Dinimizde bütün inananlar kardeş olarak ilan edilmiştir. Dil, mezhep, ırk, bölge ve ülke farklılığı hiçbir zaman bu kardeşliğe gölge düşüremez. Bu ülkede en üst kimlik “din birliği”dir. Renklerin ve dillerin farklılığı bir ayrışma sebebi değil, aksine kaynaşma ve zenginlik sebebidir. İnsanları renk ve dillerinin farklılığından dolayı kınamak, dinimizde şirktir. Çünkü dil ve renklerin farklılığı, Allah’ın bir âyetidir. Bu sebeple ırkçılık dinimizde haram kılınmıştır.
Müslümanların birliğini parçalayacak her türlü fitne unsuruna karşı, Allah’ın Arş’tan yeryüzüne uzatmış olduğu kurtuluş ipi olan Kur’an’a sarılmak, ayrılıkçı düşünce ve davranışların önüne geçecektir. Hz. Peygamber, 1400 sene önce her türlü bölünmüşlük ve sapkınlığa karşı panzehir olarak Kur’an ve sünnetin etrafında birleşmeyi hedef olarak göstermiştir. Ayrıca, dünyanın herhangi bir yerinde bir Müslümanın ayağına bir diken batsa, bütün Müslümanların onun acısını duyması gerektiğini söylemiştir. Bu bir ümmet dayanışmasıdır.
İslam’ın ilk yıllarından ondokuzuncu yüzyılın başlarına kadar Müslümanlar, “ümmet” duyarlılığı bağlamında bütün farklı kimlikleri muhafaza etmekle birlikte, büyük medeniyetler kurmuşlardır. Biz Çanakkale’de, Balkanlarda, Kafkaslarda, Filistinde; Türküyle, Kürdüyle, Çerkeziyle, Farsıyla Arabıyla tam bir Müslüman dayanışması sergilemişiz. Hiçbir zaman etnik kimliklerimiz önplana çıkarılmamıştır. Asırlar boyu Müslümanlarda birleştirici bir unsur olan bu kuşatıcı kimliği fark eden İslam’ın ezeli ve yeminli sevmezleri, Müslüman toplumlar arasındaki etnik ve mezhepsel farklılıkları parlatarak, büyük kopuş ve düşüşlere yol açmışlardır.
Şu anda ülkemizin dış dünyada itibarı çok yüksektir. Türkiye, yabancı yatırımcılar için güvenli bir ülke haline gelmiştir. Yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız itibarımızın artmasından dolayı büyük gurur duymaktadırlar. Bu millet yeniden tarih yapmanın heyecanını yaşamaktadır. Ekonomik anlamda sıçramalar gerçekleştirilmektedir. Özgürlükler alanında iyileştirmeler yapılmaktadır. Yol ve su medeniyettir, denilerek bütün ülke coğrafyası şantiyeye dönüştürülmüştür. Okullaşma oranı gittikçe artmaktadır. Bu ülke insanı, köylüsüyle şehirlisiyle efendi olduğunu fark etmiştir. Çevre-merkez ayrımı ortadan kaldırılmıştır. Osmanlı coğrafyası yeniden toparlanmaktadır.
Referandum sürecine yürüdüğümüz şu zaman diliminde birileri ülkemizdeki bu güzel gelişmelerden büyük rahatsızlık duymakta ve bu sebeple kardeşliğimizi kalleşçe sabote etmek istemektedir. Amaç bellidir. Kaos çıkarmak suretiyle referandumun ertelenmesi ya da ortadan kaldırılması ortamını oluşturmaktır. Bursa’nın İnegöl ve Hatay’ın Dörtyol ilçelerinde meydana gelen son müessif hâdiseler bunu gösteriyor. Ama unutmayalım ki, mayası temiz ve asil olan bu aziz millet, asla üç-beş çapulcunun oyununa gelmeyecek ve sağduyu galip çıkacaktır.
Etrafımıza dönüp bir bakalım. Amerika, yüzlerce farklı etnik köken, din ve mezhebe bağlı insanlar ülkesidir. AB, hakeza. Bütün bir Batı dünyası “ümmetleşme” süreci yaşarken, acaba, neden İslam dünyasında ve Türkiye’mizde yapay ayrılıkçı sorunlar üretilmektedir?
Müslümanlar arasında kardeşliği, uhuvvet ve vahdeti sağlamada yeniden geleneğimizi üretmekte fayda vardır. İrfan dünyamızın ünlü yıldızı Hz. Mevlânâ; “biz fasletmeye/ayırmaya değil, vasletmeye/birleştirmeye geldik,” derken bu birleştirici ruha işaret etmiştir. Eğer insanlar, aynı gönlü paylaşmıyorlarsa, aynı dili konuşsalar da birleştirme yanlısı olamazlar. Çünkü onların dili ayrımcıdır, birleştirici değil. Önce, içte, gönülde birlik olmalıdır. Bu birliktelik, dolaylı olarak kalıpların, bedenlerin ve coğrafyaların birlikteliğini beraberinde getirecektir. Kendi içinde ikilikler ve zıtlıklar yaşayan insanların dış dünyada birlik pozları sahtedir, sun’idir, yapmacıktır. Manada birlik olmadan, surette birlik olamaz.
Sonuç olarak bu milletin bütün evlatları, farklı renkleriyle bir kilimin desenindeki motifler gibidir. Ayrılıkçı fitneye karşı, ittifak noktalarımız gündemde tutulmalıdır. Bu konuda başta siyaset adamları olmak üzere, ilim, fikir, din ve kanaat önderlerine tarihi sorumluluklar düşmektedir. Özellikle basın yayın organları fitne ve ayrılıkçı ateşi yükseltmede değil, aksine düşürmede rol oynamalıdırlar. Unutmayalım ki hepimiz aynı gemide yolculuk yapan insanlarız.