Dördüncü ve son oturum Prof. Dr. İlyas Üzüm hocamızın başkanlığında, “İslâm Dünyasında Dini Akımlar” başlığı ile yapıldı. Bu oturumda; Prof. Dr. Seyit Bahçıvan, Prof. Dr. M. Ali Büyükkara, Dr. Necdet Subaşı ve Dr. Tayyip Elçi konuşma yaptılar.
“Peygamber Efendimiz döneminde mezhep yoktu. Problemler doğrudan Peygambere sorulur, cevabı alınırdı. Bugün Kur’an elimizde. Hadislerde süzgeçten geçirilmiş, o da elimizde. Mezhepleri oluşturan faktörler var. Mezhepler arasındaki ihtilaflar kavga ile çözülmez. Problemler fıkhi mezhepler arasında değil, itikadi mezhepler arasındadır. Bir CİA ajanı; ‘bizim için sevindirici olanı, Müslümanlar arasındaki mezhep çatışmalarıdır’ diyor.”
“Belli bir dini söyleme bağlı olan ve kendini bu söylem içinde ifade etmeye çalışan yapılara dini yapı veya cemaat veya tarikatlar diyoruz. Cemaat deyince, cami cemaatinden ehli sünnet vel cemaate kadar geniş dini yapılar var. Nurculuk, Süleymancılık olarak bilinen dini yapılar iman elden gidiyor, Kur’an elden gidiyor endişesi ile bir faaliyet başlattılar. Ama bugün nurculuğun içinden FETÖ çıktı.”
“Bugün, Müslümanlar olarak, İslâm ile uyuşmayan işler yapıyoruz. Her bakımdan yavaş yavaş çöküyoruz. Misyonerler çocuklarımıza el atıyor. Bu dertlerimize çareler oluşturmalıyız.”
“Gelenekçi davranan, ıslahatçı düşünen ve modernizme esir olmuş insanlar var. Gelenekçiler sahih İslâm’ı benimseyenlerdir. Islahatçılar pragmatik, çıkarcı davranır. Modernizme inanlar ise problemi dinde görenlerdir. Gelenekçiler; selefi geleneği, tarikat geleneği veya medrese geleneğinden yetişip gelirler. Islahatçılık; kültürel (nurculuk, Süleymancılık gibi) ve siyasal ıslahatçılık (Müslüman kardeşler gibi) olarak ayrılır. Müslümanların içinde bir de islâmi modernizm akımı türedi. Bunlar İslâm’ı, Kur’an’ı modernleştirmeliyiz diyen akımlardır.”
“Diyarbakır’da 500 sahabe yatmaktadır. Peygamber Efendimizden 5-7 yıl sonra fethedilmiş. Diyarbakır, Cizre, Mardin, Urfa’da başlayan medrese geleneği şu anda farklı bir şekilde sürdürülmektedir. Eski medrese mekanları da farklı alanlarda kullanılmaktadır. TC kurulduğu dönemde hiç medrese kalmadı. Mağaralarda, ahırlarda kaçak olarak dini tahsiller yapıldı. Bugün nadir de olsa, türünün son örneği olan medreseler mevcut. Bu bölgenin insanı olarak biz umudumuzu tekrar medreselere bağladık. Bölgede fıkıh ve Şeriat, tarikatlara ağır basar.”
Bu konuşmalardan sonra oturumlar tamamlanmış oldu ve sonuç bildirgesi okundu. Sonuç bildirgesinin öne çıkan cümleleri şöyle:
*Tarihimiz devlet – millet kucaklaşmasının çok başarılı örnekleri ile doludur. İslam tarihinde, millet ile devletin ve toplumun farklı kesimlerinin kaynaştığı, gücünü birleştirdiği dönemlerde, alınan başarılı neticeler bilinmektedir. ‘Sultan Kılıçarslan ve Selahaddin Eyyubi kardeşliği’ bunun en güzel örneğidir.
*Hakikat tekeli’ni elinde bulundurduğunu iddia eden, etnik, dini ve ideolojik birtakım oluşumlar milletimizi ve ümmeti parçalayıcı tutum ve davranış içine girebilmektedirler. En kutsal değerlerimiz olan bir kısım dini referanslarımızın alet edildiği ideolojik yaklaşımlarla, tercih şansına bile sahip olmadığı etnik özellikleri ön plana çıkarmak suretiyle başkaca inançları ve etnisiteleri hegemonyaları altına almak isteyen bu gruplara karşı dimdik duracağımızı ifade ediyoruz.
*Aşırılık nereden gelirse gelsin, hangi ideal adına ortaya çıkarsa çıksın kabul edilemez. ‘Dosdoğru’ olmayı ve Orta yol üzere hareket etmeyi emreden dinimiz ve inancımız buna hiçbir zaman izin vermez. Bu noktada farkındalık oluşturmak üzere Sivil Toplum Kuruluşlarının çaba sarf etmesi kaçınılmazdır.
*15 Temmuz’da sokağa çıkmak suretiyle iradesine ve temsilcilerine sahip çıkan milletimiz ile bu mücadelede en ön safta yerini alan kuruluşlarımız haklı taleplerinin ve sarsılmaz iradelerinin sonuna kadar arkasındadırlar. Milletimiz bu süreçte bir taraftan içinde yuvalanan hainleri temizlerken, diğer taraftan devlete ve kurumlarına damgasını vurdu. Uzun yıllardır devam edegelen baskı ve Müslümanları ikincil konuma iten uygulamalar artık tarihin tozlu sayfalarında tek tek yerini alıyorlar.
Son iki gün gezilere ayrıldı. İlk gün yakın bir zaman sonra tamamen sular altında kalacak olan Hasankeyf’i ve Midyat’ı gezme imkânımız oldu. Her iki yerde görülmeye değer tarihi eserlerle dolu.
Son gün ise Urfa’yı gezdik. Urfa’nın her tarafı güzel ve tarihi bir şehir ama bir insan Balıklı göl çevresinde haftalarca hiç sıkılmadan vakit geçirebilir.
Latif Selvi beyin konuşmasındaki çarpıcı cümlesi benim yazılarımın da başlığını oluşturdu: “Kılıçarslan’ın torunları ile Selahaddin Eyyübi’nin torunları Mezopotamya’da buluştular.”
Yazımın sonunda bazı tekliflerim olacak:
Katılımcıların seviyesinin üstünde konuşan akademisyen hocalarımız konuşmalarını felsefi değil anlaşılır halde yapmalıdır. Konuşmalarda sadece Ayetler, Hadisler ve Sahabe sözleri değil bugüne ait çözümler de sunulmalıdır. Konuşmacı olarak, akademisyenlerin yanında bürokrat, eğitimci, gazeteci ve yazarlar da dâhil edilmelidir. Ana toplantılar tamamlandıktan sonra bir gün de, Konya’dan giden STK temsilcilerinin, gidilen yerdeki STK temsilcileri ile dar kapsamda toplantılar düzenlenmesine imkân tanınmalıdır. Ve önemli bir eksiklik olan protokol hataları giderilmelidir.
Geçen yıl Kosova’da, bu yıl da Mardin’de düzenlenmesinin çok isabetli bir karar olduğunu aynı zamanda büyük yararları olduğunu düşündüğüm Ufuk Turu Toplantılarının 14. sünün hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ederim.
Başta STK Platformu Başkanı Muhsin Görgülügil ağabeyim olmak üzere, platformun tüm yöneticilerine, emeği geçenlere ve katılımcılara şükranlarımı sunuyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.