Kapalı çarşı şiiri, duygu ve düşüncenin doğrudan değil; dolaylı olarak verildiği, bir “İkinci Yeni” şiiri örneğidir. Şiirin manasındaki müphemlik ve dağınıklık da bu şiire ait bir özelliktir. Ancak Sezai Karakoç’un “İkinci Yeni” Şairleri ile birlikte anılması sadece, bu şiiri üslup ve şekil yönüyle benimsemesindendir. O hayat görüşü bakımından “Çoğu Marksist olan” (Kaplan,2004;309) bu guruba dahil değildir. Hayatı Marksist ve materyalist bir çerçevede ele alıp değerlendiren bu guruptaki şairlerin hilafına O: “milliyetçi, dindar, muhafazakar” zümreye dahildir. (Kaplan,2004;309) dahildir.
Şair bu “Kapalı Çarşı” şiirini kapalı çarşıyı anlatmak için yazmamıştır. Bu şiiri yazmasındaki maksat, “Kapalı Çarşı”nın eskiyi ve şarkı temsil etmesindendir. Kapalı Çarşı ile ilgili şiir yazan tek şair de Sezai Karakoç değildir. Orhan Veli Kanık, Behçet Necatigil gibi şairlerimiz de Kapalı Çarşı şiiri yazan şairlerimizdendir. Ayrıca “Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur adlı romanında Kapalı Çarşı’yı geniş olarak tasvir etmiş, onda bizim tarihimizin bir cephesini görmüştür.” (Kaplan,2004;311)
Şiirlerinde umumiyetle milli ve manevi hisleri işleyen şair, metafizik duyuş tarzını mutasavvıfâne bir eda ile mısralarında duyurmuştur. “Kapalı Çarşı” şiirini incelerken de göreceğimiz gibi onda dini duygular belli sınırları olan, katı kurallar manzumesinin bir ürünü şeklinde değil, fertte tezahür eden “metafizik gerilimin” Pişmanlık ve Çileler isimli şiirindeki mısralara yansıması şeklindedir.
Zira onun maneviyatçı yanını yansıtan:
“Ben bir şarkı, ben bir türküyüm
Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm
Beni bir azizin nefesi uçurur
İçimde Allah’ın korkusu durur”
Bu mısralarda farklı dinlere ait motiflerin kullanılması ondaki manevi heyecanın sadece İslamî atmosferle kalmayıp, semavî dinlerin kaynağının varıp kendisine dayandığı İbrahimî bir hisle yoğrulduğu kanaatini verebileceği gibi, üç semâvî dinin tahrif edilmemiş özünün İslam’da olduğunun ve bu dine mensup her insanın bu hakikatleri ayrım yapmadan sinesinde barındırdığının bir numunesi hükmündedir. Daha açık bir ifade ile bin dört yüz yıl öncesinden süzülüp gelen: ‘(Resûlüm!) de ki: “Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz müslümanlarız! deyiniz.”’(Al-i İmran Suresi/64) mesajının bir şairin coşkun yüreğinden kopup gelen hissi bir tefsiri gibidir.
Her zaman insanlığı barışa ve ortak değerler etrafında buluşmaya çağıran bir dinin dindar şairi olarak; insanlığın kavgasından medet uman ‘öteki’ne tahammül edemeyen, menfaat, makam, mal hırsı uğruna puslu havalardan ganimet koparmaya çalışan ve bu özellikleri kendinde barındıracak cesareti de sadece Allah korkusu taşımayan yüreklerinde bulan ve çeşitli asırlara ve o asırların özelliklerine göre bazen alın teriyle kazanılmış sermayeye düşmanlık, bazen sermaye esareti bazen de en kötüsü aile ve aile ahlakına organize bir düşmanlık şeklinde ortaya çıkan Kur’an’ın: “Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.” (Tevbe Suresi, 109) şeklinde tarif ettiği kötü ruhlu her devrin ve her dinin fitnecilerinin de idrakindedir. Belki de bu yüzden “İçimde Allah’ın korkusu durur” demektedir.
Şair idrakinde olduğu bu insanları “Kapalı Çarşı” şiirinde “onlar” zamiriyle ifade etmiştir.(1)
“Kapalı çarşı içinde fikre ve gerçeğe
Neler neler etti anlarsın onlar…”
İfadesi bu yöndeki görüşleri doğrular niteliktedir.
Ayrıca şairin ahlak düşmanlarını ve aile ahlakını hedef alan ve günümüzde de organize bir şekilde uluslar arası tahribatlara sebep veren bu kişileri şu mısralarında daha açık bir şekilde ifade etmektedir:
“Kendi yastıklarına gölge salmasın
Çocuklarının öpüşleri onlara anlat
Kendi yastıklarına düşmesin
Dostlarının kadınları üstündeki gölgesi onlara anlat.”
Derken aile ahlakını bozmaya çalışan; maddi, manevi ve ailevi değerleri tahfif eden bir anlayışın müntesiplerinin kendi ailevi rezaletlerini, amiyane bir tabirle “Geniş mezhepli yaşam tarzlarını” yüzlerine çarpmaktadır.
Mehmet Kaplan bu kişileri belli bir ideolojinin mensubu olarak ifade etmiştir. Ancak kendisi hayatta olsaydı, tarif ettiği bu insanların, sadece Türk ahlakına, geleneklerine, inanışlarına düşman ve bir görüşe karşı başka bir görüşü değil, bütün ideolojileri kendi işleyen çarklarını bozacak bir çomak olarak gören ve bütün dinleri ve ahlaki öğretileri hedef alan büyük bir bütünün parçası olduğunu esefle müşahede edecekti.(2)
Aydın, kendi asrında yalnızlık zindanının müebbet mahkumu… Anlaşılamama ve anlama yokuşlarında ıstırap yudumlayan, halkının gözünde hilkat garibesi… Bir yazımda asrın yalnızlarına seslenirken şöyle demiştim:
“Bir tarafta insanları boş avuntulara günübirlik zevklere sürükleyen ve bundan sermaye elde eden popülist kültür; öbür taraftan “üç asırlık mağlubiyetin mağduriyetin mazlumiyetin…” getirdiği cehaletin virane bir köşkü gibi karşımızda duran bir neslin kalıntıları ve arada yön tayin etmeye çalışan lakin nereye gittiğini dahi bilmeyen bir körebe oyunu içerisinde dönüp duran nesl-i cedîd…”(3)
İşte böyle bir tablo düşünün ve onun karşısına da aydını koyun… İşte o zaman anlarız şairin “sen bana Kapalı Çarşı” mısrasındaki anlaşılamamanın verdiği cinnet halini…
Bu durumu resmeden yine bir tarihte fakirin kaleme aldığı şu ifadelerle yazımı noktalamak istiyorum: “Bu yalnızlık kimi zaman, bir bilgenin gölge etme, başka ihsan istemem diyerek sessiz ve tepkisiz karaltılara isyanı olmuş, kimi zaman da bahtiyar bir ihtiyarın göçüp giderken –hem dünyevi ve hem de uhrevi- sılasına, bunlar beni anlamadılar ibaresinde saklı bir sitem olmuş. Seslerine ses verecek bir muhatap bulamayınca dertlerini duvarlara anlatmışlar. Onların bu haller üstü hallerini, şu mısralar nasıl da güzel anlatıyor:
Volkan gibi lav atmış, ne susmuş, ne sönmüşüm
Ben bu iman uğruna, çılgınlara dönmüşüm(4)(Serdengeçti)
KAPALI ÇARŞI
Kendi yastıklarına gölge salmasın
Çocuklarının öpüşleri onlara anlat
Onlara anlat yağmur karşılıklı yağar
Ruhların içindeki müzikle karşılıklı
Kapalı çarşı içinde bir sigara
Bir keman kılıfı senin saçlarına sürünen yağ
Onlara anlat kadınların gözlerinin içinden geçer
Kapalı çarşı ve kapalı çarşıyı götüren saat
Bir inci gerdanlık dumanları içinde kapkara
Anlamağa başladığı ağır ve çekilmez kelimeler içinde dağ
Senin resmin ince gerdanlığın siyah parlaklığı içinde ışıklı
Işıklı ışıksız yandan ve önden ışıksız arkadan ve içten ışıklı
Onlara anlat ki insan kelimelerden ve şiirden yaratılmadı
Tüyler içinde gelen yeni dünya
Bir sandalye kadar hür olduğu gün
Sen cuma gününün hürriyet kadar kutsal olduğunu onlara anlat
Benim aynamı küçültüp büyülten onlar
Benim aynamı aynalıktan çıkaran
Kapalı çarşılar içinde fikre ve gerçeğe
Neler neler etti anlarsın onlar
Şemsiyeler gibi
Felaketlerin en şakacısına açılıveren onlar
Kendi yastıklarına düşmesin
Dostlarının kadınları üstündeki gölgesi onlara anlat
Kapalı çarşılar içinde
Aslanların ağaç kabuğuna yazdığı şiir
Kapalı çarşı içerisinde
Açık ve keskin yumuşak ve güzel Kur'an sesleri
Kapalı çarşı içinde kapalı rüya çarşıları
Kapalı çarşı içinde öfke ve af çarşıları
Kapalı çarşıya gittiğin zaman
Bir yangın sonrasının gazetelerini okudun
Bir gazete uzun ve kul olmuş bir gazeteydi kapalı çarşı
Mavi gözlü bir gazete
Kapalı çarşı içinde bulutların en senin olanı
Sen bana kapalı çarşı
Şüphesiz o kadar satılan ve alınanlar var ki
Şüphesiz bir harita kırığı
Bir yapma deniz parçasıyla kapalı kapalı çarşı
Sen kapalı çarşılar üstüne yağmur yağanı
Yağmurun iyi ve doğru yağmadığını onlara anlat
Dipnotlar
(1) Şiirde müphem olarak “onlar” diye vasıtalı bir şekilde ifade edilen insanlar ahlaki kıymetlere değer vermeyen…” kişiler olduğunu söylemiştir. (Kaplan,2004;310)
(2) Bknz. Mehmet Kaplan, “Şiir Tahlilleri II” , s:310, İstanbul, 2004
(3) Onur Akbaş, Memleket Gazetesi, “Popülizm ve Cehalet Terörü” 12-03-2007, www.memleket.com.tr
(4) Onur Akbaş, Hakimiyet Gazetesi, “Entelektüel Perspektiften Yalnızlık ve Cinnet”