Kim Allah’a ve O’nun peygamberine itaat ederse

Doç. Dr. Murat Kayacan

Kur’an’da Allah ve rasulüne itaat birkaç şekilde ifade edilmektedir. Bunlardan birisi de kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse biçimindedir. Bu yazıda bu kalıpla Kur’an’da yer alan dört ayet üzerinde nüzul sırasına göre duracağız.

Allah’a ve peygamberine itaat ile büyük kurtuluş arasında bir ilişki vardır (Zemahşeri, III: 564): “Allah, yaptıklarınızı düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve O’nun peygamberine itaat ederse büyük bir kazanç elde eder.” (Ahzab, 33: 71). Allah’a ve Hz. Peygamber (s)’e itaat emrini yerine getirenler dünyada yaşadıkları zorluklar karşısında güçlü olurlar. Bu kazançtan daha büyük olanı ise ahirette affedilenlerden ve cenneti hak edenlerden olmaktır.

Allah’a itaat, O’nun Peygamber’i kanalıyla bildirdiği dini kurallara uymaktır. Kur’an miras bölüşümünden söz eden ayetlerin ardından şöyle demektedir: "Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat ederse Allah onu içinde sonsuza kadar kalacakları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur." (Nisa, 4: 13) Peygambere itaat de aslında onun Allah’tan getirdiği kurallara uymaktır. Bu sebeple Peygamber’e itaat, Allah’a itaatin kendisidir. Yani farklı iki itaat söz konusu değildir: “Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onların üzerine koruyucu olarak göndermedik.” (Nisa, 4: 80). “İki itaat de aynı şey ise o zaman niye tekrar edilmiştir?” şeklindeki bir soruya şöyle cevap verilebilir: Peygamber beyan edicidir. O halde Peygamber, Kur’an’daki nazari bilgileri pratiğe aktarmakta, Kur’an’ın muhataplarından bir kısmına kapalı gelen ayetleri açıklamaktadır. Ona bu görevi yüce Allah vermiştir. O halde Peygamber’in emir ve yasakları da, içtihatları da aynı şekilde bağlayıcıdır. Çünkü Peygamber’in yanılması durumunda vahiy, ona yanıldığını haber vermiş ve onu düzeltmiştir. Kur’an Hz. Peygamber (s)’e itaati emrettiği gibi onu iman edenlere örnek de göstermiştir. Örnek alınması istenen Peygamber’in yanılmaları düzeltilmemiş olursa o yanılmalar da örnek olarak gösterilmiş olur ki yüce Allah’ın yanılmaları örnek göstermesi düşünülemez (Şimşek, 2012, I: 482). Bu söylenenlerden onun içtihadî konularda ümmetine hiç danışmadan hareket ettiği gibi bir sonuç da çıkarılmamalıdır.

Şu kimseler kıyamet gününde Allah’ın rızasını kazanacak ve azaptan güvende olacak kimselerdir (Taberi, 2000, XIX: 206): “Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat eder, Allah'tan korkar ve O'ndan sakınırsa işte kurtuluşa erenler onlardır.” (Nur, 24: 52). Hz. Peygamber (s)’in görevi Allah’tan gelen vahyi insanlara tebliğ etmek, onu açıklamak ve insanlara rehberlik etmektir. Peygamber kimseye inancı dayatmaz. Medine’de toplumu yönetirken de görevi, toplumun huzur ve güvenini sağlamaktır. Hz. Peygamber (s) toplumun yöneticisi olması nedeniyle ancak topluma zarar veren davranışlardan dolayı suç işleyenleri cezalandırırdı. Bunu, Peygamberlik sıfatıyla yahut Allah adına değil yönetici sıfatıyla yapardı. Ancak böyle olması, bu alanda verdiği hükümlerinin vahiy sonucu olmamasını gerektirmez. Bunun dışında kalan hususlarda herkes dine uymanın yahut uymamanın karşılığını ahirette görecektir (Şimşek, 2012, III: 495).

Şu kimseler cihada gitmek konusunda mazur kabul edilirler: “Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat ederse (Allah) onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu acıklı bir azapla azaplandırır.” (Fetih, 48: 17). Yani Allah’a ve O’nun Rasulü’ne itaat eden, müşriklerin Allah düşmanı olanlarıyla savaşmaya davet edildiğinde bu çağrıya olumlu karşılık veren kimseleri Allah cennetine yerleştirecektir (Taberi, 2000, XXII: 223).

Görüldüğü gibi kim Allah’a ve O’nun Rasulü’ne itaat ederse, doğru yolda olacaktır ve ahirette de cennetle ödüllendirilecektir.

***

Şimşek, M. Sait, Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri, 5 c., Beyan Yay., İst., 2012.

Taberî, Muhammed bin Cerir (ö. h. 310), Câmiu'l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 24 c., Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 2000.

Zemahşerî, Mahmud b. Ömer (ö. h. 538), el-Keşşâf an Hakâiki Ğavamidi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vucûhi’t-Te’vil, 4 c., 3. bs. Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut, h. 1407.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.