“SABAH SENSİZ KALKIP GÜNE BVAŞLAMAK KADAR ZOR BİR ŞEY YOK SANMIŞTIM, AKŞAM OLUP SENSİZ YATANA KADAR”
1997’de, yani bundan bir asır önce, Hasan Ukdem hakkında yazdığım bir yazıda: “-Köklerimin topraklarından ne zaman geçsem”; “-Buraların öyküsünü yazacak, şiirlerini söyleyecek birileri çıkmalı..” demiştim.. Hasan Ukdem için: “-Galiba olacak gibi.. Gerçekleşecek gibi..” demiştim.. Oldu da.. Hasan Ukdem 1985’ten beri, dursuz duraksız; aşkın, sevdanın, “Benim insanlarım”ın şiirini söyledi.
Yazının başında verdiğim Hasan Ukdem mısralarına bir arkadaşımın sitesinde rastladım. Hasan, bu mısraları ile “Söylenmemişi söylüyordu.” Otuz yıldır şiir serüveninde “ustaca” söyleme ulaşmıştı.
“Araplar”.. Hacıhasan Başı’ndan, “İğdeli Mektep”e: Oradan “Ak Cami”ye, oradan “Evler Unu”na kadar bir “saltanat”.”Ceket omuzda” bıçkın delikanlılar; “Alatlı’nın Deli Ali”, “Aslan Ali”, “Kürüzün Seladdin” .. Arapların tekmil kızlarına, “Develik”lerin “Çobansalık”larında gizli gizli “namazlık” öğreten, Kur’an okutan “efsane hocalar” Kaplanzade Mustafa Efendi, Çodur Hoca.
Üç evinden biri şehit çıkartan Araplar artık yok.. “Ak Cami”de olmasa Araplar’ı hatırlatacak bir taş, bir ağaç bulamazsınız.
Biraz sonra, onsekiz yıl önce, 1998’ de Hasan Ukdem için yazdığım yazının virgülüne dokunmadan size sunacağım..
“Şair Vehbi” nin “ Hacıveli Ağa Mersiyesi”; Sebahattin Ali’nin Araplar’lı kadının yürek yakan öyküsü.. Zihnimde medler, cezirler.. Yok edilmiş, “Kadim Araplar”…
Son söyleyeceğimi önce söylüyorum; Hasan Ukdem, “Kaybolan Araplar’ın son şairi”
Çok yakın gelecekte, Hasan Ukdem’in son şiirlerinden bir demet sunacağım… O zaman, “Hasan Ukdem Araplar’ın son şairi” tanımlamamın boşlukta kalmadığını göreceksiniz…
Fazla kalmaya niyetin yok; belki Hasan Ukdem, onsekiz yıl önce, kendisi için yazdığım “ilk yazı” ele bu “Son yazı”yı da saklayacak.
ARAPLAR’DAN SOLUKLU BİR OZAN: HASAN UKDEM
"Aslını inkar eden haramzade.." Ben "Hacıveliler'in Siyit” olarak Araplar'da doğdum. Yüzleri ateşten al al olmuş kadınların tandırlardan çektiği sıcak ekmeklerle büyüdüm. Dev bakır taslarla savrulan sıcak pekmezin köpüğünü taze dut yaprakları ile yedim. Ak Cami'den ötede, evler ucun'da. Yanık ses Sokağı'nda Halit Ağa'nın üst üste üç gecede anlatabildiği "Beğbirya" masalları dinledim. Turşu ve ekmekten başka yiyeceği olmayan ihtiyar kadınların, iğne oyası ile "karanfil", mezartaşı oyaları'nı altı ay sürekli göz nuru dökülerek nasıl ürettiğini gördüm.
Köklerimin topraklarından ne zaman geçsem; "Buraların öyküsünü yazacak, şiirini söyleyecek birileri mutlaka çıkmalı.. Derin ve büyük bu kültür kuşaktan kuşağa iletilmeli" derdim.. Galiba olacak gibi..Gerçekleşecek gibi..
İki yıl önce, sevgili Nevzat Küçükerdoğan ile Yalçın Dikilitaş KTV'de "Gönül dostları" dizi söyleşilerini yapıyorlardı.. Bu programlardan birinde tanıdım HASAN UKDEM'i..
Hasan Ukdem, güzel şiir söylüyordu.. Duyguluydu.. Gençti; ama acının, hüznün labirentlerinden geçtiği, çetin nefis çatışmalarından süzüldüğü belliydi. Araplar semti-mizdendi.. Yüzyıl önceleri "şair"e, "ozan"diyen kuşakların çocuğuydu.. Bugün size sunacağım "Dün, Bugün ve Sen" başlıklı, "hiçbir şey eski adresinde değil" bölüm tekrarlı şiirinde göreceksiniz: Hasan Ukdem'in kültür kökenlerini..
Ünlü Selçukya Ozanı Feyzi Halıcı "Elimi bu çocuğa vereceğim" dedi.. "Has Konya şiirini bu çocuk söyleyebilecek yaratılışta" dedi..
Güneyiğin, dede sakalının, acı marulun tuza basa basa yenildiği; altın simli peşkirlerin ahır sekilerinde dokunduğu sokakların.. Erkeç etlerinden kavrulan kavurmalara ekmek salmalarının yapıldığı, doru atların terkisine atılan al eğer heybelerinin "yöreme tezgahlarında dokunduğu sokakların.. Daha Dede Korkut Hikâyeleri yazıya
geçmemişken, "Bamsi Beyrek Hikayelerini. "Beğ Böğrek" olarak anlatanların , bir kapıdan ikisi Yemen'e, biri Çanakkale'ye, üçü Sakarya'ya gidenlerin sokakları.. İşte HASAN UKDEM: bu sokakların çocuğu..
Hasan Ukdem, ilk şiir kitabı" Kırık Bir Aşkın Gözyaşlarını 1994'de yayınlamış. İlk sayfada "Şiirlerle güler, şiirlerle ağlarım ben/ Ne kadar yazdımsa, işte o kadar varım ben"diyor.. sözü burada bırakıyorum, ben.. Hasan Ukdem, şiirlerinde "HASANİ"; kendisi tanışsın sizinle.. Sonra'da "Dün, Bugün ve Sen"şiiri ile sizi, "Eski Konya" nın rengarenk ufuklarında gezdirsin.
MERHABA
"1967'de Konya'da doğdum. Henüz bir yaşıma girmeden geçirdiğim bir felç sonrası ayaklarımı kaybettim. Hiç okula gitmedim. Ailemin yardımı ve kendimin gayretiyle okuma yazma sorunumu hallettikten sonra sürekli kendimi yetiştirdim. Önce gazeteler, hikayeler derken, daha sonraları romanlar ve çeşitli inceleme kitapları okudum.
İçimde edebiyata ve kelimelerin sihirli dünyasına karşı müthiş bir istek ve bitmek tükenmek bilmeyen bir merak vardı. Bu istek 1985 yılında şiirle patlama yaptı. Bunda ilk duygusal ilişkimin de büyük payı olmalı ki, yazdığım şiirlerin konusu büyük çoğunlukla "aşk" oluyor.
Hayatta en büyük sevincim, şu dört bir yanından kanlar akan dünyada sevmeyi bilen insanların olduğunu bilip, onlara seslenebilmemdir.
Halen Araplar mahallesinde bakkal dükkanı çalıştırmakta ve elimin erdiği, dilimin döndüğünce şiirlerime devam etmekteyim.
"Kırık bir aşkın göz yaşları" adı altında bu ilk kitabımı sevmeyi bilen insanlara sunuyorum. Umarım beğenilir.
Herkese sevgiler"...
DÜN, BUGÜN VE SEN
Devrildi çocukluk yıllarım
Kalbur saman içinde bir masal oldu.
Takvim yapraklarının altında kaldı
Renkli bilyelerim...
Büyüdüm, içimde acılar filizlendi
Yedi cüceler Pamuk Prensesi unuttu
Keloğlan kendi hikayesinde değil
Huzurla uyuduğum geceleri bulamıyorum
Hiçbir şey eski adresinde değil.
At arabaları, kağnılar
Eşek sırtında sevimli insanlar
Bir bir geçip gittiler
Şu çilekeş caddeden..
Cumbalı pencereler.
Yaz akşamlarının sohbet yerleri
O çiçekli avlular yok artık..
Bir bir yıkıldı.
Aşı boyalı kerpiç evler
Nazik insanlarla birlikte..
Yok oldu güzel olan ne varsa
Kimbilir hangi beton yığınının altında
O hıdrellezlerde toplandığımız
Ve hep top oynadığımız arsa
İnsanlar bile eski neşesinde değil.
Aramak güzel ama
Hiçbir şey eski neşesinde değil.
Unutmak mümkün mü o günleri
Gündüzlerimiz gündüz
Gecelerimiz geceydi
Bütün mahalle birden mutlu olurduk
Hayatımız imeceydi.
Parayı bilmezdik
Amaç gönül kazanmaktı
Hep birlikte yapılırdı
Gelin getirmeler
Sünnet düğünleri
Ne kadar başkaydı
Namazla başlayan bayram günleri
Sevince boyanırdı sokaklar, caddeler
Tehlikeli değildi sanki
Patlayıcı maddeler
Tadı vardı hüzünlerin bile
Şimdi gönüller o hevesinde değil
Gidip görmenin imkanı yok
Hiç bir şey eski adresinde değil.
Yaşlanmış simitçi Ahmet amca
Ali abi elma şekeri satmayı bırakmış
Pastane açmış dondurmacı Selim
Kimbilir nerdeler şimdi.
İsimlerini bile unuttuğum
Kenger sakız, çörekotu.
Diye bağıran o yaşlı adam
Turşucu, çimenci, sütçü
Ve o mahalle bakkalımız
Simalarını bir bir aklımda tuttuğum
Çocukluğumdan gençliğime
Benimle yaşayan o çizilemez portreler
Kaç komşumuz göçüp gitti büyük şehirlere
Kaç komşumuz ülkesinde değil
Ne oldu bütün o altın kalplere
Hiçbir şey eski adresinde değil
O günler bir hatıra
Bir özleyiş şimdi
Hiçbir şeyi aklım almıyor bugün
İnsanlar öfke dolu
Her yerde taraflılık
Her yerde didişmeler
Sevdalar destanlarda kaldı
Şehvet renginde
Şimdi sevişmeler
Kızlar erkek gibi
Erkeklerde bir başka tuhaflık
Şarkılar bile eski nağmesinde değil
İstemek yetmiyor artık
Hiçbir şey eski adresinde değil
Depremler oluyor
Ülkemin şehirlerinde
Toprak kımıldamadan
Yer sarsılmadan
Bizim insanlarımızı
Azgın rüzgarlar sürüklüyor
Yaprak kımıldamadan
Hava tozumadan
Uyuşturuluyor beyinler
Kararlar satılıyor
Dedelerin kulağı ezan sesinde değil
Nineler masal anlamıyor gayrı
Hiçbir şey eski adresinde değil.
Dinlediğim öyküler geliyor aklıma
Dinlediğim destanlar
Tahir ile Zühre geliyor
Özlediğim, aradığım maziden
En çok hasretini çektiğim
Bir de sen varsın
Kah mavi gökyüzümde güneş
Kah beyaz beyaz uçuşan karsın
Gül yapraklarında yazılı aşkımız
Güzel günlerde çizili
O haz, o heyecan, o coşkumuz
Bak işte
Bu şehir gibi
Bu ülke gibi
Karmakarışık hislerimiz
Koskoca bir hezimet oldu kuşkumuz
Sen şimdi bilmediğim bir mahallede
Bir evde gelinsin
O güzel bakışlarınla değil sadece
Sıcaklığınla da elinsin...
Belki yoksun artık benim için
Ama geçmişinle ruhumdasın
Yüreğinle benimsin
Her gün her gece giderim ben
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği
O tarifi imkansız yıllara
Yine selamlaşırım sıcak insanlarla
Yine bakışırız seninle uzun uzun
Nasıl hayalde kaldığını görürüm
Mutluluğumuzun...
Biliyorum o ev yıkıldı
O seni gizleyen tül
Ve o esmer gül penceresinde değil
Olsun
Zaten hiçbir şey eski adresinde değil
Biliyorum
Ne o günler yaşanır yeniden
Ne o mahalle canlanır
Ne de sen, o sen olabilirsin
Ama o günleri ve seni özleyen bir ben varım
Benim umut ağacım da döktü yapraklarını
Yeni bir bahar beklemek yok artık
Gözlerim, gözlerin gibi kara bulutlarda
Artık gökyüzü o güzel mavisinde değil
Bugün sen de bulamayabilirsin beni
Hiçbir şey eski adresinde değil…
29.12.1997