Sen bu dini babadan miras buldun da kıymetini bilmezsin! Mirasyedi gibi hesapsız harcayıp durman ondandır…Der Mevlâna, kendi nefsine ve dolayısı ile bizimkine seslenirken…
Ne çok mirasımız var evet dinimiz de buna dahil. Belki bu yüzden kendi arayıp bulanlar kadar kıymetinin farkında değiliz. Zaferlerimiz de öyle. Bundan dolayı Eşsiz Miryokefalon Zafer’i hakkında bitmeyen tartışmalar hoşuma gidiyor. Yer konusundaki arayışımız heyecanla devam ediyor.
Aslında birçok eleştirim olmasına rağmen Konya ve Isparta da yapılan kutlamalara hiç girmeden, çeşitli vasıtalarla gelen çok sayıda soru için yer konusundaki birkaç dikkat çekici ayrıntıyı paylaşacağım bu kez. Dönemin kaynaklarında Miryokefalon Savaşının yeri nasıl geçiyor:
“Türkler, bilhassa aralarındaki piyadeler, dağlara saptılar ve Bet Toman’ın (Vadi, boğaz) Derin geçitlerine dalarak, Rumların ağır eşyalarını bıraktıkları büyük karargâha
Geldiler, yağma ettiler ve arabaları yaktılar. Bu yüzden Rumlar ümitlerini kestiler ve
Türkler onlara hâkim oldular. Türkler dağ tepelerinden kayaları Rumların üzerine
Yuvarlıyor ve Rumlar ile atları arasında karışıklıklar vücuda getiriyorlardı...”
Gregory Abû’l-Farac:
“…Sultan onların tahriki ile eskisi gibi kaçmak istemedi ve iyi bir duruma ulaşınca, barbar dilinde Tzibrelitzemani (Çivrilçemani) denilen yere varmış bulunan Romalılara hücum etmek üzere acele etti. Burası diğer bütün yerlerden daha zor geçilir; sadece saflar halindeki ordular için değil, küçük gruplarla yolculuk yapanlar için de zordu. Romalılar aslında ordugâhta zor durumdaydılar” ve “Çünkü hala düşman ülkesinin ortasındayız ve Roma sınırlarından çok uzaklardayız. Bunu söyledikten ve orduyu düzene soktuktan sonra doğruca önceleri halkın Skleros’a ait ama şimdi Pusguse dedikleri göle (Beyşehir Gölü) doğru yola çıktı. Ordu o dar yerden ovaya çıkıp açık alana varınca, İmparator askerlerden birine çok yüksek sesle haykırıp Türklerden birini çağırmasını emretti”
Ioannes Kinnamos
“İmparator çok geçmeden Türklerin arazisinde beş günlük yolculuk mesafesine hızlı bir şekilde ilerledi” ve yine “Rumlar, Konya yakınlarına ulaştılar. [Şehre] bir günlük yürüyüş mesafesinde ve Sultan’ın bulunduğu yerin üç saat uzağındaydılar…
Süryani Mihael
“Aynı yıl (1176’da), Konya (Iconium) Sultanı Kılıç Arslan Konya’ya uzak olmayan bir yerde, bugün yıkık ve terk edilmiş olan Meldinis Kalesi’nin önünde Bizans İmparatoru Manuel’i hezimete uğrattı”
Ermeni Smbat Sparapet
Ünlü tarihçi Ramsey de I. Manuel Komnenos’un, Kinnamos tarafından anlatılan Konya seferi ile ilgili bir değerlendirmede bulunmuş ve “Manuel’in devam ettiği
Yol üzerindeki güç geçit (Tchivretzemani) ya İconium’un [Konya] birkaç mil batısındaki
Dağların geçidi yahut da Dervent [Derbent] köyünün yanındaki boğazdır. Çünkü
Konya’dan Çığıl’a giden yol ikisinden de geçmektedir. Manuel, Tchivrelitzemani’den
Daha ileri gitmedi: eskiden Skleros denilen Pasgusa Gölü’ne giden yoldan geri döndü. Bu göl, daha eskiden Karalis denilen Beyşehir Gölü’dür; Skeleros’un Bizanslıların Karalis kelimesine verdikleri şekil olduğu anlaşılıyor” diyerek Konya-Beyşehir arasındaki Bağırsak Boğazı’na işaret etmiştir…
Yer darlığından alamadığım birkaç kaynak da benzer ifadelerle yer tarifi yapıyor. Hepsinin ortak paydası diyebileceğimiz kesin bilgi: İmparator 1. Manuel Komutasındaki Haçlı Ordusu, Türk topraklarına girdikten (Denizli Homa’dan) sonra 5 gün kadar yol aldı. Yani tahmini 200-250 km. Konya’ya 1 günlük yol kalmıştı. Yani 40-50 km. Sultan 2. Kılıçaslan’ın karargahının olduğu kale 3 saat uzaklıktaydı. Meldinis Kalesi (Bal Kale anlamında). Savaşın olduğu vadinin çok dik yamaçları vardı ve çok dar bir geçitle Beyşehir gölüne doğru bir düzlüğe çıkılıyordu.
Aynı güzergâh takip edildiğinde yukarıdaki özellikleri taşıyan tek yer Beyşehir Bağırsak Boğazı görünüyor şu anda. (Kesinleşirse bu ismin Miryokefalon Vadisi olarak değişmesinden yanayım. Yabancı isim olduğu halde neden? Bunu başka bir yazıda açıklayabilirim.) Konya’ya 50 km uzaklıkta. Dik yamaçları ve dar geçitleri var. Balkayalar mevkiinde büyük bir kale kalıntısı var. Kaynaklarda geçen Balkale- Meldinis tarifi ile uygun. Çıkışta küçük bir ova ile Beyşehir Gölüne bağlanıyor.
Durumun kaba taslak özeti bu. Yoksa” Roma’nın en karanlık gecesi” diye tarif edilen ve İmparator Manuel’i bir ardıç altında hüngür hüngür ağlatan yenilginin daha birçok ayrıntısı, pek çok hikayesi var… Şu kadarını söyleyeyim yerini bulsak bizden çok Roma’nın varisi hissedenler sahip çıkar ve Çanakkale’de olduğu gibi gelip sabaha kadar kamp kurar ateş yakarlar.
Konu ile ilgili olanlar, aşağıdaki linke tıklayıp “Troya önünde atlılar, İkonium önünde haçlılar “ve “Büyük bir Zafere iki kutlama çok mu?” başlıklı yazılarıma da bakabilirler…
Hayırlı Cumalar Diliyorum.