Sadreddin Konevi, rüyasında Hz. Resulullah’ı (SAV), kefenlenmiş ve tabuta konmuş olarak görür ve şöyle anlatır: “İnsanlar onu tabuta bağlıyorlardı. Başı açıktı, saçı neredeyse yere değecekti. Onlara ; Ne yapıyorsunuz? dediğimde, onlar; Resulullah ölmüştür, onu taşıyıp defnetmek istiyoruz, diye cevap verdiler. Kalbimde Resulullah’ın (SAV) ölmediği hissi doğdu. Onlara; Yüzü ölü bir insanın yüzüne benzemiyor, durum aydınlanıncaya kadar sabredin, dedim. Resulullah’ın ağzına ve burnuna yanaştım, zayıf bir nefes aldığını gördüm. Onlara bağırdım ve Resulullah (SAV)’i defnetmelerine mani oldum. Korku ve dehşet içinde uyandım.
O gün Bağdat Moğollar tarafından işgal edilmiş ve hilafet merkezi düşmüştür.
Sadreddin Konevi rüyası mucibince buna rağmen durduğu yerde sebat etti ve yazmaya devam etti. Başka alimler de vardı Konya’da ve tıpkı Konevi gibi onlar da müktesabatlarını ümmetin hayrına kullandı.
Konya, Moğol tehlikesi baş göstermeye başlamadan da ulemanın çekim merkezi haline gelmişti aslında. Anadolu ve özellikle başkent olması hasebiyle Konya, dağılmak üzere olan bir devletten yeni oluşacak imparatorluğa köprü oldular. Yeni medeniyetin tohumları burada oluştu. Doğudan ve Batıdan sayısız büyük alim tıpkı arı kovanına doğru çekilen arılar gibi bal yapmak maksadıyla Konya’da toplandılar.
Hoca Ahmet Yesevi Anadolu’yu işaret etti. İbn-i Arabi Batıdan, Mevlana ailesi doğudan yola çıktı. Bunu daha önce de yazdım. O dönemde Konya’ya yolu düşenlerin mutlaka bir envanteri çıkarılmalı. Konya o dönemde bir ekol oldu ve bilgiyi ve tecrübeyi bünyesinde toplayıp yeni bir sentez oluşturdu.
Konya’nın hafızasında bu misyon var.
Bu misyon, bugün yeniden üstündeki tozu silkeleyip canlandı.
Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı bünyesinde oluşturulan Konya Okulu projesi buna matuf olarak kuruldu. Emeği geçen herkesi yürekten kutlarım.
Şimdilik haftanın üç günü klasik eserler yeniden okutulmaya başlandı.
Kültürpark içerisindeki il Halk Kütüphanesi konferans salonunda Çarşamba günleri Hz Hadimi, hafta sonları ise Hz Mevlana ve Sadreddin Konevi okunup tartışılıyor. Konuşmalar kaydedilip internet ortamına taşınıyor.
Prf. Dr. Ekrem Demirli, Doç. Dr Murat Şimşek, Dr. Öğretim Üyesi Yakup Şafak tıpkı kendilerinden önceki ulema gibi Konya’ya gelip bu misyona katkıda bulunuyorlar. Faaliyetleri Konya Kültür Sosyal’ın web sayfası ve sosyal medya araçları üzerinden takip edebilirsiniz.
İslam Dünyası ve Müslümanlar ile ilgili son yüzyıldaki kara bulutların hepimizi endişelendirdiğini ve canımızı yaktığını biliyoruz. Hangisi daha karaydı? Moğolların saldırıp tüm bu coğrafyayı yerle yeksan ettiği 13. Yüzyıl mı? Osmanlı’nın ve Hilafetin ortadan kalktığı 20. Yüzyıl mı? Yoksa şimdiler mi? Tartışılır.
Fakat şu net ki tıpkı Sadreddin Konevi gibi Peygamber sav ‘in yolunun sabit olduğunu ve her şeyin bitmediğini söyleyen ulemaya, Hz Mevlana gibi Moğollardan korkmayın Moğolların da Allah’ı olan Yaratıcıya sığının demesi gibi sağlam duran yol göstericilere ihtiyacımız var.
Gün aydınlıkken güneşi görürüz. Kaybolunca ay doğar yine yolumuzu buluruz. Ay bulut arkasına gizlenirse yıldızları takip ederiz. Zifiri karanlık derseniz o zaman da tutar bir kandil yakarız.
Konya’da yeniden kandiller yanıyor.
Nasreddin Hocaya ithafen anlatılan anektodu duymuşsunuzdur. Hoca evden dışarı çıkıp kapının önünde bir şeyler arıyormuş. Sormuşlar Hocam hayırdır bir şey mi kaybettiniz? Mührümü arıyorum demiş. İnsanlar, nerede düşürdün söyle biz de bakalım deyince, içeride avluda düşürdüm demiş Hoca. İnsanlar şaşkın, aman Hocam avluda kaybedilen burada aranır mı diye taaccüp edince Hoca çok manidar bir cevap vermiş: Avlu karanlık, burası daha aydınlık olduğu için burada arıyorum.
Düştüğümüz ve kaybolduğumuz yerler farklı olsa da kandillerin aydınlattığı yerlerde toplanıp kaybettiklerimizi yeniden ve birlikte aramalıyız.
Konya Okulu da işte bu kandillerden birisi.