Kardeşlerimiz bizden kardeşli bekliyor!
Diyanetimiz, isabetli bir kararla 2012 yılı Kutlu Doğum programlarının ana teması olarak Kardeşlik konusunu belirlemiştir. Ülkemizde ve İslam coğrafyasında, geçici ve basit dünyevî sebeplerle Müslümanların birbirleriyle didiştiği, birbirlerini ötekileştirip dışladığı, birbirleriyle savaşarak enerjilerini tükettikleri bir dünyada İslam Kardeşlik ruhunu yaşatmaya ne kadar da muhtacız! Ancak şunu unutmayalım ki kardeşlik, yalnızca lafla olmaz, kardeşlik edebiyatlarıyla kardeşlik geri gelmez. Önemli olan, edebiyatını yaptığımız kardeşlik müessesini yeniden inşa edebilmektir. Tıpkı Hz. Peygamberin, Saadet Çağında örnek kardeşliği kurduğu gibi. İşte ogünkü o örnek kardeşliği inşa eden ve günümüzde de benzer kardeşlikleri inşa edecek olan bir Kur’ân ayeti:
Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin.
Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın.
Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın.
Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever. (49/9)
Bu ayet, Hicrî dokuzuncu yılda inen Hucurat suresinin bir ayetidir. Ayet, Medine’nin baş münafığı İbn Übey ile Abdullah b. Ravaha taraftarları arasında çıkan bir kavga hakkında inmiştir. Kavga, peygamberimize yönelik olarak yapılan sözlü hakaret üzerine, sözlü sataşmalarla başlamış, ardından adı geçen iki ismin taraftarları, biraz da kabilecilik gayreti ile birbirlerinin üzerine yürümüşler, taraflar arasında değnek ve terlikleriyle itişip kakışmalar olmuştur.
Ayetin bizden istediklerini şöyle özetleyebiliriz:
Ayetin indiği sırada müslümanlar arasında savaş sayılabilecek bir olay yoktu, ama küçük kavgalar önlem alınmazsa büyük savaşlara yol açabilirdi. Müslümanların küçük gördüğünü Allah, büyük görüyor. Sokak kavgasını, kıtal olarak niteliyor ve bu konuda çok sert yaptırımlar uygulamalarını Müslümanlara emrediyor.
Ey müminler, kötü gidişata seyirci kalmayın. Yanlışlara duyarsız olmayın. Haksızlıkları ortadan kaldırmak için, kardeşlerinizin arasını bulmak için canınız ve malınızla gayret edin.
Ayette adaletle ilgili iki kavram kullanılmıştır. Bunlardan birisi adl, diğeri ise kıst kavramıdır. Allah için kıst, hak ettiğinden fazlasını vermek; kul için kıst, hakkından feragat etmektir. Kıst, görünen şeylerdeki adalettir; adalet ise görünen şeylerde olabileceği gibi manevî şeylerde de olabilir.
Buna göre Müslümanlar birbirlerine karşı her çeşidi ile adaletli davranmak durumundadırlar. Bunu sağlayabilmek için de, gerekirse hakkından feragat etmek, kardeşine hak ettiğinden fazlasını vermek gerekecektir. Çünkü ayette, Müslümanlardan hem adalet, hem de kıst sahibi olmaları istenmiştir.
Müslüman, sulhtan yanadır, sulhu ister ve öncelikle barış ortamını sağlamaya gayret eder. Zira sulh, herkes için en hayırlı olandır. Bunun için, savaşa yol açabilecek tüm fitne kapılarını kapalı tutmak İslam toplumunun en temel görevidir.
Barış adamı olan mümin, savaşı başlatan taraf olmaz. Savaşmak zorunda kaldığında ise sebat eder.
Müslüman, barışta ve savaşta adalet ilkelerinden ayrılmayarak Yüce Allah’ın sevgisini kazanmaya gayret eder. Çünkü bu, kardeşlik hukukunun gereğidir. Çünkü İslam Kardeşliği, müminlere özgüdür, karşılıksızdır ve Allah rızasını kazanmaya yöneliktir.