Konya Valiliği’nin müftülüğü uyardığı belge

28.06.1945 tarihli belgede Konya Valiliği Arapça ezan okuyan bir imam hakkında adli takibat başlatıldığını anlatıyor ve müftülüğü aynı hatanın tekrar olmaması için uyarıyor...

Mustafa Armağan Zaman Gazetesi’ndeki köşesinden “Siz mi dine baskı yapmadınız?” başlığıyla yayımladığı yazısına Konya’dan bir belgeyi de ekledi. 28.06.1945 tarihli belgede Konya Valiliği Arapça ezan okuyan bir imam hakkında adli takibat başlatıldığını anlatıyor ve müftülüğü aynı hatanın tekrar olmaması için uyarıyor... İşte Armağan’ın yazısı ve o belge…

Siz mi dine baskı yapmadınız?

Bir CHP'li vekil güya savunacak ya, buyurmuş ki: 1927'de nüfusumuz 14 milyonken cami sayımız 28 bine yakındı, bugün 81 milyonuz (biz 75 milyon diye biliyorduk ama neyse) ama cami sayımız 82 bin.

Yani? Yanisi şu ki, sayın vekil Cumhuriyet'in kuruluş, yani CHP döneminde 'daha Müslüman' olduğumuzu iddia ediyor. Hatırlatalım: CHP'yi kurtarayım derken farkında olmadan Osmanlı'yı övmüş oluyor. Öyle ya, 1927'de mevcut 27 bin camiyi Cumhuriyet idaresi yaptırmadığına göre bunlar Selçuklu ve Osmanlı'nın eseridir (Beylikleri de unutmayalım). Selçuklu ve Osmanlı eserlerini saymanın CHP'nin dine ve camilere saygısıyla ne alakası olduğunu çözen varsa beri gelsin.

Ne diyelim, bunlar 1947 Aralık'ından beri böyleler. İlk itiraflarını o zaman yaptılar, dini ihmal ettik, hatalıyız, bir çıkmaza girdik, bundan kurtulmamız lazım dediler, türbeleri açtılar, İlahiyat Fakültesi'ni, İmam Hatip kurslarını, din dersini seçmeli yaptılar vs. Ama bu millet çeyrek asırlık zulümden o kadar bizardı ki, bu şirinlik muskalarına iltifat etmedi, 1950'deki ilk serbest seçimde başardığı 'Türk Baharı'yla maneviyatına derin bir nefes aldırmayı tercih etti.

Dine sonuna kadar saygılıyız... Biz cami kapamadık... Camileri asla ahır yapmadık... Kur'an'ı soldan açsak da duvarımızı onunla süsleriz... Ninelerimizin de başı örtülüydü zaten...

1947'den beri ağızlarında dolandırdıkları bu laflar sıktı artık. Eveleyip gevelemek yerine bari 'Evet yaptık, pişmanız ama bir daha yapmayacağız deyin de bitsin bu iş artık. Sanki yakın tarihlerde kızlar üniversiteye başörtülü giremesin diye Anayasa Mahkemesi'nin kapısını aşındıranlar Anzaklardı! Bakmayın bugün özgürlükçü davrandıklarına, fırsat ellerine geçse anında aynı frekansa gireceklerinden şüphem yok. Hangi birini yazalım, anlatalım, insan şaşırıyor. Elimizdeki malzeme dağı gün geçtikçe büyüyor.

Namazda tekbiri yanlışlıkla (Yanlış mı? Adam dinin gereğini yerine getirmiş yahu) 'Tanrı Uludur' diye değil de 'Allahu Ekber' diye getirdiği için İçişleri Bakanı'nın CHP Genel Sekreteri'ne yazdığı resmi yazı Başbakanlık Arşivi'nde sırıtırken daha ne yazılabilir? (Ne kadar önemli bir sorun değil mi? Devrin koca bakanlarının tüyleri Allah kelimesinden diken diken oluvermiş!)

Çevremdeki gençlere sözlü tarih çalışması yaptırıyorum bir süredir. Geçenlerde emekli din adamı Cemal Güncal'a gönderdim bir arkadaşı. Hocamız çocukluğunda yaşadığı dramın her anını yeniden yaşayarak şunları anlatmış:

"8 yaşında hafızlığa başladım. Sık sık ev basılıyor, Kuran-ı Kerim bulundurmak en büyük suç. Bir elif cüzü bulunduysa vay haline! Korkudan evde ders çalışamadım. Fındık bahçesinde bana bir yer yaptılar. Orada Kur'an'a çalışıyorum. Bir baktım, bir onbaşı ve iki jandarma beni bulmuşlar. "Çabuk git babanı çağır" dediler. Gittim, babamı getirdim. Onbaşı babamı sakalından tuttu, elimdeki Kuran'ı aldı. Babamın kafasına kafasına vurmaya başladı. (Gözleri doluyor, konuşamıyor.) Rahmetli gömleğini yırttı ve dedi ki: 'Oğlum, Deli Halid Paşa'nın emir subaylığını, tabur komutanlığını yapmış adamım. Birinci Dünya Savaşı'na, İstiklal Harbine katıldım ki, bu memleketi kurtarayım da şu Kitabımı rahat rahat okuyayım diye. Keşke bu harplere girmeseydim de şimdi Kuran'ıma, dinime küfreden Bulgar piçidir deyip kendime teselli verirdim." Alıp götürdüler babamı..."

28.06.1945 tarihli belgede Konya Valiliği Arapça ezan okuyan bir imam hakkında adli takibat başlatıldığını anlatıyor ve müftülüğü aynı hatanın tekrar olmaması için uyarıyor...

Camileri ahır yapmamışlar meğer. Peki ne yapmışlar? Sirkeci Garı'nın hemen üstünde, Özal döneminde yeniden cami yapılan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii yıkılıp Saz Evi yapılmadı mı? Aydın'da tarihî ve mimarî bir şaheser olan Cihanoğlu Camii ot deposu yapılmış, yıldırım düşünce otlarla birlikte cami de yanmamış mıydı? (Cumhuriyet, 5 Şubat 1934). Gaziantep'te Çınarlı Camii yıkılıp yerine kurtuluş anıtı yapılmadı mı? (Cumhuriyet, 8 Ocak 1936). Bursa'da 49 (15 Şubat 1937), Hatay'da 14 (23 Temmuz 1940), Kastamonu'da 15 cami ve mescidin (28 Mayıs 1937) satış ilanları da mı size hiçbir şey anlatmıyor? Bursa'da Alacamescit diye bilinen caminin bir spor kulübüne verildiğini ve içinde güreş yapıldığını da mı bilmiyorsunuz?

Bilmiyorsanız açın 15 Şubat 1937 tarihli o çok güvendiğiniz "Cumhuriyet" gazetesini okuyun. İstanbul Divanyolu'ndaki, Mimar Sinan yapısı Sinan Paşa medresesinin kunduracılara ayda 50 liraya kiraya verildiği halde esere tek çivi çakılmadığını da okuyun (11 Aralık 1937). Sultanahmet'in Asker Alma Dairesi, Üsküdar'ın en muhteşem eseri Atik Valde Camii'nin cephane deposu yapıldığı, Mihrimah Camii ile Aziz Mahmut Hüdai Camii'ne saman doldurulduğu da mı yalan? Adana'da Yeşil Mescid'in ahır yapıldığını hangi yerlisine sorsanız size söyler halbuki.

En komiği de, Vakıflar Müdürlüğü'nün 24 Şubat 1934 tarihli gazetelerde yer alan faaliyet raporunda yazılanlar. Meğer vakıf mallarını satmayı başarı olarak gören bu kurumumuz, elde ettiği gelirle tramvay ve kaplıca hissesi satın almış, yatılı okul yapmış, Ankara Hukuk Fakültesi'ni inşa ettirmiş (dinî kaynaklı bir gelir laik bir kuruma aktarılmış ki, tam bizlik!). Durun, bitmedi henüz. Ankara'nın CHP devrinde en mutena eğlence mekânı olan ve baloların düzenlendiği Ankara Palas da Vakıflar'ın öz parasıyla inşa ettirilmiş meğer. (Ben demiyorum, sizin "Cumhuriyet" gazetesi yazıyor erenler!) Bu arada Ankaraspor kulübüne yüklü bir bağışta bulunmayı ihmal etmemiş Vakıflar yönetimi. Bunun gibi amaç dışı işlere aktardığı para ise gerçekten dudak uçuklatıcı: 4 milyon 364 bin 990 TL.

Sen her biri birer vakıf eseri olan 3,500 parça eseri haraç mezat sat (Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı rakamı esas alıyorum), bunlarla içkinin su gibi aktığı eğlence mekânları yap, spor kulüplerine bağışta bulun, Hukuk Fakültesi yaptır, üstelik o vakıfları sana miras bırakan ecdada da her Allah'ın günü sövmeyi öğret çocuklarına.

İşte o iflah olmaz zihniyetin minik bir muhasebesi... Şimdi merhum Eşref Edib'in kanayan sorularının altını gübreleme zamanıdır:

-Okullardan din derslerini kim kaldırdı? Kur'an cüzlerini evlerden kim toplattı? Ezan ve kamette "Allah" demeyi kim yasakladı? Dinî dernekler kurmayı kim yasakladı? Kur'an okuyan âmaları bile yakalatan kimlerdi? Din ulemasını tahkir edip süründüren kimdi? Alay sancaklarından kelime-i tevhidi kaldıran, alay imamlığını lağveden kimdi?

İsterseniz 'İstanbul Aksaray'da bulunan Kara Mehmed Paşa Camii'nin arsasını CHP'ye satan kimdi?' diye sorarak noktalayalım bu giderek acılaşan bahsi. Allah bir daha o günleri bu millete yaşatmasın! Amin.

Medya Haberleri

Hataylı Minik Yetenek Ahmet Kazar, Haluk Levent ile Aynı Sahneyi Paylaşmak İstiyor
Okan Yalabık’ın Gençlik Hali Görenleri Şaşırttı!
Ankaralı Turgut’tan kötü haber geldi
Akasya Durağı’nın Dilek'i yıllar sonra ortaya çıktı
Mert Demir Konya'yı Duman Edip Gitti