Norveç’te kişi başına yıllık kitap harcaması 130 dolardan fazla. Bizde sadece elli sent. O da ne kadar doğru. Blog alımlarından dolayı. Siz bir kitap yazıyorsunuz, birileri sizin adınıza o kitapları piyasadan topluyor, bir anda çok satanlar arasına giriyordunuz.
Geçenlerde son derece değişik bir mahkeme kararı yayınlandı. Kitap okuma cezası. Bazılarının faydasınaydı bu tarz cezalar ama ilk mahkeme kararı suçluyu biraz gerdi. Biliyorsunuz başbakan olmadan Tayyip Bey hapishane hayatında seksen kitap okumakla övünürdü. İlk cezayı alan Türk’ün adı Alpaslan Yiğit. Cezadan sonra ilk sözleri de şöyle. Allah düşmanıma böyle ceza vermesin. Hakime 'Kitap delikanlıyı bozar, normal ceza ver diye yalvardım. Çok utandım. Herkes bana kıs kıs güldü'.
Alpaslan Yiğit. 28 yaşında ve Yozgatlı. Suçu aslında her yerde her gün işlenen tiplerden. Hani Üsküdar meydanında rahatça içip bağıramıyoruz diyorlardı ya öyle bir iş. Bazı modern gazetecilerimiz de eşleriyle beraber cezaları protesto için kameraların karşısında içip bir iş yaptıklarını sanmışlardı ya, işte öyle bir şey.. Üsküdara da gitmeye gerek yok. Sabah erken vakitte Zafer Meydanı’nı dolaşırsanız ağaç diplerindeki renkli şişelerden anlarsınız bu suçun yaygınlığını.
Alpaslan Yiğit, ilçe meydanında "Halkın rahatını bozacak şekilde sarhoşluk" suçu işleyince gözaltına alınıyor ve Türk hukuk tarihinde ilk kez uygulanan bir cezanın kahramanı oluyor. İlçenin Sulh Ceza Hakimi Yılmaz Parıltı, sanık Yiğit'i önce on beş gün hafif hapis cezasına çarptırıyor. Sonra 'iyi halini göz önüne alarak' tedbire çevirdi ve bir ay süreyle her gün 1,5 saat "kitap okuma cezasına" dönüştürdü. Jandarma nezaretinde her gün 1,5 saat kitap okuyacağını öğrenen Yiğit, adalete güvenmeyenler gibi, ilk fırsatta sırra kadem basıyor. 6 ay kaçak yaşıyor. Ne kadar sürecek bu kaçak hayatı diyerek, kanundan ve kitap okumaktan kaçamayacağını anlayınca da teslim oluyor.
Kendi tabiriyle, cahillik edip sarhoş sarhoş bağırmışım biraz diye düşünüyor. Üstelik cezayı da fazla, hatta abartılı buluyor. Karizmayı çizer diye. Hâkim beye bana da herkes gibi ceza verin dedim. Ben delikanlı adamım dedim, bu cezayı verirseniz herkes benimle alay eder dedim. Ha evde bulaşıkları yıkamışsın, ha kütüphanede kitap okumuşsun diyordum kendi kendime. Ama hâkim bey kararını değiştirmedi.
Bizim zamanımızda okulda kusur işleyenleri sınıfta herkesin göreceği bir yerde tek ayak üzerine durdururlardı. Diğerleri hem ders yapar hem de bize gülerlerdi. İşte öyle bir şey herhalde.
Aslında uyanık biri. Kitap okuyormuş gibi yapıp sayfaları çevirdiğini söylüyor. Ama o gammaz jandarmalar hemen hakime haber veriyor, yeni bir karar. Okuduğu yerlerden imtihan edeceğim. İşte işkence de o zaman başlıyor. Kaçmak yok, kaçamak yok. İşkence gibi gelen günlere katlanmak da zor. Tek korkusu da sabıkalanmak. Çünkü o zaman iş bulamaz. Hiç anlamam. İnsan sabıkalanırsa ne olur diye. Memleketin yarısı suç işler de kimse bakmaz. Sabıkalanırsanız herkes sizden kaçar.
Belediye başkanı "Sabıkana işlenir, iş bulamazsın bir daha” deyince bağrıma taş basarak okudum. Biliyorsunuz bağrıma taş basmak deyimi katlanılması zor işler için kullanılır. Demek ki ne zor işmiş bu kitap okumak da bizim haberimiz yokmuş. Delikanlılığın kitabında demek o kitabı okumak da yok. Mahalle aralarında içip nara atmak var. Yoksa diyor devamla on beş gün nedir ki aslanlar gibi yatar çıkardım, köy kahvesine girerken de başımı dik tutardım.
Olayı inceleyen fakülteli.net muhabiri son soru olarak soruyor. Karizma sarsılmasın. Cevap aynı netlikte “ Yok artık sarsılmaz. TV'deki soruyu da bilince şimdi ben hava atıyorum herkese. Bilgi gibisi yok valla.”
Buna kara bir mizah örneği olarak bakmak mümkün. İyi yakalanmış bir espri olarak bakmak da mümkün. Ama insanımızın dünyaya bakışını anlatması bakımından önemli. Kitap okumak utanılacak bir suç. Oya ilk emri oku olan bir din mensubu ve işte düşünceleri. Kanımca artık köy kahvesinde memleketin neden geri kaldığını anlatan ve okumuyoruz abi diyenlerden biri olmuştur her halde.
Aman dikkatli olun, kitap okuma cezasına çarptırılıp meşhur olmaktansa, mahalle aralarında nara atacak işleri gizli kapaklı yapın ki, karizma çizilmesin.