Dileyen 5 Aralık tarihli yazıma bakabilir; bu yazı, o yazımın genişletilmiş tekrarı olacak şimdiden söyleyeyim. Elazığ’da deprem oldu, hepimiz üzüldük, yardım etmek için elimizden geleni yaptık. Bölgede artçı sarsıntılar kesilmiyor ve halk daimi olarak tedirgin. Allah sıkıntılarını gidersin.
Ey kavmim dergimin 5. sayısından beri ben de “Konya’da deprem olabilir” şeklinde uyarıda bulunuyorum. Müneccim miyim? Hayır.
Konya’nın ‘Türkiye Deprem Haritası’nda bembeyaz olduğunu yani en güvenli bölge
olduğunu biliyor muyum? Evet. Peki deli miyim? Çok şükür ki hayır. Deprem olmasını istiyor muyum? Kesinlikle hayır, asla. Allah korusun…
O halde neden bu iddiayı dile getiriyorum? Yaşantımıza bakıyorum da ondan. Şöyle örneklendireyim: Şehir halkımızın faizle iştigal edeni bir hayli var. Hatta “faizsiz olmayacağını” söyleyecek kadar da kudurmuş olanlarımız var. Zina edenlerimiz de ne yazık ki azımsanmayacak ölçüde. Gıda üretiminde daha fazla para kazanmak için kendi milletini zehirleyecek kadar gözü dönmüş, ürettiği gıdaya konulmaması gereken maddeleri koyanlarımız da çokça var. İnsanların ortasında sarmaş dolaş olan, koklaşan erkek kız sayımız da artıyor. Açık ve dar giyinen bayan sayımız da fazlasıyla var. Borcunu ödemeyenlerimizin sayısı akıllara zarar boyutta. Allah’tan korkmayıp kuldan korkanlarımız oldukça fazla…
Namaz kılma oranımız ne yazık ki giderek azalıyor. Zekat vermeyenlerimiz de var. Lüks içinde yaşayan ve yaşamak isteyenlerimiz sayıca çok. Yalan-gıybet-dedikodu üçgenimiz zaten mevcut. Sapık cemaatlerimiz ve mensupları da eksik değil. Trafikte bir başkasının hakkına saygı duyanımız kalmadı neredeyse. Kendi nefsine zulmetmeyenimiz neredeyse yok…
Bir diğerini düşünenimiz neredeyse yok. Birbirine zulmeden sayımız tabir-i caizse boyumuzu aştı. Kandırma, aldatma, hile-hurda ne yazık ki önü alınamaz şekilde artıyor.
Birbirini ezme, başkasının elindekine göz dikme, başkasını aşağılama, küçük düşürme, itibarsızlaştırma, bir başkasının müşterisini çalma gibi ahlaksızlıklar kara bulutlar gibi kaplıyor üstümüzü hızla. Dünyalık, mevki-makam hırsı kalpleri kör etmiş. Din ile olan bağlarımız artık görünmez bir halde. Günahını kabullenmediği için de tövbe edenimiz ne yazık ki pek fazla yok. Bu listeyi istediğimiz kadar uzatmamız da mümkün…
Bütün bunlardan daha vahimi ise ne yazık ki İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMA amelini yapanımız, yok denecek kadar az.
Şimdi de konuyla ilgili ayet, hadis ve sahabe sözlerini sıralayalım: “Yerin zelzelesi iki şeyden olur. Zinanın yaygınlaşmasından ve Zulmün artmasından.” (Hadis)
“Hz. Ayşe rivayet eder ki, Peygamberimiz buyurdu:
-Allah, içinde amelleri, peygamberlerin amelleri gibi olan 18.000 kişinin de bulunduğu bir şehrin bütün insanlarına azap gönderdi.
- Ya Rasulullah! Amelleri böyle olan bir şehrin insanlarına neden azap gönderilir?
- Allah rızası için kimseye kızıp, kötülüğü nehyetmezlerdi” (Kimyayı Saadet)
“Ey Allah’ın Resûlü! İçimizde iyiler de olduğu halde helâk olur muyuz?”
“Kötülük ve günahlar çoğaldığı vakit, evet”
(Buhari, Müslim, Ebû Davud, Tirmizi, İbn Mace)
“İnsanlar, zâlimi görüp elinden tutmazlarsa, Allah'ın, hepsine ulaşacak umumî bir belâ göndermesi yakındır.” (Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mace)
“İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde, seyirci kalır, müdâhale etmezse, Allah'ın hepsini saran umumî bir belâ göndermesi yakındır.” (Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mace)
"Cenâb-ı Hakk azınlığın ameliyle çoğunluğa azab vermez. Ancak çoğunluk, aralarında azınlığın münker (fena) amellerini görürler, fakat müdâhaleye güçleri yettiği hâlde seslerini çıkarmazlar. Onlar böyle davrandıkları için Cenâb-ı Hak azınlığa da çoğunluğa da birlikte azab gönderir. (Muvatta'nın rivayetinde "...fenâlık açıktan açığa işlendiği takdirde hepsi cezayı hak eder." denmektedir.) (Müsned 4, 192)
“Yâ Resûlallah! İçinde iyilerin de bulunduğu bir memleket helak olur mu?"
"Evet, helak olur!" buyurdu.
"Nasıl olur yâ Resûlallah?"
"İsyana, kötülüklere sükût etmeleri ve bu suretle dine ihanet etmeleri sebebiyle!"
(Taberani)
“Ya Resulallah! Geçmiş ümmetlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı.
Toprak altında kaldılar. Bunların arasında salihler de vardı” denildiğinde
“Evet, salihler de birlikte helak oldular. Çünkü Allah’a isyan olunurken susmuşlardı” buyurdu.” (Taberani)
“Zina ve faiz yaygınlaşan toplum, Allah’ın azabını hak etmiş olur.” (Hakim)
“Allah, bir meleğe, bir beldeyi yıkmasını emreder. O melek, bu beldede hiç günah işlemeyen bir zatın da olduğunu bildirince, Cenab-ı Hak, "Belde halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, günah işleyenlere yüzünü ekşitmemiştir" buyurdu.” (Beyheki)
Yeter mi ey kavmim?
Gördüğünüz gibi günahların artması ve iyiliği emredip kötülükten alıkoyma amelinin terkedilmesi, beraberinde umumi azap getiriyor. Deprem de bir umumi azaptır.
Bu hadislere baktığınız zaman ve dönüp şehir halkımızın ekserisinin yaşantısını göz önünde bulundurduğumuzda benim anladığım, şu an deprem konusunda güvenli bölge olarak bilinen Konya’nın altına, oluşacak fay hatlarının yavaş yavaş çizildiğidir ama bunu biz çiziyoruz.
Ha, yapılacak bir şey daha var: Hani şu meşhur hadis inkarcılarımız var ya, onlar gibi hadis inkarcısı oluruz, bu sözlerin hepsi boşa çıkar, rahatlarız. Ama binalarımız tepemize yıkıldığında da depremi inkar edebilir miyiz hadislere yaptığımız gibi; orasını bilmem.
Adamın saçı sakalı ağarmış, sarraf olan bu yaratığa işyerine astığı koca koca “reklam” resimlerindeki kadınların çıplak olduğu, görünmesinin haram olduğunu söyleyince “haklısınız, doğru söylüyorsunuz” diyeceği yerde, faize gidenlerin olduğunu, bilmem kimlerin bilmem ne günahlar işlediğini söylüyor ve o çıplak kadın fotoğraflarını hala işyerinde tutuyor ve bu kazandığı paradan da bereket bekliyor.
Çünkü o ‘çok para’ya iman etmiş, çok paranın da direkt müşteriden geleceğine inanmış. O yaratığın düşünce sisteminde “bereket” kavramına yer kalmamış, kazancı gönderenin “Allah” olduğuna iman kalmamış ki, Allah’a rağmen para kazanabilmenin derdine düşmüş.
Gölcük depreminde aşevi kuyruğunda bekleyen biriyle röportaj yapıyorlardı. Adam şunları söyledi: “Dün, 30-40 işçisi olan bir fabrika sahibiydim, bugün ise yemek için bu aşevinin kuyruğundayım”.
Ey kavmim,
Bile isteye girdiğimiz günahlar altımızı oyuyor.Yan i senin faizin yüzünden başımıza felaket gelecek, senin zevk ve lüks hevesin, israfın yüzünden sıkıntı yaşayacağız. Para yenmez, içilmez. Pek çok kişinin İlahı Rabbi para olmuş maalesef. Para aşkınızı bırakın, Rabbinize dönün.
Yıllar önce bir fabrikamızın işçilerinin, sabah mesai başlangıcına şahit olmuştum.
Tüm işçiler fabrikanın servisi olan otobüsle işyerine geliyor, otobüsten inenler de kart basıyordu. Kartta 08.01 – 08.02 – 08.03 gibi kartın basılsığı an kaydediliyordu. Ama o kartlarda bir şey dikkatimi çekmişti. Birileri hergün o karttaki 01-02-03 gibi dakikaları kırmızı kalemle yuvarlak içerisine almıştı. Bunun nedenini sorduğumda şu cevabı aldım: “Hergün o dakikaları toplarlar, ay sonunda saat bazında neye tekabül ediyorsa hesaplayıp işçinin maaşından düşerler.”
Haydiiii! Buyrun, burdan yakın. Adam zaten senin servisinle geliyor kardeşim, kendi imkanlarıyla gelse de “geç geldin” diye hesaplayıp maaşından düşsen. Adama zaten asgari ücret veriyorsun, bir de senin servisinin getirdiği dakikayı hesaplayıp maaşından düşüyorsun. Şimdi bu zulüm değil de nedir? Üstelik bu zulmü yapanımız güya “İslami” holdinglerimizden biri. Bu holding bunu neden yapıyor? O dakikalar sonunda kestiği paraya da sahip olabilmek için. Kimse bana disiplin misiplin falan demesin, yeter bu kadar sene kendi kendimizi kandırdığımız, uyuttuğumuz, kafamızı kuma gömdüğümüz. Artık kendinize gelin, çok büyük felaketler kapıda. Deprem olur, ekonomik olur, sıhhi olur, savaş kargaşa olur ama bu yaşantı bize felaketten başka bir şey getirmez.
Tek çıkış var.
Para isimli rabbi terkedip, gerçek Rabbe yani Allah’a ve O’nun dinine dönmek. Yaşantımızı menfaatlerimize göre değil İslam dinine göre yönlendirmek. Allah Resulü’nün sözleri yukarıda.
Dileyen hala kişisel menfaatinin peşinden koşar ve o azabı bekler; dileyen de salih ameller peşinde koşar, iyiliği emredip kötülükten alıkoyar ve kurtuluşu umabilir.