Konya Hey hat…

Ümit Savaş Taşkesen

İşte geldim. Çağrıya uydum da geldim. Mevlana’nın pergel metaforuyla söyleyecek olursak, bir ayağımızı sabitleyip Konya’da Londra’lara kadar uzandım. Pergelin açıları kapandı da Konya’ya döndüm. Şehri dolaştım adımlayarak. Dünü, dünden önceki dünü ve daha daha önceki dünleri anarak ve bugününe bakarak dolaştım. Bir zamanlar bu şehrin sokaklarında dolaşmış olan ben ile şimdiki ben arasındaki mesafelere bakıyordum belki, şehre bakarak.

Neydi değişen Konya, hey hat…

Oğlum Mehmet Faik (4) şaşırttı ilk önce beni: “baba burası çok kalabalık, düzensiz. insanlar kaba ve üstüme geliyorlar, üstelik terliyorum. Park da yok. Ülkemize dönelim!”

Ülkemiz üzerine düşündüm. Orada büyümeye başlayınca algısında ülke orası kalmış demek ki. Oysa orada da Türkiye’yi bir kimlik olarak hep vurgular, biz Türk’üz derdi… Arada kalan gurbetçi sendromu bu olsa gerek…

Bütün ana caddeleri defalarca adımladım. Tanıdık sima azalmış. Buraya olan aidiyetim kalmamış gibi hissettim ilkin. Herkes şehri bırakıp nereye gitmiş diye düşündüm. Garip bir yabancılıktı yaşadığım. Dış’tan bir bakış, bir çift göz, bir turist? Her kitapçı beni tanır sanırdım. Unutulmuşum. Rampalıdaki kitapçı “gurbetçi”misiniz dedi, şaşırdım. O kadar mı belli. Oysa henüz 3 yıl oldu gideli…

Sonra, Hüner’deki dostlar ve hoş sohbet ve kitaplar, Kitap Dünyası’ndan Mustafa Çalışkan derken, bir zamanlar burada yaşadığımın ilk kanıtları oldular, hatırladılar, var olsunlar. Sonra Mahalle Mektebi’nin bürosu ve Ulvi Kubilay Dündar’ın benim için kenara ayırdığı sayılar.

Ne güzeldi Konya, hey hat…

“Öze dönüş” için insana kısa şoklar gerekiyor, “neyi kaybettiğini hatırlatan” mini şoklar, sohbetler, hatırlatmalar. TYB yıllarında birlikte çok güzel işler yaptığımız ve şimdi Konya Büyükşehir Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı olan Ahmet Köseoğlu’nun davetiyle, Suriyelilerle ve Selçuk Üniv. Tıp Fak. Dekanı Oktay Sarı, sevgili kardeşim TYB Şube Başk. M.Ali Köseoğlu ve Sinan Çakır ile bir iftarda buluşmak, Ak Parti İl Başkanı Ahmet Sorgun’la da görüşmek bu şoklardan sayılabilir. Suriyelileri görünce, gurbette ya da hicrette olmanın psikolojik ağırlığını, iftar sofrasına bakınca hasret kaldığımız şeyin (dostlar ve muhabbet) ne olduğunu daha iyi anladım.

Ne güzelsin Konya, hey hat…

Yollarında araba kullandım ve bir acemi çaylak gibi çakılı kaldım Konya, hey hat. Gözlerim alışkın olduğu üzere hız sınırlarını gösteren tabelalar aradı, bulamadım. Kaç km hızla gideceğimi şaşırdım. Tek tük gözüme çarpan hız tabelasına uydum da üstüme bir Kamyon çıkacak sandım, gaza bastım zor kurtuldum!

MEVLANA ÖNÜ DÜZENLEMESİ

Mevlana önündeki Kitap Fuarını ziyaret ettim! Gözlerim meydanın o çıplaklığına alışamadı. Yadırgadım. Gece gittiğimde, yağmur yağdı, güneşten koruyan brandalar yağmurda su geçiriyordu! Kitapçılar kitaplarını korumaya çalışıyordu. Büyükşehir Belediyesi İKRAM çadırına ilişti gözüm. Ne güzel dedim, Ramazan ayında belediyemiz, çay ikram ediyor sandım. Çadırın çıkış kapısında KASA yazısını görünce afalladım. İKRAM? KASA? Ne olduğunu anlayamadım hala. Kelimenin anlamı beni yanıltmış galiba.

Gündüz gittim, sahraya düşmüş su kuşu gibi, sıcaktan çarpıldım. Gölgesine, serinliğine sığınacak bir ağaç gölgesini boşuna aradı gözlerim. Yandım. Kitapçılara acıdım ve meydandan hemen ayrıldım. Meydandaki karşıdan karşıya geçişlerde büyük bir sıkıntı olduğu çok açık. Görmek için yaya olmak gerekir! Otobüs durağında bir otobüs durduğu zaman geriden gelen araç ışığı göremiyor ve yeşil sanıp geçiyor. Sen de yayaya yeşil diye otobüsün önünden çıktığında şoförle papaz oluyorsun kesin. Adam el kol hareketi yapıyor ve sen kırmızıyı işaret ediyorsun şoföre, pardon diyor, görmedim! Şehrin trafik tabelalarında bir sıkıntı olduğu kesin. Ya ağaçların dalları arasında ya da yeteri sıklıkta değil, görünmüyor!

İngiltere’den kalma alışkanlık olsa gerek, trafik levhaları konusunda ne zaman tereddüde düşsem, orada tabelayı karşımda bulurdum. Burada, bulamadım, hep tedirgin araba kullandım, bir daha da kullanmadım. Bir şehri, özellikle de trafiği, planlarken, “şehri-yolu herkes biliyor” mantığından sıyrılıp “hiç kimse bilmiyormuş gibi” düzenlemeye başlayınca sorunlar azalır, kesin.

Tabela demişken, TYB Konya Evi civarındaki çevre düzenlemesi demeyeceğim ama inşaat alanını gördüm de bir tane, dikkat, inşaat alanı, uyarı levhası görmedim! İlk geldiğimde “demir çubuklarla” sağlanan yaya geçiş güzergahına sonradan Fen işleri bariyer koymuş, iyi etmiş. İnşaat alanı ile yaya yolu arasında bir uyarı, engel, bariyer vs. bir şey yok, ona şaştım kaldım. İş güvenliği yasası mı dediniz? Yaya görüyor, bir şey olmaz! mı diyorsunuz yoksa! Ah ne yazık…

Yazacak çok şey birikmiş. Yazmayı ertelemişim. Konya iftar davetlerini, sıcaklığını, muhabbetini, dostları, Kapu Camii yanındaki çayları, sohbeti, Emirgan’ın nargilesi ve çayları vs. vs.

İyi ki geldim, yine özleyeceğim seni Konya, hey hat…

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.