Kaşıktaki yağ

Hasan Ukdem

Hayatın sırrı Âdem atamızın kaybettiğini arama, bulma ve hak etme uğraşıdır. Üstat Necip Fazıl da "Sanat Allah'ı aramaktır." der. Hayata ve sanata böyle baktığımızda, madem geldik bu dünyaya o vakit hem hayatın sırrına erelim hem de mutlu olalım diye düşünmek en doğrusu olsa gerek. Attığımız adım, yaptığımız işler de bu hakikate uygun düşmeli ki, en nihayetinde başımız yanmasın. 

Paulo Coelho, Simyacı adlı kitabında bir hikâye anlatır, dilerseniz önce bu hikâyeyi bir hatırlayalım.

Bir tüccar mutluluğun gizini öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış. Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş. Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış. Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş. Dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış. Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış. Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama mutluluğun gizini açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş. “Ama, sizden bir ricada bulunacağım,” diye eklemiş, delikanlının eline bir kaşık verip, sonra bu kaşığa iki damla sıvı yağ koymuş. “Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.” Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış. “Güzel” demiş bilge, “Peki, yemek salonumdaki Acem halılarını gördünüz mü? Bahçıvanbaşının meydana getirmek için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?” Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş. “Öyleyse git, evrenin harikalarını tanı.” demiş ona bilge. “Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.” İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini tüm ayrıntılarıyla anlatmış. “Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?” diye sormuş bilge. Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş. “Peki” demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi, “Sana verebileceğim tek öğüt var. Mutluluğun gizi dünyanın tüm harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan...

Hayat aynı zamanda dengedir. "Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış" Hadis-i Şerifi mucibince hareket etmelidir. Said-i Nursi de "Helal dairesi geniştir, keyfe kafidir" der. Dünya güzeldir, hayat tatlıdır. İnsan mutlu olmak, rahat yaşamak, seyran etmek ister. Ancak dünyaya geliş sebebimiz bunlardan ibaret değildir. Bu güzel dünyaya daha da güzel olan bir yerden geldik ve ayrıca burada ölümsüz değiliz. O güzel vatanımıza geri dönmemiz için, tabiri caizse "kaşıktaki yağı" dökmemek gerekir.

Millet olarak biz de bu potansiyel var aslında. Atalarımızın bıraktığı harika bir kültürün, medeniyetin üzerinde oturuyoruz. Ümmet olarak da müthiş bir birikim ve külliyata sahibiz. Kur'an ve Hadis gibi harika bir kaynağımız mevcut. Bizler bu değerlerimizi tartışma konusu olmaktan çıkarıp, uzlaşma argümanı haline getirebilirsek, o zaman hem bu dünyadaki mutluluğun sırrına erebilir, hem de mizana çıkarıldığımız vakit hüsran yerine sonsuz bir mutluluğun sahibi olabiliriz. 

Tarihe mahkûm ettiğimiz ne kadar güzel adetimiz, ananemiz varsa, onları oradan çıkarıp günümüze uyarlamamız bu konuda yeterli olur aslında. Ahlaki değerlerimiz, kanaatkâr tutumumuz ve insana olan sevgimiz saygımız, bu değerlerimizin başında gelir. Eğer biz millet olarak, ümmet olarak bunu başarabilirsek, kaşığımızdaki yağı muhafaza ederek mutlu olmanın yolunu da çizmiş olacağız. Yok başaramazsak hem kaşıktan hem yağdan hem de hayatın güzelliklerinden bihaber olarak huzura varacağız ki bu, yaşadığımız hayatın aleyhimize delil olmasına da sebebiyet vermesi demek olur. Gayret bizden olsun, hidayet Allah'tan gelecektir inşallah.

Sevgiyle kalın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.