İslam’ı en güzel özetleyen cümle, onun güzel ahlaktan ibaret oluşudur. Kime mikrofon uzatsak, İslam’ın ahlaka verdiği değer konusunda herkes en az birkaç cümle kurar. Önemli olan burada ‘ahlak’ konusunda cümle kurmak değil, kurduğumuz cümlelerin güzel ahlakı eksen alan bir yaşama modeline dönüşüp dönüşmediğidir.
Yaşadığımız toplumda çoğumuz, ahlaki yozlaşmadan yakınır.
Yaşadığımız toplum ve dünya üzerinde bu ahlaki yozlaşmaya kim dur diyecek? Bu konuda adres, yasalar, eğitim ve din işlerini tedvir eden kurumlar adres gösterilecektir. Elbette işin içine radyo-televizyon yayınları, gazeteler, dergiler gibi iletişim araçları da girecektir. Bütün bu saydığımız kanalların güzel ahlakın yayılmasında mutlak anlamda katkıları vardır. Özellikle internet yayıncılık dediğimiz sanal dünya filtresiz bir şekilde almış başını gitmektedir.
İslam, kötülüklerle mücadeleyi ve iyilikleri hâkim kılmayı temel edinmiş bir dindir. İslam’da kibir ve gurur gibi kötü hasletler, bir ahlak terimi olarak hoş karşılanmayan bir niteliktir.
Kibir ve kibirlilik; büyüklenmek, büyüklük taslamak, kendisinden başkalarını adam yerine koymamak gibi anlamlara gelir. Acaba insan niye şeytanın bir sıfatı olan büyüklük taslama gibi bir psikolojiye girer. Nefis terbiye ve tezkiyesinden geçmemiş insanların hevası, kendilerini böyle bir büyüklenme hastalığına sevk eder. İnsan, eğer kendisine verilen güzelliğin, servetin, ilmin, makam ve mevkinin bir emanet olduğunu unutur da bir benlik hastalığına yakalanırsa, elinde bulundurduğu bu güçleri “öteki”ne karşı kullanmaya çok kolay teşebbüs edebilir. Bundan dolayı insana; “yeryüzünde kibir ve azametle yürüme. Çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne de dağlara erişebilirsin” (İsra, 37) uyarısında bulunulmuştur. İslam büyüklük hastalığını tedavi etmek için, mütevaziliği alternatif olarak gösterir.
İslam, kibirli hareketi hoş karşılamaz. Çünkü kibir, şeytanın alameti ve sıfatıdır. İlk defa o, kendi yaratılışıyla Hz. Âdem’in yaratılışını mukayese etti, “ateş, topraktan üstündür” demek suretiyle bir batıl kıyasa giderek, biyolojik ırkçılığı başlattı. Büyüklendi ve kâfirlerden oldu. Büyüklük duygusu insanı, Allah’a rağmen var olmaya, Allah’ı devreden çıkarmağa ve insanın kendisini Allah’a ihtiyaç hissetmeyeceği bir duygusal serkeşliğe götürür. Onun için İslam, gururu, kibri ve başkalarını küçük görmeyi ahlaki rezaletten sayar.
Hz. Peygamber (a.s), “bir kimseye günah olarak herhangi bir kardeşini küçük görmesi yeter ve artar bile” buyurmuşlardır. Çünkü büyüklenmek başta şeytan olmak üzere, tüm şeytani güçlerin sıfatıdır. İslam, insanı büyüklenmesin diye hep sade bir hayat yaşamaya özendirmiştir. Bu sebeple:
Giysilerde sadelik esastır.
Yiyeceklerde sadelik esastır.
Ev ve binitlerde sadelik esastır.
Sosyal hayatın her alanında mütevazilik, insanı yücelten güzel hasletlerdendir. Onun için Osmanlı kibirli değil, adalet ve hakkaniyetin yayıcısı olmuştur.
Günümüzde;
Ya ilmiyle kibirlenenler,
Ya giysileriyle böbürlenenler,
Ya villalarıyla, son model arabalarıyla kibirlenenler,
Ya servetleriyle şımardıkça şımaranlar,
Ya nükleer ve biyolojik silahlarıyla kibirlenen ve diğer milletlere esir muamelesi yapanlar,
Ya kariyerleriyle, koltuklarıyla, konuştukları dilleriyle, renkleriyle kibirlenenler.
Netice olarak, herkes içinde bulunduğu ahlaki durumu gözden geçirmelidir. Çünkü kötü olan bütün bunlar, Rabbimizin katında sevilmeyen şeylerdir. Mü’min kimse, rabbinin kendisini seveceği işler ve davranışlar peşinden gitmelidir.
Ne mutlu güzel ahlakı hayatının bütün alanlarında temel ilke edinenlere!..