Neresi burası? Çok güzel görünüyor. Burası ilk belgeyi alacağın yer, dedi. Buraya kadar gelen karnesini alır ve ikinci sınıfa geçer. Burada da mı? Gülümsedim. Mezun mu oluyorum şimdi, dedim. Hayır dedi. Henüz değil. Sadece sınıfı geçiyorsun. Aşkın Terapi Okulu ikinci sınıfı. Aşkın Terapi mi? Bundan hiç söz etmediniz. Ne yani, ben şimdi terapi mi gördüm? Evet dedi. Bu aynı zamanda bir terapiydi. Yolun başında seni yola çıkaran, buna yönelten, yolu bulduran neydi? Bu bir özlemdi. Belki de bir aşk. Bir şeye duyulan bir özlem. Bir daralma. Bir sıkışma. Nefes almada zorluk. Daha özgür olma, daha geniş alanlar bulma isteği. Tıpkı bir çocuğun doğması gibi dedi. Anne karnında ölürken yeni , farklı, daha geniş ve daha güzel bir boyuta geçmek gibi. Evet tıpkı böyle. Anne karnındaki çocuk da birden ne olduğunu anlayamaz. Onu doğuranda oluşan doğum sancıları, çocuğun o dünyada ölüm işaretleridir. Acı çeker. Kendini aşar ve yeni bir dünyaya doğar. Anlamaya başladım galiba. Aşkın Terapi, kendini aşmayı, önce bulunduğu yerde ölmeyi sonra daha özgür bir alana doğmayı öneriyor. Evet bu doğru dedi. Yaşarken de böyle hep ve daima yeniden yeniden doğar ve ölürüz. Bu sürekli böyledir. Eline ucu ateşte kor olmuş sopa alan bir adam, karanlıkta o sopayı çok hızlı döndürürse uzaktan tam bir ateş çemberi gibi görünür. Ya da belli sayıda fotoğraf hızla birbiri ardına hareket ettirilirse, fotoğraf değil de canlı bir film gibi görünür. İşte böyle hayatımız da hızlı hareket ettirilen doğum ve ölüm fotoğraflarından oluşur. Sürekli yenileniriz. Sürekli yeniden doğarız. Aşkın terapinin birinci ilkesidir bu. Problem ya da sıkıntı doğum işaretidir. Sıkıntı nimettir . Bizim literatürümüzde kelimeler zıddıyla düşünülür. Darlık genişliktir. Fakirlik zenginlik. Ağlamak gülmek. Kış yaz. Yokluk varlık.Hep önceki sonrakinin müjdecisidir. Bir darlık geldi mi genişliği bekle. Kış gelince yazı. Sıkıntı gelince ardındaki nimeti. Bulut gelince yağmuru. Hayat zıtların ahengidir. Bu da ikinci ilkemiz. Bizim yolumuzda her şey zıddıyla düşünülür. Ölmek için yaşarız biz. Ya da yaşamak için ölürüz. Aramak la başlarız. Sonuna dek aradığımız bir yitiğimiz vardır. Herkes te her yerde ararız onu. Kimde bulursak alırız. En temel yitiğimiz bilgidir. Bir diğer ilkemiz. Harekettir. Durmak yaraşmaz bize. Durursak kirleniriz. Canlılık esastır. Ruh canlıdır. Bedene can veren ruhtur. O yüzden en son ölümde beden yok olur sadece. Bulunduğumuz yeri sürekli değiştiririz. Görüş açımızı genişletir ve zenginleştiririz. Bunun içinde devinim şarttır. Sonraki ilkemiz Fayda . Kendimize, başkalarına ve tüm varlıklara. İçinde fayda olmayan zarar veren sahip olduğumuz her şey bize uzaktır. Tahammül sonra, bir başka ilkemiz. Yaşadığımız hayatın zor ve çetin olduğu başta fısıldanmıştır kulağımıza. Duymayı reddettiğimiz sürece zorluğu artar. Ta kabullenene kadar. Yol bizi geldiğimiz yere götüren bir yol. Geldiğimiz yere gitmek, yolculuk tahammül ister ve bu da kapasite işidir. Zorlandıkça kapasite artar. Ve bizi tahammül ettiren de Aşk tır. En önemli ilkedir bu. Öyle ki aşk kimde yoksa o yok olsun dedim. Aşk olmaması halinde gerçekten de insanı yok eden kaybettiren bir olgudur. İnsan ancak aşk derecesinde severse katlanır. Aşkı var etmek, onu sürekli içerde canlı tutmak esastır. Ve sır. En önemlisi de sırrı içerde tutmak. Ki bu da tahammül gerektirir. Çünkü yürüdükçe karne aldıkça sır verirler. Ve sırrı verdiklerinin de ağzını mühürlerler. Zevk. Ödüldür. Tahammül ve zorluk oranında elde edilir. Bu yola tahammül edemeyenlerin göremedikleri akıl edemedikleri bu zevktir. Kendi akıllarınca yolcuların hiç zevk almadan yaşadıklarını zannederler. Oysa en büyük zevki tattıran ruhtur. Beden zevkleri tüketir. Ruhsa her seferinde yeni ve farklı bir zevk alır. Bizim yolumuzdakilere aslında zevk ehli de derler. Çünkü biz zevki zevkle değiştiririz. Karşılığında tahammül ücretini ödemek kaydıyla. Niyet gerekçe yani. Niçin sorusunu sorarız hep. Yaptığımız ya da yapacağımız her davranışın ardındaki niyeti sorgularız. Niçin yapıyorum? Amacım ne? Niyet amacın da üstündedir. Ulaşmak önemli olmakla birlikte niçin ulaşmak daha da önemlidir. Gerekçe ya da niyetin değeri kadar hızımız artar ya da azalır. Mesafeyi kısaltan ya da uzatan güçtür niyet. Hikmet in sorusudur niçin. Bilgiyi hikmet için öğreniriz. Hikmet olayın görünmeyen tarafı, perdenin ardıdır. Sezgi gücü gerektirir. Asıl bilgi sezgiyle elde edilendir. Hedef zaten belli. Hedef aşkı da çağrıştırmakla birlikte yine de ayrı bir ilke olarak ifadesini bulur. Ve hep sorarız. Hedefin ne? İstediğin ne? Veee Kılavuz şarttır. Elzemdir. Asla olmazsa olmaz. Olmazsa şaşarsın. Düşersin. Yitersin. Görevi asıl Dosta dost etmektir bizi. Sonra sorumluluk. Bunun için de hep sonunu düşünerek başlarız işe. Hatta çürümüş bedenleri hatta diğer alemi. Sevgi yatırımdır yolumuzda. Öğrenmek gerekir. Tahammül ve devinimle elde edilir. Doğru sevgiyi Kılavuz öğretir. Vermek almanın şartıdır. Verdiğimiz kadar alırız. Veren hep ve daima alanın önündedir. Alandan yüksektedir. Bizim yolumuzda özgürlük güçtür . Bu da en güçlüye teslim olarak elde edilir. Ve teslimiyet yani rıza, yani razı olmak tüm devinimlerin sonunda bizim faydamızı gözeten güce teslim olarak güven ve emniyeti elde etmek. Zira yolda zarar yoktur. Teslimiyette eminlik ve güven vardır. Demek ki bir terapiymiş bu. Eğitim. Kılavuzum aynı zamanda doktorummuş. İlkeleri varmış yolun. Bu kadar uzun olmasın, akılda kalması zor değil mi dedim. Gülümsedi. Tamam dedi. O zaman dinle. AŞK, IZDIRAP VE SIR işte bizim yolumuz. Şimdi sınıfı geçtim mi? Hissettiklerine bak dedi. Yolun başındaki gibi misin? www.pozitifdegisim.com