Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek geçtiğimiz Perşembe Bera Otel’de kahvaltılı bir basın toplantısı düzenledi. Konya basınını, yapılan ve önümüzdeki dönemde yapacağı icraatlar için bilgilendirme toplantısıydı.
Pek çok alt geçit, üst geçit, yol, kavşak projelerinden bahsetti. 100 Temel Eser olarak adlandırdı bunları.
Bir zamanlar sağduyunun sesi bir gazetenin promosyonunu çağrıştıran bir sloganla yola çıkıyordu anlaşılan.
Tabii basın toplantısı sonrası kafamızda her şey net değildi. En azından benim sormam gereken bir soru vardı ve bunun cevabını en yetkili ağızdan almak istiyordum.
Nihayet sordum: Sayın Başkanım Konya neden “romantik” bir şehir değil?
Anlattıklarınız Konya’yı romantik bir şehir yapmaya yetmez..
Bu sorumun üzerine Sayın Başkan bana “Şairsiniz galiba?” şeklinde bir soru yöneltti. Ben de “Şair olmak için, şehrin ortasından nehir geçmeli ve etrafında oturan insanlar şiirler yazmalı sayın Başkanım” dedim.
Başkan Konya’yı romantik bir şehir yapmak için, içinde kayıkların yüzeceği büyük bir park projesinden bahsetti. Ama yine de öyle iddialı, bizi romantizme götürecek kadar iddialı bir proje olmadığı izlenimini aldım, Başkan’ın bu konuşmalarından.
Eski Konya Fuarı’ndan öteye gitmeyecek bir romantizm. Kapısının girişinde el arabasıyla çekirdek satan işportacılar ve havuzun etrafında birkaç bank.
Konya büyük bir şehir, düzenli bir şehir, gecekondusu olmayan bir şehir, hatta Mevlana dolayısıyla mistik bir şehir, tamam kabul.
Ancak Konya’da eksik olan bir şey var: Romantizm.
Bu görüşüme karşı çıkanlar olabilir, “Biz aş, iş peşindeyken adam ne diyor!” diyen olabilir.
“Bu tali bir mesele, hatta lüzumsuz bir mesele” diyenler de olabilir.
Ben de onlara, “İşte Konya’nın bu yapısı dolayısıyla bu mesele size tali ve lüzumsuz geliyor” derim.
“Burası bozkır adı üstünde” diyenler de olabilir.
Ancak ben de onlara “Pek çok şehrin, sonradan oluşturulan yapay göller ve şehre yönlendirilen göllerle bunu aştıklarını söylerim. Avrupa’nın pek çok şehrinde bunun örnekleri var. Madem Avrupa’yı örnek alıyoruz, biraz da bu tip şehircilik anlayışını ön plana çıkaralım” derim.
Kabul; Konya’nın trafik sorununu çözecek projeleri onaylamalıyız, trafik sorunu gelecekte büyük problem olmadan halledilmeli.
Ancak Konya’nın bir de nefes alacağı, mekanları olmalı.
Gençleri Zafer’in etrafında oluşan, sigara dumanından göz gözü görmeyen mekanlarda, cafelere hapsetmeyelim.
İnanın ki, bir nehir veya oluşturulacak yapay bir göl etrafında el ele tutuşan gençler o cafelerdeki sağlıksız ortamlardan daha güzel zamanlar geçireceklerdir. Ve bizim gönlümüz daha rahat olacaktır.
Su, medeniyettir ayrıca. Ve şehirler nehirlerin etrafında kurulur. Medeniyetler suyla serpilir ve gelişir.
“Açık toplum”un birinci şartı açık mekanlarda, meydanlarda arz-ı endam eden vatandaşlardır. Açık toplum açık mekanlarda hayat bulur.
Sağlıklı bir toplum doğayla iç içe yaşayan bir toplumdur.
Şehirciliği yalnız ve yalnız kaldırım, yol kavşak olarak görmek muhakkak ki eksik bir şehir kültürü yaratmak anlamına geliyor.
Konya imajını ve vizyonunu şehrin her tarafına yapacağı kaldırımlar, alt- geçit, üst-geçitlerden daha çok bu tip mekanlarla geliştirebilir.
Romantizm alt geçit kadar önemlidir.
Yanılmıyorum değil mi?