düşman dağılmaya baş­lamış, Mustafa Çavuş mitralyözü omuzlamış dönerken arkadaşı alnına isabet eden bir kurşunla şehit düşmüş.

 Mustafa Çavuş arkasında zapt ettiği mitralyöz olduğu halde gözleri yaşla dolu yanımıza geldi.

Kaybettiği arka­daşının teessürüyle titreyen bir sesle ve kendi şivesiyle "Alun şu uğursu­zu!" dedi, "Bana pahalıya oturdu!"

(Kendisi Akşehir in Karapınar nahiyesinden Mehmetoğlu Mustafa) Harp Mecmuası Sayı: 9, s. 138–139)

Annelerin sütü size helaldi,
Hepiniz yıldız, gök kubbe hilaldi.
Saf tutardınız bayram namazında
İmam Muhammed (S.A), müezzin Bilal’dı.

Sizin yurdunuz şimdi Gelibolu,
Duygular gözümüzde dolu dolu,
Aziz hatıranız unutulur mu?
Saf tutup saygı sunar Anadolu…

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.