Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri
Mehmet Hançerli
Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE
HANÇARLARIN MEHMET
Mehmet Hançerli ailesinin özgeçmişinde çok gerilere gittiğimizde soyadı kanundan önce Hançarlı sülalesi olarak adlandırıldıklarını öğreniyoruz. Hançarlı lakabı, soyadı kanunu ile Hançerli olmuş. Mehmet Hançerli’nin dede babası Abdullah Hançerli. Altınekin ilçesinin Sayhan köyünden, anne dedesini ise hiç görmemiş. Ailenin yakın tarihte geçmişi ise İskil Amanat’tan. Amanat’ın şimdik
İŞÇİ BİR BABANIN İLK ÇOCUĞU MEHMET HANÇERLİ
Mehmet Hançerli baba Süleyman, anne Ayşe Hançerli çiftinin ilk çocukları olarak dünyaya gelir. “Annem de babam da 1938 doğumlu, halen sağ ve sağlıklılar” diyen Hançerli ailesini şöyle anlatır: Biz iki oğlan bir kız üç kardeşiz, ailenin ilk çocuğu benim. Benden sonra Fadimana daha sonra Ese dünyaya gelir. Babam Köy Hizmetleri’nden emekli, yani işçi emeklisi; yıllarca kar makinesinde silindirle yollarda çalışmış bir insan. 1988’de de emekli oldu. Annem ev hanımı, biz de zaman içerisinde yokluğu gördük ama şükürler olsun ki hiç hayal dahi edemediğimiz günleri de gördük.
KONYA’DA İLK İKAMETGÂH KARACİĞAN MAHALLESİ TOKLU SOKAK
Biz 1964’te Konya’ya geldik. İlk ikametgâhımız da Karatay’da Karaciğan Mahallesi Toklu Sokak’tı. 1964-1966 yılları arası burada oturduk. Babamlar burada kira
MAKARALI TELLİ ARABALAR VE PLASTİK TOPUN İÇİNE ÇAPUT DOLDURUP OYNARDIK
Çocukluk günlerime şöyle dönüp bir baktığım zaman -buradan kendime bir paye çıkarmak istemiyorum ama- o yokluk yıllarında çocuk yaşlarımda bile demek ki bizde bir liderlik vasfı varmış diye de şimdi düşünüyorum. Çünkü hatırlıyorum da, o zamanlar böyle oyuncuklar filan yoktu; bizim oyuncağımız telli makaralarla yapılan arabalardı. Ve ben bütün arkadaşların arabalarını yapardım ve sıraya geçerdik, en önde de hep ben olurdum. Tabii bir de çocukluk da çok top oynardık. Ama o zaman da adam gibi bir topumuz yoktu, plastik bir topun içine çaput doldurulurdu. Daha sonra büyük plastik toplar çıktı onun içine de futbol topunun içini koyardık. İşte o top bize 2-3 ay daha dayanırdı. Ama günümüz devamlı top oynamak ile geçerdi.
ŞEHİT SADIK İLKOLU’NA GİTTİM
O yıllarda Cengiz Topel İlkokulu yoktu. Babamlar beni Şehit Sadık İlkokulu’na yazdırdılar.
İlk üç sene Şehit Sadık İlkokulu’na gittim. İlk öğretmenimi hatırlamıyorum çünkü çok öğretmen değiştirdik. Ama Cengiz Topel’deki öğretmenim Şeküre Yiğit idi, evlendi daha sonra Şeküre Öz oldu. Evlendiği zaman yani bizim öğretmenimizken 19 yaşında hanım bir öğretmendi ama bizde çok emeği var, çok iyi bir öğretmen idi. Okul müdürümüz de yanılmıyorsam Nurettin Kurşunlu idi. Derslerime gelince bütün derslerim iyi sayılırdı ama matematiğim çok iyi idi. Tabii o zamanlar imkânsızlıklar vardı. İmkânsızlıklar içinde okuduk. Ortaokul ve lise yıllarını düşündüğümüz zaman da imkânsızlıklarımız hep vardı. Ama derslerimde genelde iyi öğrenciler arsında yer alırdım.
AMCAOĞLU MUZAFFER HANÇERLİ İLE GAZETE ALIR KESE KÂĞIDI YAPARDIK
Yine okul zamanında aile bütçesine katkı sağlayabilmek için gazete alıp kese kâğıdı yaptığımızı çok iyi hatırlıyorum. Amcaoğlum Muzaffer Hançerli ile birlikte eski buğday pazarının oraya gider, 10 kilo gazete alırdık. Sonra eve gelir bunlarla yapıştırıcı çiriş ile kese kâğıdı yapar ve bunu da gider kilosu 1 liradan satardık. Yani 10 lira para alırdık. Ama kader işte ikimiz de o yokluk içerisinde okuduk ve ikimiz de mühendis olduk.
MERAM ÇAYI’NDAN GELEN SU İLE ARAPLAR’DA BAĞ BAHÇA SULANIRDI
Bir de hiç unutmuyorum, mahallemize sokağımıza elektrik gelmesi için mahalle halkı 2.5 yıl para toplamıştı. Bu parayı toplayan heyette babam da vardı. Bu para yatırıldı ve bizim oralara elektrik öyle geldi. Yine üç sene para toplandı ve mahalleye kanalizasyon geldi. Ama inanın şimdi vatandaşımız katılım payını bugün yatırıyor yarın “ne oldu?” diye soruyor. Yine o yıllardan hiç unutamadığım; o zamanlar Meram’dan çaydan gelen su ile Araplar’da bağlar bahçeler sulanırdı. Benim arkadaşlarımın o suların içinde puştaların arasında yüzdüklerini çok iyi hatırlarım. Bir de o zaman kuşçular çoktu, nerede ise hemen hemen her evde güvercin beslenirdi. Herkesin bir güvercin merakı vardı.
TÜBİTAK’IN MATEMATİK YARIŞMASINDA OKULUMUZU BEN TEMSİL ETMİŞTİM
Bir de biz hayvancılık ağırlıklı çiftçilik yaptığımız için sıkıntılı yıllarımızda bile bizim evde et, süt, yumurta hiç eksik olmazdı. Zaten domates biber gibi yiyeceklerimizi de kendimiz yetiştiriyorduk. Aslında beş altı yıl bir yokluk çektik ama genelde o zamanki şartlarda durumumuz şükür iyi sayılırdı. Araplar’da yer aldığımız zaman 1 dönümü 11 bin liraya
Öğrenimim boyunca fazla bir sıkıntı çekmedim. Ortaokulda iken de durumum Trabzonspor’un istikrarı gibiydi. Liseyi de iyi bir derece ile bitirmiştim. Hatta Karatay Lisesi birinci sınıfta iken matematikten Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından Türkiye çapında açılan matematik yarışmasına Karatay Lisesi’ni temsilen tek ben katılmıştım.
KONYASPOR İDMANYURDU MAÇLARI İKİ ÜLKE MAÇLARI GİBİ OLURDU
Tabii futbol yine o yıllarda çocukların, gençlerin vazgeçilmez tutkusu idi. Biz okulda ya da sokakta iken Konyaspor İdmanyardu maçları yapılırdı. Ama Konyaspor ile İdmanyurdlular aynı şehrin iki takımı gibi değil sanki iki ayrı milletin, devletin takımları gibiydiler. Birbirlerine karşı çok büyük rakiptiler. Ben İdmanyurdluydum.
KARMA ORTAOKULU’NA YAZILDIM AT ARABALARI FENNİ FIRININ ORAYA KADAR GİDİYORDU
İlkokuldan sonra Karma Ortaokulu’na gittim. Onun da öğretmenimizin babamlara “Ya bu çocuğu illa okutun” baskısı ile olduğunu biliyorum. Karma Ortaokulu’na gittik ama evden oraya kadar gidecek at arabası bile yoktu. At arabaları Fenni Fırının oraya kadar gidiyordu. O zamanlar Konya’da Aydınlık Evler bile yoktu. Babamla ilkokul diplomamı aldık başladık yürümeye, daha 11 yaşında bir çocuktum. Babamla Ankara Yolu’nun oradan yürüyordum ama Ankara Yolu da şimdiki gibi Ankara Yolu değil ki. O 11 yaşındaki çocuk halimle düşündüm ‘Daha önümüzde ortaokul var, lise var, üniversite var. Bir köylü çocuğu nasıl bu okulları bitirecek?’ diyordum. Allah’a çok şükür şimdi çocuklarımın hepsi okuyor.
KARMA ORTAOKULU’NDA AHMET KIYMET İSMİNDE BİR MATEMATİK ÖĞRETMENRİMİZ VARDI Kİ…
Karma Ortaokulu’nda Ahmet Kıymet isminde bir matematik öğretmenimiz vardı, çok fena döverdi. Öyle ki öğrencinin ellerinde sopaları kırardı. Bir Almanca hocası vardı; Bekir hoca. Ama matematik hocamız Ahmet Kıymet çok başarılı öğretmendi. Öyle bir matematik anlatırdı ki anlamamak öğrenmemek mümkün değildi. Lise 1’e gittiğim yıl 6 ay hiç ders çalışmadan oturdum. Çünkü Ahmet hoca bize öyle bir cebir anlatmıştı ki, lise 1 müfredatını bile bize göstermişti. Kendisi Bozkırlı idi. Karma Ortaokulu’nun müdürü Ömer Ali Öncel’di. 19 Mayıs bayramı öncesi törenlerde hareketleri yapacak öğrenciler seçilirdi. Yine bir bayram öncesi sınıfa öğretmenler geldi ve herkese birer hareket yaptırdılar. Sınıftan törenler için sadece beni seçtiler. Ama Karma Ortaokulu’nun yeni binasının inşaatı bitmediği için 6 ay İsmet Paşa Ortaokulu’nda okuduk. Yeni bina bitince biz tekrar okulumuza geldik. Yeni bina gerçekten çok kaliteli idi. Çok iyi de hocalarımız vardı. Hayatını kaybedenlere Allah rahmet eylesin yaşayanlara ise Allah selamet versin. Öğretmen öğrenci ilişkisinde öyle bir terbiye, öyle bir sevgi ve saygı vardı ki, bu korku ile verilecek bir şey değildi. İçten gelen saygı ve sevgi vardı.
ÇAY OCAĞINDA ÇALIŞTIM, ESKİ SANAYİDE GARSONLUK YAPTIM
Tabi bu arada aileme yardımcı olmak için çalışıyordum. Çay ocağında çalıştım, eski sanayide garsonluk yaptım. Baba dedem ben 15 yaşında iken 75 yaşında vefat etti. Bu o zamana kadar hayatımda yaşadığım en büyük acımdı. Karma Ortaokulu’nun yanında o zamanlar şu anda açık cezaevi olarak kullanılan kapalı cezaevi vardı. Burada arada bir firarlar olurdu. Bu bizi etkilerdi. Karma Ortaokulu’ndan sonra Karatay Lisesi’ne gittim.
KARATAY LİSESİ ÇOK KALİTELİ BİR OKULDU
Karatay Lisesi’ne 1974’te başladım, 1977’de bitirdim. O zamanlar tüm yurtta olduğu gibi bizim lisede de siyasi olaylar vardı. Okulumuz şehir merkezinde olduğu için bizim içimizde de bu siyasetten etkilenenler oluyordu. Bir de hiç unutamadığım okulun ikinci katında yukarı sınıfta hareketlenmeler olduğu zaman bizim sınıfın tavanı esnerdi. Bir de okulun arka kısmı vardı. Oraya Sibirya derdik, çünkü o binalar çok soğuk olurdu. Karatay Lisesi çok kaliteli bir okuldu. Okul boyunca hiç ikmale kalmamıştım. Mahmut Çavdarcı diye bir matematik öğretmenimiz vardı. Cebir geometri derslerim çok iyiydi. Yalnız lise 3’te bir kez Mahmut Çavdarcı’nın cebir dersinden 4- 4- 4 alarak ikmale kaldım. Oysa bütün derslerim hep 9-10’du. İ
BİR YIL EĞİTİM ENSTİTÜSÜ FİZİK KİMYA BİYOLOJİ BÖLÜMÜNE DEVAM ETTİM
Karatay Lisesi’ni bitirdikten sonra bir sene Eğitim Enstitüsü’ne gittim. FKB Fizik Kimya Biyoloji bölümünde gece okudum. Bizim okuldan 17 kişi vardı. Bizim zamanımızda Eğitim Enstitüsü’nde hızlandırılmış eğitim vardı. 3 ayda bir sınıf geçiyorsun, bir yıl okuyorsun, öğretmen oluyorsun. Bu dediğim 1977-1978 yılları idi. Öyle ki Sağlık Meslek Lisesi mezunları bile hiçbir sembol görmeden Kimya öğretmeni olmuşlardı. Bizim zamanımızda dershane yoktu. Hiç unutmuyorum, Arı Dershanesi’nin, Büyük Dershane’nin ve Unkapanı Dershanesi’nin dergilerini aldım. Aslında bir yıl okuyup öğretmen olabilirdim ama yeniden imtihanlara girdim.
YENİDEN İMTİHANA GİRİP AKADEMİNİN İNŞAAT BÖLÜMÜNÜ KAZANDIM
Ve akademiyi kazandım, üstelik inşaat bölümünü kazanmıştım. Bizim arkadaşların da yüzde 90’ı öğretmen olmuşlardı. Akademiyi 4 senede bitirdim. Bu arada akademideyken evlendim. Yıl 1980 idi, hatta Akademiyi bitirdiğimde bir kızım vardı. Evlenince bir taraftan öğrencilik bir taraftan geçim derdi, hayatın zorlukları artık iyice omuzlarıma binmişti. Bu arada aileme destek olabilmek için geceleri sabahlara kadar proje çalışması yapıyordum. 1982 yaz döneminde akademiyi bitirerek mezun oldum. O zamanlar Akademi Cıvıloğlu’ndaydı. Yine o yıllarda tüm Türkiye’de olduğu gibi çok kötü sağ sol kavgaları vardı. Solcu öğrenciler TÖB-DER’in orada toplanıp gelebilirlerse gelirlerdi. 12 Eylül askeri harekâtı olduğunda da öğrenciydim. Zaten bizim Konya dışında okuma imkânımız hiç yoktu; elimizden tutan, yol gösteren de yoktu. Konya’da olan mevcut üç okulu yazmıştım; Akademinin de dört bölümü vardı. Mühendislik, harita, mimarlık ve inşaat makineyi sadece 0.6 puanla kaybetmiştim. Bu en yüksek puanla öğrenci alan bölüm idi.
ÖĞRENCİ İKEN NERİMAN HANIMLA EVLENDİM
Akademide öğrenci iken 1980’de Neriman hanımla evlendim. Bu evlilikten şu anda üniversite mezunu olan kızım Ayşegül, yine üniversite mezunu olan oğlum Yasin ve şu anda lise son sınıf öğrencisi olan Süleyman dünyaya geldi. Okuldayken fabrikalarda, mesela süt fabrikasında çalıştım. Evlendikten sonra 6 yıl ailemle birlikte oturdum. 1982’de de okul bitti. Okul bittikten sonra 10 gün boş durdum. Ve 11. gün yeniden çalışmaya başladım. Şantiye şefliği yaptım. İnlice’de inşaatlarda çalıştım. Ali Ergülcü’nün yanında çalıştım. Tümosan’ın köprü inşaatında, Ulaşan inşaatta çalıştım. Buralara gazete ilanlarıyla girdim.
BALIKESİR VE LÜLEBURGAZ’DA VATANİ GÖREVİMİ YAPTIM
Bir sene böyle çalıştıktan sonra 1983’te vatani görevimi yapmak üzere askere gittim. Önce
ASKERLİK DÖNÜŞÜ HADİM BELEDİYESİ’NE FEN MEMURU OLARAK İŞE GİRDİM
Konya’ya döndüm, yeniden şantiye şefliği yaptım. Daha sonra Hadim Belediyesi’ne fen memuru olarak girdim. 1985 yılının Nisan ayında Hadim Belediyesi’nde devlet memur oldum. 4 yıl iki ay Hadim Belediyesi’nde çalıştım. Buradaki çalışmalarımızdaki mutluluğumu anlatamam. Hz. Hadimi’nin türbesini biz yaptık, bu benim için çok büyük bir mutluluk idi. Yine Hadim’e futbol sahasını yapık.1927 yılında kurulan Hadim ilçesinin bir çocuk parkı dahi yoktu. Yine Hadim’de ilk çocuk parkını biz yaptık.
HADİMSPOR’DA STOPER OLARAK OYNUYORDUM
Hadim’ deki çalışmalarımız sırasında Hadimspor’u kurduk. Yıl 1986-1987 idi. Burada 3-4 sene futbol oynadım. İyi top oynuyordum, stoperdim. Aslında Konyamızın amatör kulüplerinden Yeni Meramspor ilk kurulduğu zaman tahminen 1980-1981’de de Yeni Meramspor’da antrenmanlara çıkmaya başlamıştım. Ama bir süre sonra üniversite, çocuk, evlilik, geçim derdi derken hayatın zorluklarından futbola devam edememiştim. Tabii ben de çocukluğumda gençliğimde herkes gibi iyi bir futbolcu olmayı hayal ettim. Ama bu kısmet değilmiş. Ama bugün spora, futbola, Konyaspor’a tesisler yaparak hizmet ediyoruz.
MÜHENDİS OLMAMA RAĞMEN KONYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NDE İŞÇİ OLARAK GÖREVE BAŞLADIM
Hadim Belediyesi’ndeki 4 yıl iki ay süren görevimizin ardından Konya Büyükşehir Belediyesi’ne girdim. Ama oradaki kadromu getirmeye bir türlü muvaffak olamadı
BİR ANDA KENDİMİ SİYASETİN İÇİNDE BULDUM
Biz kendimizi belediyeciliğe vermiş bir vaziyette çalışırken ne oldu, nasıl oldu farkında olmadan 30 Aralık 2003’te görevimizden istifa ederek birden Belediye Başkanlığına aday olduk. Bir anda da kendimizi siyasetin içinde bulduk. Belediyecilikte başarılı olmak için bu işten haz almak lazım. Ben belediyenin işçiliğinden daire başkanlığına, fen işleri müdürlüğüne kadar bütün birimlerinde çalıştım ama bu çalışmalarda hep siyasetin dışında kaldım. Sadece kendi işimizi yaptık. Belediyecilik yaptım. Mesela Kozağaç Parkı’nı biz yaptık. İnsanların bugün aileleri ile birlikte Kozağaç Parkı’nda mutlu olmalarını gördükçe büyük haz alıyorum heyecan duyuyorum. Alt geçitler, üst geçitler… Bütün hizmetler insana heyecan veriyor. Yol kaldırım vs… Ama bunların hepsinden öte insanla olan sosyal ilişkinin önemini Belediye Başkanı olunca fark ettim. Bakın Şefkatevleri’ne gidiyorum. Bir gün bana beyninde tümör olan bir kadından bahsettiler. Bu kadının kocası hamalmış, işsiz kalmış. 3 tane yavrusu var. Önce buna yardım ettik. Daha sonra Şefkatevleri’ne bu kadıncağızı aldık. Kadının bir gün kısık bir sesle ‘kurtar’ dediğini duydum. Önce kocasının buna eziyet ettiğini falan zannettim ama durumunu öğrendik… Zamanla sevgiyle yardımla kadıncağız bugün kanseri yendi. Ama hala sık sık o teyzenin ziyaretine gidiyorum. Kendisini göremiyorum. Çünkü yufka yürekliyim. Kapıya kadar gidiyorum, ayakkabılarını görüyorum ve tekrar dönüyorum. Siyasetin hep uzağında kaldım. Ben bunun da bir bayrak yarışı olduğuna inanıyorum. Belediye başkanı iken çalışmalarımızda hep Sayın Başbakanın hareketl