Köklerimiz

Prof. Dr. Ali Akpınar

Geçtiğimiz aylarda Üniversitemizde, Kore Büyükelçisi Lee Sangkyu bir seminer verdi. Konuşmasında 2013 yılında Kore’nin 4345.yılı kutlamalarını yaptıklarını ve kutlama davetiyelerinde de bunu özellikle vurguladıklarını söyledi.

Tarih kitapları, Kore’nin Milattan önce 2333 yılında kurulmuş olduğunu söyler. Günümüzdeki Kore Cumhuriyeti ise 1948’de kurulmuş, sonraki yıllarda Güney ve Kuzey olarak ikiye ayrılmış… Bize ne, bunlardan diyebiliriz. Bizi şurası çok ilgilendiriyor:

Kore bugün, 50. 60. Kuruluş yıldönümünü kutlamıyor. Onlar köklerini inkar etmiyorlar, o topraklardaki ulaşabildikleri geçmişlerine iniyorlar ve onu gündeme taşıyorlar. Yeni nesillere, bizim çok derin tarihimiz var, köklerimiz 4-5 bin yıl öncesine uzanıyor mesajını veriyorlar.

Evet, dev ağaçları uzun ömürlü kılan sağlam kökleri ve o kökleriyle kesintisiz sürdürdükleri irtibatlarıdır. Toplumlar da öyledir. Onlar da kökleri üzerinde dururlar ve o kökleri üzerinde serpilip gelişebilirler.

Anadolu Coğrafyasında yaşayan bizim milletimiz de temiz ve derin bir maziye sahiptir. Ne var ki bu temiz ve derin geçmişi çoğu zaman sahiplenmek işimize gelmez. Cumhuriyetimizin ısrarla 90. Yılını kutlarız. Daha öncesine gitmek pek işimize gelmez. Hatta bir kısmımızın elinden gelse, Cumhuriyet tarihinin de bir kısmını saymayacak. Sözgelimi ilk Cumhuriyet meclisini kabullenmek istemez çoğu kişi. Osmanlıyı, Selçukluyu ve daha öncesini aklına bile getirmek istemez. Halbuki bizim kültürümüzü, kimliğimizi bu derin ve köklü geçmişimiz şekillendiriyor.

Elbette toplumlar, kültürel değişime maruz kalırlar. Ancak bu durum, geçmişini tümüyle reddetmeyi gerektirmez. Kültürel değişimler, kültürel savrulmalar elbette eleştirilecektir. Geçmişteki hatalar elbette tartışılacaktır. Geçmişte yaşananlardan elbette ibret alınacaktır. Elbette bizler, geçmişin değil, bugünün insanlarıyız ve insanımızı bu günlere ve geleceğe hazırlayacağız. Bütün bunlar ayrıdır, acısı tatlısı ile geçmişi tümden inkâr etmek başkadır. Şair ne güzel söyler:

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
'Tarih i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
(M. Âkif)

Geleceği karanlık görerek, ümitsizliğe düşmek yanlıştır, Şairin dediği gibi:

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...

Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.(M. Âkif)

Bunun kadar, geçmişi yok saymak da büyük yanlıştır:

Ne harabi ne harabati'yim, (derbeder)
Kökü mazide olan atiyim…
(Yahya Kemal)

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ...
—Boğamazsın ki! —Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
(M. Âkif) Öyleyse bu dizeler ışığında insanımızı, özellikle gençliğimizi kökü tarihin derinliklerinde olan bir mazî ile, aydınlık âtiye hazırlamalıyız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.