Karlı bir gece vakti…

Mustafa Yiğit

“neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak
.”   Mısralarıyla uyandım  bir gece vakti…

Telefon çalıyordu. 

Karşımdaki dost ses, Türkiye’nin en güzel şehir dergilerinden biri olan “Hayat Ağacı” nı çıkaran Tekin Şener’di.

On sekiz yıl önce belki de bu mısralarla tanışmıştık hatırlamıyorum.

Ama en az on sekiz yıl önceki kadar beyefendi bir ses telefondaydı…

Çok kadim ve çok naif  bu ses “bir dakika dostum, sadece bir cümle söyleyeceğim dedi ve devam etti,  “neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.” dedi…

Hemen kafamı pencereden çıkardım.

Sahiden lapa lapa yağıyordu kar.

Bembeyaz olmuştu her taraf.

Gece sessiz sessiz ilerliyordu.

Yanan sokak lambaları sahneye çıkarıyordu adeta her biri yıldızlaşsın diye yağan kar tanelerini bir bir…

Kar taneleri valslerine bu ışığın altında devam ediyor ve dans bitince her biri bir yere savruluyordu.

Ne güzel bir geceydi bu…

Uzun zamandır duymadığım mısralar bana karlı bir gece vakti uyanmanın güzelliğini yaşatıyordu.

Özlediğim bir ses kulağımın pasını silmişti, beni on sekiz yıl önceye götürmüştü.

Yine karlı bir gece vaktiydi.

Tekin ve yurttan birkaç arkadaşla Ankara’da ilk tiyatroya gidişimizi hatırladım.

Metro yapımı çalışmaları nedeniyle üç durak yürümüştük.
Yolun yarısına gelmiştik ama adeta donuyorduk.

Kimimiz vaz geçelim diyordu.

Kimimiz yolu yarıladık diyorduk..

 Pes etmedik ve Ankara’daki ilk tiyatromuzu izledik..

Gece dönüşü daha soğuktu ama biz huşu içinde  izlediğimiz oyunun kritiğini yaparak, yarı kayarak, yarı düşerek yürüyorduk…

Belki o gün bu mısraları onlarca defa etmiştik.

Ancak bu gece bambaşkaydı…

Ne güzel dedim içimden, hala dostlarımız var ve karlı bir gece vakti bizi uyandırıyorlar.

Ama pek çok acı gerçeği de bana hatırlatıyordu bu mısralar.

Bu mısralar, biraz sitem, biraz serzeniş, biraz eski günlere dönme özlemiydi…

Biraz hayattan bıkmışlık, biraz bize neler oldu cümleleriydi.

Savrulmuştuk aslında.

İlk tanıştığımızda ne büyük ideallerimiz ne çok ve ne kadar farklı acılarımız, sevinçlerimiz vardı.

Zamanla bunlar bir bir değişmişti.

Eskiden gerçekleşince sevineceğimiz şeyler umrumuzda değildi artık.

Eskiden üzüldüklerimize ise hiç mi hiç üzülmüyorduk belki de.

Unuttuğumuz ve vazgeçtiğimiz şeyler sadece eski acılarımız, eski sevinçlerimiz değildi.

Sanırım  bunları paylaştığımız dostlarımızı da  bu yaşadığımız garip hayatın içinde unutuyorduk…

Oysa ki öyle kısa bir hayat yaşıyorduk ki…

Doksanına   merdiven dayamış  adama soruyorlardı “nasıl geçti bu koca  hayat amca?”

O da cevap veriyordu “valla gözümü açtım kapadım, bir de bakmışım ömür bitmiş…”

Evet hayat gözü açıp kapamadan ibaret belki de.

O yüzden iyi ki varsın “üstad” Tekin.

İyi ki bu mısralar  karıl bir gece vakti senin tarafından okunuyor ve yüreğimize ferahlıyor….