Üç hafta aradan sonra selam ile başlayalım. Şöyle bir geriye doğru baktım da bir yılı geride bırakmışım Memleket Gazetesi’nde. Ne çok, ne az. Üç hafta zorunlu sessizlikten sonra şunu iyi biliyorum ki varlığım sezilmediği gibi yokluğum da bilinmedi tabii! Neyse, biz havanda su dövmeye devam edelim yine de sevgili kardeşim M.Ali Köseoğlu’nun ısrarıyla. Bir okuru varsa binlerce sayfa yazabilir insan ne de olsa.
Kazanma Umudu, Kaybetme Korkusu!
Japon Balıkçılarla ilgili bir hikaye okumuştum. “Japonların taze balık sevme tutkusu vardır. Ancak ada yakınlarında yeterince balık yoktur. Uzak denizlerden avlanan balıklar da taze olmamaktadır. Bunun üzerine Japon Balıkçılar gemilerine soğuk hava deposu yaptırırlar. Böylece daha uzaklara gidip balıkları kokmadan pazarlayabileceklerdir. Ancak soğuk hava deposunda tutulan balıkların lezzeti Japonların hoşuna gitmez. Fiyatı düşer. Japon Balıkçılar buna bir çözüm arayışı içerisine girer. Sonuçta gemilere akvaryum yaptırmaya karar verirler. Böylece balıklar tazeliğini koruyacaktır. Ancak sonuç yine istendiği gibi olmaz. Balıklar canlıdır ama akvaryum içerisinde gözleri pörtlemiş, uyuşuk, hareketsiz bir halde pazara gelmektedir. Sonuç yine istenilen türden değildir. Balığa rağbet azalır, fiyatı daha da ucuzlar. Balıkçılar yılmaz ve bir ilave çözüm daha üretirler ne mi? Siz tahmin edin bakalım önce. Evet, akıllı bir balıkçı bu kez çok ters gibi görünmüş olsa da bir fikir üretir ve uygular. Avlayıp akvaryum içerisine koyduğu balıkların arasına küçük bir köpekbalığı atar. Sonuç istediği gibidir. Avladığı balıkların küçük bir kısmını feda ederek balıkları canlı, diri, lezzetli tutmayı başarır. Çünkü gemi Japonya’ya varıncaya kadar akvaryumun içerisinde bir kovalamaca, hayatta kalma çabası sürer. Balıklar istenen kıvamdadır artık.” Hikaye birebir olmasa da böyledir üç aşağı beş yukarı. Bu hikayeden çıkarılacak yüzlerce ders gördüm birden. Hele de önümüzdeki günlerin getirdiği/getireceği süreçle ilgili olarak.
-Tutkularımızda tavizsiz, titiz olduğumuz zaman balıkçıları istediğimiz niteliğe ulaştırma yönünde zorlayabilir, hizaya getirebiliriz. Japonlar her balığı yeseydi balıkçılar yukarıdaki çözümleri üretme zorluğu yaşamayacaktı. Balıkçıları yeni çözüm yolları üretmeye zorlayan önlerine sürülen balığı beğenmeyen Japonlar. Bu seçimlerde önümüze sürülen adaylar için de böyle diye düşünüyorum. Siz her önünüze sunulanı kolayca beğenmeyip atlamasanız balıkçılar daha diri, canlı, üretken, etli, tat veren balık bulmak zorunda kalacaklar, titizleneceklerdi. Aynı titizlik gösterildi mi? Ben bilmem, buraların yabancısıyım. Seçmen, vatandaş, tüketici her ne ise onun net tutumu herkesi hizaya getirir. Hiçbir işe yaramadığı düşünülen boykotlar karşısında şirketlerin yaptığı, yapmak zorunda kaldığı açıklamalar size bir şey ifade ediyor mu?
- Hepimizin akvaryumdaki balıklar gibi hesaba katıldığımızı düşünür oldum şu sıralar. Herkes sonuçtan emin. Başarı cepte. Bunun bir göstergesi olarak internet sitelerindeki anketleri yorumlayabilirsiniz. Konya özelinde kim kazanacak anketinden ziyade kim oyu daha da yükseltecek oylaması yapılması bunun bir yansıması olsa gerek. Kaybetme korkusu yok gibi birilerinde. Diğerlerinde de kazanma umudu yok sanki. Al takke ver külah. Heyecansız, sonucu belli bir seçime mi gidiyoruz? Bilmiyorum. Şu an için prizmadan yansıyan bu
-Kaybetme korkusu iktidarda olan için, kazanma umudu muhalefette olan için köpekbalığı hükmündedir aslında. Bu korku ve umut olarak nitelediğimiz köpekbalığı akvaryum içindeki balıkları, parti örgütlerini diri tutar, canlandırır, çalıştırır. Köpekbalığını aslında akvaryumun içine atan da seçmenin tutumudur. Seçmen her önüne sürülene eyvallah derse e tabii, akvaryum köpekbalıksız(kazanma umudu/kaybetme korkusu), balıklar da uyuşuk kalır. Canlan biraz şarkısını söyley/t/elim birlikte.
- Şu an birileri kendilerinin çantada keklik olarak görülmesinden rahatsız görünüyor. Rahatsız olanlar aslında kendilerini keklik görenlerle aynı saftalar. Sadece bir değer hükmü arzetmeyi, bir değer görmeyi, bulmayı arzu ediyorlar ama bulamadıklarını düşünüyorlar. Kayıtsız şartsız biat etmiş değiller. Bir yol arkadaşlığı içinde olduklarını hissettirmek istiyorlar. Kendilerini değerli hissettirmesi gerekenlerdeki kibir, gurur, tembellik ve nemelazımcılık, vurdumduymazlık sanırım biz keklikleri çantadan uçuracak. Emek sarf etmeden edinilen başarı elbette uyuşturacak birilerini. Ne de olsa kaybetmeyecek düşüncesiyle birileri akvaryuma köpekbalığı salmaya niyetleniyor kimine korku kimine umut olsun diye. Dikkat.
-Bakalım siz neye nasıl uygulayacaksınız bu balıkçıların hikayesini…
Selçukluda Güler Hanım!
Geçtiğimiz hafta ikinci bir oğlumuz dünyaya geldi: Mehmet Faik. Allah çocuğu olmayan herkese de nasip etsin. Bu vesile ile arayan, yayınlanan ya da yayınlanmayan(!) mesaj gönderen, ilan yayınlayan bütün arkadaşlara, dostlara bu vesile ile teşekkür ediyorum. Bir özel teşekkürü de sanırım Özel Selçuklu Hastanesi Kadın Hastalıkları Uzmanı Dr. Güler Kaya Altıntepe hak ediyor. Sürekli yoğunluğuna rağmen hiç asık olmayan yüzü, kapısı açıldığında masasından dışarıya doğru bakan güleryüzü, anlayışı, dikkati, mütevaziliği, hızlı konuşması ve pratikliği, en olumsuz olabilecek durumları bile sakin bir şekilde umut aşılayarak size aktarmasıyla içinizi büyük bir ölçüde rahatlatan Dr. Güler Kaya Altıntepe’ye de teşekkür ediyoruz eşimle birlikte. Kula teşekkür etmeyen Allah’a şükretmezmiş. Hanım sık sık şu cümleyi kuruyordu kendi arkadaşlarıyla konuşurken. Bu yüzden deyimleşmiş gibi oldu benim için. -Kime gidiyorsunuz? –Selçukluda Güler Hanıma!