Kemalist ve laik PKK

Doç. Dr. Murat Kayacan

Haksöz Dergisi’nin bu ayki sayısında (Derginin oldukça hareketli bir haber sitesi var ancak yayınlanır yayınlanmaz derginin yazılarını okumak ancak abone olmakla mümkün.) Serdar B. Yılmaz imzalı “PKK’nın Laiklik Hassasiyeti” adlı bir yazı yayınlandı. Yazıda Abdullah Öcalan’ın şu ifadelerine yer verilmekte: “Hürriyet yazdı. İki bakan dışında hepsi tarikatçı. Atatürk hayatta olsaydı kıyameti koparırdı. Olan devrimci cumhuriyete olmuş. Devrimci cumhuriyetin temelinde de Türk-Kürt ittifakı vardır.” Yine Öcalan 28 Şubat sürecinden de memnun imiş: “28 Şubat süreci, aslında yarım kalan, tam uygulanmayan bir yeniden restorasyon adımıdır. Raydan çıkan devleti tekrar meşru çizgisine çekme hareketidir. İdeolojik olarak da devlet tarikatlar cumhuriyetine dönüşüyordu. Cumhuriyet, eksik olan laiklik ilkesini tümüyle kaybetme durumuna geliyordu. Laiklik ve hukuk ilkesinden çok uzaklaşmıştı.” Apo’nun Mustafa Kemal sevgisini şu cümlelerinden okuyabiliriz: “Günümüzde cumhuriyetin ilkelerinden sapma vardır. Zihniyet olarak cumhuriyet aşınmıştır, kurumlar ele geçirilmiştir. Bölünme tehlikesi gündemdedir. Bizim yapmamız gereken Kürtleri bunlara bulaştırmamak, alet etmemektir. Mustafa Kemal 1920’de Türkler adına Kürtlere de çağrıda bulundu. Ben de 2000’lere Kürtler adına Türklere çağrıda bulunuyorum.” Öcalan, yapmaya çalıştıklarını Mustafa Kemal’inkinden farklı görmez: “Biz Mustafa Kemal’in 1920’lerde yaptığını şimdi Kürdistan’a uyarlamaya çalışıyoruz.”

Kemalist olmakla suçladığı PKK’dan ayrılarak PWD’yi (Vatansever Kürdistan Demokrat Partisi) kuran ancak 2006 yılında (kimilerine göre) PKK tarafından öldürülen Kani Yılmaz’a hak vermemek mümkün mü, bu söylemin Ergenekon zanlılarının söylemlerinden farkı var mı, siz karar verin? Yoksa geçtiğimiz pazartesi günü Apo’nun da bir devlet memuru olabileceğine dair bir ihtimalden bahseden Abdurrahman Dilipak’ın hiç mi haklılık payı yok?

Gençlik Merkezi’nin korkulukları

Konya’da Enes Kitap Sarayı’nın tam arkasında Konya Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir Gençlik Merkezi var. Merkez, çok güzel etkinliklere imza atıyor. Ne var ki, binanın ortasında her kattan aşağıyı seyretmeyi mümkün kılan korkuluklarla çevrilmiş büyük bir boşluk var. Bu korkuluklar hiç de sağlam görünmüyor. Programlara katılanlar ister istemez ayak üstü sohbet ederken bu korkuluklara yaslanıyorlar. Allah muhafaza bir gün birinin aşağıya düşmesi işten bile değil. Belediyenin kısa zamanda tedbir alıp bu korumaları sağlamlaştırması gerekiyor. Yetkililerin dikkatine.

Zaman’a bir Doğrucu Davut lazım

Zaman Gazetesi’nden Mustafa Ünal 12 Haziran 2009’da “Bu hanıma haddini kim bildirecek?” adlı bir yazı kaleme aldı. Ünal: “Belçika'da Mahinur Özdemir'in başındaki örtüsü milletvekilliğine engel değil. Meclis'te hiçbir engellemeyle karşılaşmadan kürsüye çıkacak ve parlamenterliğin gereklerini yerine getirebilecek. Genel Kurul salonuna girdiğinde 'Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Bu hanıma haddini bildirin' diyen çıkmayacak.” diyor. Aslında Ünal’ın yazısının başlığı, başörtülü haliyle milletvekili seçilen ve meclise giren Merve Kavakçı’ya titrek sesiyle: “Bu kadına haddini bildirin!” şeklindeki o dönemin başbakanı müteveffa Bülent Ecevit’in çirkin ifadesine bir gönderme. Ama yazar Bülent Ecevit adını gizliyor. Bunda Ecevit’in ölümünün ardından Fethullah Gülen’in yayınladığı taziye mesajı da etkili olmuş olabilir: ''Milletimizce de malum olduğu üzere o, hep inandığı gibi yaşadı ve inançlarından asla taviz vermedi. Türkiyemizin geleceği adına yapılan olumlu hizmetlere sürekli destek verdi. Birtakım kaba dayatmalar karşısında asla eğilmedi. Ve bu duygularla Allah'a yürüdü.'' Her ne kadar “olumlu hizmetlere sürekli (!) destek vermiş” olsa da bir yandan da Türkiye’de laiklik adına yapılan zorbalıktan mesuldü Ecevit. Dolayısıyla en azından Zaman gazetesinden bir yazar bu yanlışları gündeme getirmeli ki okur herkesin ne türlü işlere imza attığını bilsin, adil değerlendirmelerle buluşsun.

Merak

Türkiye’de ordu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunun 35. maddesinden yola çıkarak kendisini ülkeyi korumak ve kollamakla muvazzaf görüyor. Acaba bu maddeye “orduyu darbecilerden koruma ve kollama” görevi dahil değil mi?       

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.