Karakterinde uşaklık olana kamuda görev vermeyeceksin. Kimin hangi dönemde hangi hızla yükseldiğini hesap edemeyeceğimize göre, liyakat şartları içine karakter ölçümü de konmalı ve kişiliği arızalı adamların kamuda alan işgal etmesine artık bir son vermeli. Özel hayatında beş para etmeyen kimi şahıslar, şu veya bu vesileyle devlete yerleşince basamakları akla hayale gelmedik biçim ve yöntemlerle zıplayıp, devletin ciğerine oturabiliyor. Oturmakla kalmıyor bir süre sonra devletin tüm nefes sistemi bu adamların eline düşüyor. Sonrasında bakıyorsunuz kimisini Almanya, kimisini ABD, kimisini de İsrail kullanıyor.
Türkiye’nin, Cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığı tüm darbe ve darbe teşebbüsleri, şüphesiz dış kaynaklıdır. Motivasyon dışarıdan, uygulayıcı uşaklar içeriden. En son 15 Temmuz darbe girişimi bunun en canlı örneğidir. Bir dönem millet olarak sahip çıktığımız, kamu olarak da sonuna kadar desteklediğimiz bir yapı, ihanetin ve alçaklığın en büyüğünü yaparak tüm Türkiye’yi arkasından vurmuş, uşaklığını yaptığı efendilerinin talimatıyla 15 Temmuz kalkışmasını gerçekleştirmiştir. Bugün bu sürecin faillerinin kimisi ABD’de, kimisi de Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde patronlarının sağladığı imkânlarla ihanetlerine devam etmektedirler.
Hedeflerine 16 Nisan referandumunu koyarak bugünlerde sosyal medyalarında canhıraş Türkiye’ye saldıran bu şahısların neredeyse tamamı, bir dönem TSK’da üst düzey komutan, emniyet müdürü ya da yargı mensubu olarak görev yapmış iğrenç ve aşağılık adamlar. Kamudan yüz milyarlarca lira maaş ve sosyal imkan kullanarak istifade etmelerine rağmen 15 Temmuz’u yaptıkları yetmiyormuş gibi, utanç içinde başlarını öne eğip, kimsenin bilmediği dağ başlarında ölümü beklemek yerine, eteklerine gizlendikleri efendilerinin gücüyle Türkiye’ye laf saydırıyorlar.
Asgari ücret alıp, dört çocuğunu ve karısını geride bırakacak kimsesi olmadığı halde, şehitler köprüsünde kendisini feda eden yiğit insanlarımızın, bunları tanıma ihtimali yoktur. Dahası 15 Temmuz’da meydanları dolduran milyonların da bunları tanıma imkânı yoktur. Bunları tanıması ve kamuda görev almalarına mani olması gereken devlet erkinin bizatihi kendisidir. İhaneti ahlak edinmiş müptezel kişilerin, hangi liyakate sahip olduğunun bir önemi yok. Onlar, çalınan her bir ihanet ıslığına dilleri dışarıda koşacak olan şahsiyet yoksunu hainlerdir. Muhalefet etme ile hainlik yapma arasındaki farkı ölçemeyecek kadar düşünce fukarası bu robot kafalıların, kamunun herhangi bir alanını işgal etmesine izin vermek, tavassutta bulunmak, yükselmesine katkı sağlamak en düşüğünden bu ihanete eşlik etmek demektir.
Geçtiğimiz günlerde Alman Federal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Röttgen, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesi durumunda AB-Türkiye ilişkilerini kesmekle tehdit etti. Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel de Türkiye’nin bundan sonra AB üyesi olmasını ‘gerçek dışı’ olarak tanımlarken AP Yeşiller Grubu Başkanı Ska Keller, referandum oylamasına müdahale çağrısı yaptı. Tüm bunlar, 15 Temmuz’un planlayıcısı güçlerin halen sahada aktif olduğunu ve fırsat kolladığını gösteriyor. Önümüzdeki dönemde ekonomik açıdan çok daha zor günlerin beklediği Avrupa’nın daha da çirkinleştiğini ve saldırının dozunu arttırdığını göreceğiz. O sebeple de evimizin içinin, dışarıdan gelecek ihanet taleplerine cevap veremeyecek kadar temiz olması şu zamanın en önemli sorunudur. Kamuda masa işgal eden herkes için de bu sorunun üzerine eğilip çözümüne katkı sağlamak, bir şeref meselesidir. Hiç ama hiç kimsenin, onca mazlumun canları pahasına koruduğu, bedenlerini param parça edip kanlarıyla asfalt yıkadığı bu ülkeyi, yeniden bu kabil hainlerin imkân ve ortam bulmasına fırsat verme hakkı yoktur.
16 Nisan referandumu milletin içeriden ve dışarıdan tertiplenen tüm bu ihanetlere bir cevap vereceği tarihtir. Bu cevap aynı zamanda kurtuluşun da müjdecisi olacaktır. Hiç kimsenin bu müjdeyi hayal kırıklığına, bu baharı da hazana çevirme hakkı yoktur.