Bilindiği gibi her iktidar müsbet ya da menfi anlamda kendi çevresini oluşturur. Böyle bir oluşum, iktidarın izlediği çizgiye göre renk alır. Bunlar arasında yeni zenginler, yeni siyaset erbabı, yeni yazarlar, yeni din adamları, yeni bir basın anlayışı, yeni bir siyaset dili yer alır. İşte Kur’an’da, Fravun iktidarını servetiyle tahkim eden saptırıcılardan birisi olarak Karun anlatılır. (Bkz. Ankebut 29/39).
Firavun iktidarının yeni zengin tiplemesi olan Karun; muvahhid olmayı, adaleti, hakkaniyeti, paylaşma ahlakını, hukukun üstünlüğünü temsil eden Hz. Musa’ya ve onun getirdiklerine karşı kibirli davranmayı temsil eder. Bunun sebebi, haksızlıkla yığdığı muazzam servetine sonsuz güven duygusudur. Allah’ı ve ölüm ötesi hayatı unutarak elde ettiği bu servetinin kendisini ölümsüzleştireceğini zanneder. (Bkz. Kasas, 28/76-82).
Karun, haksızlıkla elde ettiği bu kazancı, her türlü zulmün icrası için araç yapar. Kendisi doğru yoldan saptığı gibi, halkı ekonomik gücüyle ezer, bununla da yetinmez şahsiyetini peş paralık ettiği halkını, Hakk’ın karşısına çıkmada kışkırtmaktan da geri durmaz. Bu alanda her türlü vasıtaya başvurur, yatırım yapar. (Kasas, 28/81).
Ünlü Kur’an yorumcusu Elmalı’nın tabiriyle, insanlık tarihinde Karun, mal biriktirmenin, her türlü mali ve ekonomik haksızlığın, sömürünün bir simgesi olurken, Firavun da siyasi ve idari haksızlığın bir temsilcisi olmuştur.
Karun, korkunç servetiyle Fravun zulmünün payandası olur. Fravun da siyaset vasıtasıyla Karun’un sömürüsünü kolaylaştırır. Max Weber, sermaye dindarları dünyevileştirir, der. Karun da servetinin kendisine, bilgisinden dolayı verildiğini sanır. Bu noktada er-Rezzâk olan Allah’ı devreden çıkarır. (Kasas 28/78). O, Allah’tan müstağni olarak, O’na ihtiyacı yokmuş gibi materyalist bir hayat yaşar. Onun bu tavrı, toplumda ahlaki anlamdaki çürümeyi ve halkın Allah’la olan ilişkisini zayıflatmayı beraberinde getirir. Aynı zamanda o, toplumun önünde lükse, konfora ve tefessüh etmiş bir ahlaka dayalı müsrif yaşantısıyla model oluşturur. Karun’un toplumdaki debdebeli bu hayatı, iradesi ve imanı kavi olan düzgün insanların imanını artırırken, iradesi ve karakteri zayıf insanların ahlaki düşüklükler yaşamasının yolunu açar. ( Kasas 28/79-80).
İslam’da rasyonel ahlak, günah galerisi bir toplumda ortaya çıkar. Helal ve haram duyarlılığının azaldığı, her türlü kötülüğün cazibeli bir şekilde insana sunulduğu bir ortamda gerçek Müslüman, asi kudurganlara özenmez ve onların tuzağına asla düşmez.
İyi Müslümanlar, ne pahasına olursa olsun, hayırda yarışmaya ve Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirme bilinçlerini korumaya çalışırlar.
Görüldüğü zaman Allah’ı akla getiren güzel Müslümanlar, sadece kendileri için değil, asıl başkaları için yaşarlar. Batılın süslü-püslü önüne çıkardığı hiçbir faniye ve yaşam tarzına iltifat etmezler.
Kur’an’ın övdüğü güzel Müslümanlar, iyiliğin öncüsü, kötülüklerin engelleyicisidirler. Daima, hayrın, iyiliğin, ahlakın, ahde vefanın ve güzel örnekliğin temsilciliğini yaparlar. Her türlü zulmün karşısındadırlar. Bilgi ve servetlerini iyinin ve güzelin yolunda kullanırlar. Onlar, gerçek Rezzâk’ın Allah olduğuna inanırlar. Gündelik hayatta sade yaşantılarıyla da asla aşağılık kompleksine kapılmazlar.
Müslüman bakış açısında, dünya hayatı, ahretin ekim yeridir. İslam dünya kurmaya değil, dünyevileşmeye karşıdır. Müslüman bu dünya hayatının bir imtihan alanı olduğunu bilir. Bu sebeple o, geçici olanın peşinden değil, kalıcı olanın peşinden koşar. Hayatını, ahrette hesap verebileceği bir inanç üzerine kurar. Kur’an’da anlatılan iyilik ve kötülük odaklarının hayat öykülerinden ibret alır. Servetini, zulmün payandası ve toplumun ahlaki anlamda çözülmesi için kullanan Karun gibilere özenmez. İyi ahlak, adalet ve hakkaniyet yolundan sapan, servetini toplumun ifsadı yolunda vasıta olarak kullanan Karunlaşanların kaybedenlerden olduğunu bilir. el-Adl olan Yüce Allah’ın sonsuz kudreti ve gücü karşısında eriyip giden Karunların hayatına ve felsefesine hiçbir zaman iltifat etmez. (Bkz. Kasas 28/81).