Yabancı bir numara aradığında sorarız ‘kimsiniz’ veya ‘kimi aramıştınız’ diye. Kapı çaldığında ‘kim o’ diye sesleniriz. Bir sohbetin ortasına düşünce ‘kim demiş, kimden bahsediyorsunuz’ diye lafa gireriz. İlk tanışmalarımızda kendimizi tanıtarak başlarız sohbete. ‘Kim’ diye sorarız da; ‘’kimim ben’’ diye sorar mıyız?
Haksızlığa uğradığımda kimim ben, zorda kaldığımda kimim ben, övgü aldığımda kimim ben, bir ortama girdiğimde kimim ben? Kim olduğumuzu ne belirler peki… Verdiğimiz tepkiler. Haksızlığa uğradığında haksızlık yapanla, haksızlığa uğrasa da hak gözeten bir olur mu hiç? Zorda kaldığında mücadele edenle, zorluğu bahane eden bir olur mu? Cömert, saygılı, dürüst, güvenilir… Sahi kimsiniz siz?
Kim olduğumuz kadar da sıfatımız var aslında. Birilerinin evladıyız, birilerinin çalışanı/patronu, birilerinin kiracısı/kiraya vereni, birilerinin öğretmeni/öğrencisi… Kimi zaman anlatıcıyız, kimi zaman da dinleyici.
Kim olduğumuz ismimizin, mesleğimizin, bulunduğumuz mevkiinin çok ötesindedir. Kim olduğumuz; ortaya koyduklarımızla belirlenir. Bizi biz yapan seçimlerimizdir. Yanlış yapanların arasında yanlış yapmak normalleşmiş iken, yanlışa ’yanlış’ deme cesaretini gösterebilmektir ‘olmak’. Oysa ne de kolay gelir; bahanelerin arkasına sığınmak…
‘Kimim’ diye sormak yeter mi? Kim olmanın da gerekliliğini yerine getirmek gerekir. Evladım ama nasıl bir evlat? Kardeşim ama nasıl bir kardeş? Eşim ama nasıl bir eş? Kimlik doğmak ile değil; tavır ile kazanılır bu yüzden. İşte bu yüzdendir insanoğlunun daha iyi olmak için çabalayışı…
Kim olduğumuz neden bu kadar önemli? Bir toplumda yaşadığımız için… Birinin doktor olması; kendisini belki biraz da ailesini ilgilendirir. ‘’Nasıl bir doktor’’ olduğu ise; tüm toplumu ilgilendirir. İşte bu yüzden kişisel eğitimle/ gelişimle ilgilenmek gerekir.
Önce kendimizi dev aynasında görüyor, sonra kendimizi yeterli bulmaya başlıyoruz. Yetmiyor her şeyi kendimize hak görüyoruz. Kendimizi geliştirmekle ilgili bir düşünce içine girmiyoruz. Saatte 20 km ile saatte 120 km hızla giden iki aracın aralarının açılacağını biliyoruz da; birileri ilerlerken bizim yerimizde saymak için diretiyor oluşumuzun ilişkilerimizde arayı açacağını idrak edemiyoruz. Öyleyse kimim ben?
Kendini yeterli gören değil; eksik taraflarını tamamlamaya çalışanım. Yanlışa çıkarım için ‘doğru’ diyen değil; yanlışın karşısında durmaya çabalayanım. ‘Böyle gelmiş böyle gider’ diyen değil; böyle gitmemesi için mücadele etmeye çalışanım. Gözü yükseklerde olan değil; gelişmeye çalışanım. Kiminle karşılaşmak, yaşamak, çalışmak istiyorsa insan; önce kendi öyle olmalı. İşte bu yüzdendir; hiç durmadan çabalayışım. Sadece biri değilim; aynı zamanda toplumun bir parçasıyım.
Kim olduğumuz; kimliğimizi, kimliklerimiz; toplumu oluşturur. Eğer bir memnuniyetsizliğimiz varsa; önce kendimizden değişime başlamalıyız. Başkalarını eleştirmek, kendimizi değiştirmekten daha kolaydır elbet. Fazla söze ne hacet?
‘Kimim ben’ diye sorarak, toplumda ki en yakın parçayı geliştirmeye çalışanlardan olmak temennisiyle değerli okuyucularım. Haftaya görüşmek ümidiyle…