Kitle kültürü, beraberinde bir tüketim toplumu meydana getirmiştir. Tüketim toplumunda, bireyler herşeyi tüketirler eşyadan, bilgiye, kültüre insani ilişkilere kadar herşeyi tüketme yarışına girmişlerdir. Kitle iletişim araçları vasıtasıyla modaların değer yargıların normların ve merakların yönlendirilip canlandırıldığı pazarlandığı ve her türlü eylemin “yığın” üretme, dolayısıyla kitlesel tüketime göre ayarlandığı bir kültür sözkonusudur.
Hobbes’in “homo homini lopus” ilkesi tüketim kültürü için de geçerlidir. İnsan insanın kurdu olma yolunda azimle ilerlemektedir. Tüketim toplumu aynı zamanda insanı insana tükettiren bir tüketim olgusu yaratmaktadır. Kısacası tüketeni tüketen ve tükettikçe varlıklarını ispat ettiğini zanneden, tüketim budalaları sözkonusudur. Bu duruma verilecek diğer bir kavramda "kullan-at" kültüründen başkası değildir. Bu durum, kullanılan eşya ekonomik ömrünü tamamlayan cihaz için sözkonusu olduğu kadar, ihtiyarlayan anne ve baba, yenisine rastlayınca eski sevgili için de geçerlidir. Tükettiklerin kadar söz edilirsin, tüktetim toplumunun sohbet meclisinde. İnsanın hayır ve hasenatın konuşulmaz, ana babadan aldığı hayır duaları da bu meclisin gündeminde değildir. Çünkü almak, vermek ,sadece mal ile karşılık bulur tüketim toplumunda . Hizmetin alınıp verilmesi geçen yüzyılların yarenler meclisinin sohbet konusudur. Oysa tüketim toplumu cenneti değil, hurmayı isteyen neslin temsilcileridir Tüketim toplumuna ideolojiler de o kadar cazip gelmez. Çünkü onların dünyası da cennet vaad etmektedir. O kutlu gün geldiğinde; sosyalist devlet kurulduğunda, kızıl elma yı tutan turan ellerle buluştuğulduğunda, İslam dinarı yeryüzünün en konvertıbıl parası yapıldığında.... Evet bütün bunların gerçekleşeceğinin umulduğu bir sırada, “ideolojinin ve tarihin sonu geldi” dedi, çekik gözlü Amerikalı, “Tarihin Sonu ve son İnsan”, adlı bir hayli hacimli eserinde... Ve hiç çekinmeden pervasızca haykırdı: Bütün ideolojiler bir yanılsamaydı, tek gerçek ferdin tüketime yaptığı katkıydı ve tükettikleri kadar pay almalıydılar toplumdan milenyumlular. İnsanlar tükettikleri ürünlerin rayiç bedelleri kadar değerlidir ve insanların tükettiği markalar, gezdiği, eğlendiği mekanlar aynı zamanda bulundukları sosyal konumun koordinatlarıdır. Buna kitle kültürü insanı, yani milenyumlular, sosyal duruş demektedir. Milenyum da sosyal duruşun en önemli göstergelerinden biri de şüpesiz kullandığı kredi kartlarıdır. O yüzden her şeyden önce kredilendirilmelidir kartlarla. Çünkü kredi, itibar demekti ve eski yaşama ait kavramlardan/kelimelerden sadece itibara(kredi/kartına) itibar edilmelidir. Tüketim toplumu insanı Kalbimine en yakın yerinde, ceketinin üst cebinde bulundurduğu, kartları en zor zamanlarında kendisine hızır gibi yetişmeliydi. Tüketim toplumundada koleksiyon alışkanlıkları da değişmiş durumdadır. Sevgiliyi ayartmak icin artık pul koleksiyonunu değil kredi kart koleksiyonunu göstermektedir. Ve maaş günü gelmeden kredi kartlarıyla maaş istihkakları tüketilir tüketip toplumunda. YENİLİK, YENİLİK, YENİLİK Evet emrin ilk şartını yerine getirmek için, yani iyi bir tüketici olmak için yeniye , yeniliğe tapınır tüketim toplumu. Her şeyini yeniler baştan aşağı. Hatta evlilik akdini bile ,biran önce boşanmak için gerçekleştirir. Biran önce boşanmak için evlenir desek abartmış olmayız. Birbirileriyle yüz göz olmayacak kadar eskimeden, bitirir evliliklerini. Oysa pamuk yanaklı nineleri eskitirdi her şeyi. Saklarlardı hatıralarını, en silik ,siyah beyaz fotoğrafların da olduğu ceviz sandıklarda. Ve kocasına hıdrellez günü hediye ettiği işlemeli mendil de sandığın en mütevazı köşesinde hala ütülü bir şekilde dururdu pamuk yanaklı ninelerin. Ta ki peçete mendiller çıkana kadar... Tüketim toplumu bireyi çıktığı bilmem kaçıncı kızın ,sahte gözyaşlarını silmek ve o sahte gözyaşlarını çöpe atabilmek için kullanacakları peçete mendiller icat edilir. Çünkü çıktığı kızlar, artık pamuk yanaklı nine olmak istemiyorlar ve işlemeli mendiller de, fondötenli yüzlerimizde izler bırakmaktadır.
Kısacası tüketim budalası olmadan kitle adamı olmak mümkün değildir. Geleneksel kültür, çağımızda yerini teknolojinin yarattığı kültüre bırakmıştır. Kültürün kimlik ve kişilik kazandırıcı özelliği, kitlede kişiliksizleştirmeye dönüşmüştür. Kitle kültürü standartlaşma eğilimi ile özgürlüğü daraltmıştır. Kitle kültürünün üyeleri artık bağımsız ve özgür değillerdir. Bireyler kendi yeteneklerini harekete geçirecekleri yerde kitlelerin peşine takılırlar. Bu yüzden yaratıcılıklarını yitirmişlerdir. Özelin reddedildiği genelin kutsallaştırıldığı bir durum söz konusudur. Kitle insanı "tek boyutlu" insan olarak kendini yeniden tanımlatır. Artık o bir "homo media"dır. Medya patronlarının ve imajmakerlerın kontrolünde sivil toplum örgütlerinin, çok uluslu şirketlerin "sivil köleleri"dir. Kendilerine sunulan paketlenmiş özgürlüklerin dışında özgürlük iste(ye)meyen kitlelerle karşı karşıyayızdır. Bireyin kendine sunulan düşünce özgürlüğü ise egemen siyasal-sosyal elitlerin formüle ettiği özgürlük anlayışından başka birşey değildir.
Kısacası kitle kültürü olarak tanımlanan bu kültürel anofor sanal dünyanın egemenliğindeki yapay heyecanlar, fırsatlar dünyasıdır. Bireyler bu dünyada yalnızca "nesne"dir. Yiyen, içen ve yatan insanlardan oluşan ruhun bedene, kurdun kuzuya boğdurulduğu bir yapıyla karşı karşıyayızdır.