Şu Konya’nın içinde vurdular beni anne,
Çanakkale’de falan değil Konya’da, İngilizler değil kendi memleketimin adamı vurdu beni anne
Biri emlakçıymış, ev sahibimle arama girdi, ben ucuza oturuyormuşum (mahsuru var gibi), fahiş artış istedi, yerimden yurdumdan etti beni, boyun eğmedim zulmüne ev taşıdım.
Kimi karaborsacıymış kansızın. Oğluma kuruyemiş alıyım dedim ama baktım ki altınla yarışıyor, alamadım. Meğer parası olan birileri paralarına para katmak için “ucuzken biz tonlarca alalım, piyasaya sürmeyelim, yokluğundan fiyatı yükselir, biz de o zaman satarız daha zengin oluruz” deyip yiyeceğimize içeceğimize göz dikmiş.
Biri 3 liralık ayakkabı tabanlığıyla kazıklamaya kalktı beni anne. 3 numara küçük ayakkabı tabanlığı vermeye kalktı bana. Elimdeki 3 liraya göz dikti anne.
Biri kendince ekmeğimle oymaya kalktı anne. Onların teşkilatından değilim diye işten attırmaya kalktı beni. Halbuki ben işimi çok ta iyi beceriyordum ama soyu kuruyasıca bende başaramayınca yine onların teşkilatından olmayan arkadaşımı işten çıkardı Ramazan günü. Ben de dayanamayıp ayrıldım anne.
Oğluma pazardan patates aldım, kızartmasını sever diye. Sonradan öğrendim ki o patatesi ekip bize satanlar, aynı patatesi yemezmiş anne. “Çok para kazanalım” diye o patatesin içine katmadıklarını bırakmazlarmış zararlı şeylerden. Oğlum o patatesi yedi ama ben içime içime ağladım anne.
Evimi taşıdı bir nakliye şirketi ama ben onlar gittikten sonra farkettim ki gardrobumu, oğlumun beşiğini, masanın ayağını kırmışlar. Aradım, kırmışsınız dedim, “onlar zaten kırıktı” dediler, yalan söylediler anne.
Birisi sattığı sülükle aldatmaya çalıştı beni. 3 liralık sülüğü 15 liraya satmaya kalktı herhalde beni saf gördü. Sülük te alamadım anne.
Bir esnaftan aldığım ayakkabı ertesi gün sorun çıkardı, imalat hatasıymış ama adam ne paramı verdi ne ayakkabıyı değiştirdi anne.
Allah’ın ayetlerini, Peygamberin hadislerini yazıp bir dergi çıkardım resmi şekilde, beni savcılığa şikayet etmişler anne. Oysa onların dininin asıllarını yazmıştım ve nefsimden de bir şey katmamıştım.
Biri de matbaacıydı, parasını mağdur etmeyeyim diye peşin ödediğim halde, dergimi basmadı, üstüne gidip arayıp sormasam belki de hiç basmayacaktı anne.
Bir ara sucuk almıştım ailecek yeriz diye. Meğer o sucuğu yaparken içine at eti, deri, tavuk… ne buldularsa katmışlar, kandırmışlar, aldatmışlar beni anne.
Birileri çıktı, Peygamberimin, Allah Resulü’nün sözlerine olan inancımı yıkmaya çalıştı. İtikadımı sarsacaktı, ebedi cehenneme gönderecekti neredeyse beni. Bu kadar kin, bu kadar düşmanlık olur mu anne?
Biri ev yapmış ama ne yapmış. Her tarafı eksik dolu. Daha çok para kazanayım diye çalmış ta çalmış, hangi birini anlatayım anne. Ev sahibine bildirmekten benim yüzüm kızardı.
Karım çiğ köfte istedi ama ona da lezzet verici birşeyler katarlarmış, o da zararlıymış. Kendi nefsime helva aldım ama ona da şeker katmamışlar, daha fazla para kazanmak için başka bir madde katmışlar ama o da sağlığıma zararlıymış.
Ben bu dünyadan gitsem de paralarıyla, ilahlarıyla onları başbaşa bıraksam olmaz mı anne? Belki onlar rahat ederler ben bu dünyadan gidince.
Kimi de çarşıdaki dükkanına kocaman ve neredeyse tamamen çıplak kadın fotoğrafı asmış. Neymiş, sattığı ürünün reklamıymış, o reklamı yaparsa daha iyi para kazanırmış, o resimleri İstanbul’daki merkezleri göndermiş falan.
“Yapmayın” dedim, “günah” dedim, “çocukların, toplumun ahlakını bozuyorsunuz” dedim, ama kar etmedi anne. Bir dövmedikleri kaldı beni.
Bizim Allah’ımızla onların Allah’ı aynı değil mi anne?
Neden Allah’tan korkmuyorlar? Onların Allah’ı rızıklarına kefil değil mi de rızıkları için, nasipleri için Allah’ın yasakladıkları işleri yapıyorlar?
İngiliz Fransız vurmadı beni anne, kefereler vurmadı beni.
Adı Ahmet, Mehmet, Mustafa olan kendi memleketimin adamı vurdu.
Ama sana çok teşekkür ederim anne.
Ben onlar gibi olmadım. Harama elimi uzatmadım çok şükür, Allah utandırmasın.
Ama artık dayanamıyorum anne. Bu dünyayı bırakmak istiyorum onlara. Benim merhametlilerin merhametlisi bir Rabbim var, o bari bana merhamet eder diye düşünüyorum.
Konya’da vurdular beni anne, hangi birini sayayım ki.
Kendi memleketimin adamı vurdu beni anne, hangi birine söveyim ki.
Keşke Çanakkale içinde vursalardı beni anne. Hiç değilse gavur vurdu beni derdim, şimdi delik deşik oldum, takatim kalmadı anne.