Okul yıllarımızda bilgi yarışmalarında ve sınavlarda en çok sorulan “Kaç ülkeyle komşuyuz?, isimlerini sayar mısınız?” sorusu olurdu. Hepimiz bu ülkelerin isimlerini tek tek sayar, fakat ülkelerle ilgili hiç bir şey bilmezdik.
1923-2002 yılları arasında bu ülkelerle hiç bir ekonomik, siyasi, askeri, kültürel bağımız ve ilişkimiz yoktu. Bu ülkelerle aramızda görünmeyen yüksek duvarlar örülüydü. Sınırımızın bir metre ötesindeki ülkeler sanki binlerce km. uzaklardaymış gibiydi.
1950- 2002 yılları arasında görev yapmış cumhurbaşkanı ve başbakanlarımız bu şartları ve ilişkileri iyileştirmek için gayret gösterdilerse de başarı sınırlı oldu. Şartları zorlayanlara da büyük engeller çıkardılar, önlerini kestiler.
Komşularımızla ve halkı Müslüman olan ülkelerle aramıza yılına kadar yüksek kalın duvarlar, set çekenler batılı ülkeler ve Sovyetler Birliğiydi. Her ikisinin akıl hocası ve önderleri de İngilizlerdi.
Türkiye ile diğer ülkeler arasına fitne, nifak soktular, suni sorunlar oluşturdular. Bize onları, onlara da bizi öcü, zararlı, tehlikeli gösterdiler. Arap ülkelerine, Türkiye’yi “topraklarında ve zenginliklerinde gözü olan ülke” olarak gösterdiler.
Yunanistan ile aramızda kıta sahanlığı, adalar, Kıbrıs sorununu hep sıcak tuttular. Bu iki ülkeyi sık sık savaşın eşiğine getirip silahlandırdılar.
Sovyetler Birliği’ne İngiliz politikası hâkim olduğundan, çatışmacı sosyalist politikayı ülkemize ihraç eder korkusunu taşıdığımızdan, batı tarafından da tehdit edilmemiz nedeniyle, Türkiye Sovyet ilişkileri sınırlı olmuştur.
2002 öncesine kadar, komşularımız ve bölge ülkeleriyle ticaretimiz, dış politikamız, tarihten gelen kültürel ilişkilerimiz dış güçler tarafından sıfıra yakın tutuldu.
2002’den sonra bu makûs süreç tam tersine çevrildi. Cumhurbaşkanlarımız, Başbakanlarımız, Bakanlarımız bu ülkelere karşılıklı olmak üzere onlarca ziyaret gerçekleştirdiler. 2002 den sonra, ‘‘SIFIR SORUN’’ sloganı ile yola çıkan Türkiye, 2011 e kadar ilişkileri ‘‘sıfır sorun ‘‘seviyesinde tutmuştur.
Sıfır sorun seviyesi, başarısı ve süreç dış güçlerin hiç istemediği ve çıldırdığı bir durumdu. Türkiye’nin yakaladığı ‘sıfır sorun’ başarısını, sürecini tersine çevirmek için dış güçler düğmeye bastılar.
ABD’nin Irak’tan ayrılması ve ardından başlayan Arap Baharı ile 2011’den sonra Türkiye ile bazı ülkelerin arasını açtılar, sorun çıkardılar. Irak merkezi hükümeti, Kuzey Irak ile Türkiye arasında petrolü sorun haline getirdiler. Bölgenin ortasına IŞİD yumağını attılar. Herkes bu yumağın ucunu aramaktadır.
Türkiye, Arap Baharı’nın başladığı ülkelerde, ‘Mısır Mısırlılarındır’, ‘Libya Libyalıların’, ‘Tunus Tunuslularındır’, ‘Suriye Suriyelilerindir’ sloganı ile sokağa çıkan halklarından ve demokrasiden yana oldu. Fakat dış güçler, Arap Baharı’nın başladığı ve yaşandığı ülkelerde demokrasiden, halklarından yana değil eski yönetimlerden yana oldular. Tüm bunların sonucunda, Türkiye ile Mısır, Suriye, Irak ve İsrail arasında sorunlar olmuştur.
Dış güçler döneklikte marifetlidir. Türkiye’nin kadim tarihinde ve hafızasında böyle bir özelliği görülmemiştir. Türkiye’nin, bu ülkeler ve halkları ile tarihten gelen kadim dostluğu manevi ve insani bağları var.
‘Sıfır Sorun’ konusunda Türkiye üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmıştır. Bölgemizde sorun çıkaranlar, huzur kovanına çomak sokan bölge dışı etkin güçlerdir.