Taraf yazarı Demiray Oral, Samsun’un kırsal alanında iki kardeşi PKK’lı sanıp ateş açan askerlerle ilgili ilginç bir yazı kaleme aldı.
Yazısında 2 çocuğa askerlerin 500 kurşun sıktığına dikkat çeken, Oral, kendilerine karşılık verilmemesine ve kurşun sıkılmamasına rağmen askerlerin 3 saat boyunca ateş etmelerine de çarpıcı bir yorum getiriyor; "Kendi kendine üç saat çatışan askerler."
Oral, yazısının devamında ise "Neyse ki bayağı kötü ateş ediyorlar da çocuklardan biri bu sayede kurtuluyor." diyerek eğitimsiz bir şekilde çatışma ortamına gönderilen Türk askerinin durumuna dikkat çekiyor. Bu cümle Türk askerlerinin neden PKK'lılardan daha fazla kayıp verdiğini de gözler önne seriyor.
İşte Taraf yazarı Demiray Oral'ın o yazısı...
Kendi kendine üç saat çatışan askerler
On altı yaşındaki köylü çocuğu Gökhan, Türk askerinin içler acısı hali nedeniyle öldü...
On sekiz yaşındaki abisi Habip ise askerin içler acısı hali sayesinde yaşıyor...
Samsun’un kırsal alanında iki kardeşi PKK’lı sanıp 500 kurşun sıkan Jandarma timi o gece kaç saat “çatışmış” biliyor musunuz?
Yaklaşık üç saat!
Peki kiminle?
Üzerlerine kurşun yağmaya başlayınca havaya kurusıkı tabancayla bir el ateş eden iki çocukla...
Yani aslında kendi kendilerine çatışmışlar.
Jandarma timi 12 kişi, bir de başlarında komutan olarak teğmen var. Bir saat ateş ediyorlar karşıdan tık yok... İki saat geçiyor vaziyet aynı ama yine ateşe devam... Üç saat oluyor askerlerin üzerine tek bir kurşun bile sıkılmıyor ama ateş etmeyi sürdürüyorlar...
Neyse ki bayağı kötü ateş ediyorlar da çocuklardan biri bu sayede kurtuluyor.
16 yaşındaki Gökhan ise abisi kadar şanslı değil, kafasından iki kere ve vücudunun birkaç yerinden vuruluyor.
Bu kadar trajik bir vakadan sonra bile, karanlıkta üç saat boyunca kendi kendine çatışan Jandarma timinin halini düşününce, insan ya karşılarında gerçekten PKK’lılar olsaydı demeden edemiyor.
“Evrim arkadaş” vakası
Memleketin acılı ve acımasız tarihi bu hafta, kendimizi tarifsizce çaresiz hissettiren bir vakayı daha kaydetti.
Muş’ta yaşayan 18 yaşındaki Evrim Demir, Kürt halkına yönelik baskıları protesto için “Hatip Dicle onurumuzdur” yazan bir not bırakarak kendini yaktı.
Tıpkı daha önce kendilerini yakan onlarca Kürt kızı gibi...
PKK lideri Öcalan merakla beklenen avukat görüşmesinde Evrim’le ilgili de konuştu.
Önce “Bu tür yakma eylemlerini tasvip etmiyorum” diyen Öcalan, sonra şöyle devam ediyordu: “Bununla beraber Evrim arkadaşın eyleminin derinliğine saygı duyuyorum. Büyük anlam veriyorum. Önünde saygıyla eğiliyorum.”
Sizce gözünü açtığından bu yana savaştan başka bir şey görmemiş ve Öcalan’ı “önder” olarak tabulaştırmış bir Kürt genci, bu sözlerden hangisini dikkate alır?
“Tasvip etmiyorum” kısmını mı, yoksa “Eyleminin derinliğine saygı duyuyorum, önünde saygıyla eğiliyorum” kısmını mı?
Cevap basit, elbette ikincisini.
Hangi Kürt genci “Öcalan’ın önünde saygıyla eğileceği” bir eylemi yapmak istemez?
Tamam, belki bir Türk olarak bu ruh halini anlamam mümkün olmayabilir.
İstanbul’da oturup Kürtler üzerine ahkâm kesmek, onlara akıl vermek de bana düşmeyebilir.
O zaman lütfen o ruh halini anlamak kimlere ait bir haslet ise, kimler konuşunca oturduğu yerden akıl vermek kapsamına girmiyorsa onlar bu konuda bir şeyler söylesin.
Kürtlerle ilgili konuşma hakkına sahip olanlar arasında herhalde bir çocuğun her ne sebeple olursa olsun kendisini yakmasına karşı çıkanlar vardır.
Onlar arasında herhalde “Evrim arkadaşın eyleminin derinliğine saygı duyuyorum” cümlesine ilişkin bir çift lafı olanlar vardır.
Umarım...
Dursun Çiçek konuşacaktı ki...
Genelkurmay, şimdiye kadar cezaevindeki Albay Dursun Çiçek’i deyim yerindeyse iki kere sattı (deyim yerindeyse ne demek canım, tabii ki yerinde). Önce İrtica İle Mücadele Eylem Planı soruşturmasında sıkışınca, “Amiral yapılmayınca, komutanlarından intikam almak için o belgeyi kendisi hazırlayıp sızdırdı” dediler.
Sonra da Çiçek’in diğer davasında, hükümete karşı kara propaganda yapmak için kurulan internet siteleriyle ilgili olarak savcılığa, “Sorumlu, sitelerin yöneticileridir” yazısı yolladılar.
Dursun Çiçek bunun üzerine birkaç gün önce savcıya yeniden ifade verdi ve özetle “Her şey emir komuta zinciri içinde yapıldı” diyerek üstündeki komutanları işaret etti.
Böylece hem dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a kadar uzanacak bir soruşturma ihtimali belirdi, hem de bu ifadesi konuşacağının sinyali olarak yorumlandı. Çiçek sıradan bir subay değil. “Bilgi Destek Ünitesi” adlı bölümün başındaki isim, yani orduda darbe işlerinden sorumlu bölümün yetkilisi. Fakat bu sırada ne olduysa oldu ve avukatlığını yapan kızı İrem Çiçek yazılı açıklama yaparak, babasının ifadesinde hiçbir komutanın adını vermediğini, ayrıca üstlerini işaret ettiği haberlerinin yalan olduğunu belirtti.
Böylece kafalar bir kez daha karıştı.
Tamam, Çiçek’in ifadesinde komutan ismi geçmiyor ama “Komutanların onayı olmadan bu işler olmaz” diyor. Hatta savcı komutan ismi isteyince “Hepsini hatırlayamam, Genelkurmay’a sorun” bile diyor.
Ve bununla ilgili haberlerin çıkmasından sonra avukat kızı aniden adeta bir durumu kurtarma açıklaması yapıyor.
Bakalım çok şey bilen Dursun Çiçek kendisini iki kez satanlara güvenip yine susacak mı, yoksa konuşmaya karar verecek mi?