Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, 62. hükümeti 29 Ağustos 2014 günü kurmuş; T.B.M.M.’den de 6 Eylül 2014 günü güven oyu almıştı. Davutoğlu; 6 Eylül 2014’den itibaren “resmen” “Başbakan”ımızdı…
Yazılarımı okuyanlar bilir, belki de halâ hatırlamakta olanlar vardır. 8 Eylül 2014 Pazartesi günü, bu köşede , “Konyalılar; Bir evlâdınız Artık Başbakan” başlıklı bir yazı yayımlamıştım. “Güvenoyu”ndan iki gün sonra …Ve .”Hemşehri Hakkı” diye bir kadim haktan bahsetmiştim…
İşte o yazının bir kısmı, hatırlamakta fayda var sanıyorum..
DAVUTOĞLU’NUN EVLADI OLDUĞU TOPRAK
Konya, “Kadim bir medeniyet”in mübarek toprağı. Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya hicret için isim verilen “üç belde”den biri; “Belde-i Muhayyere”…
Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu’nu kuran Oğuz Boyları’ndan Kınık’ların, Kayı’ların, Bayat’ların, Avşar’ların kökü kökeni…
Aşiret Beyi Osman Gazi’ye, Konya Selçuklu Sarayı’ndan, “Uç Beyliği” için “Destur” verilen bir “Başkent”… 3. Alaaddin Keykubad’ın Kayı Boyu Beyi Osman Bey’e gönderdiği “Beylik Fermanı ve “Beylik Öğütleri” hala Konya’da Koyunoğlu Müzesi arşivinde…
Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermanı ile “Türkçe’nin Başkenti”…
“Riyazad ve itikad rehberi” Mevlana Celaleddin’i, Yunus Emre’yi; 13. Yüzyılın Anadolu’da “İlk Türkçe”cileri Ahmed Fakih’i, Şeyyad Hamza’yı, Sultan Veled’i yetiştiren toprak…
“Evlad-ı Fatihan”ın ana gövdesi; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in “Ata Toprağı”; Akşehir’de “Batı Cephesi Karargâhı” ile “Kurtuluş Savaşı”nın sırtını dayadığı şehir…
“Başvekil” kelimesi daha derinlikli anlama sahip gibi geliyor. Milletvekilliğine çok eskilerde “Saylav” falan dedik, ama tutmadı; verilen görevi “vekillik” olduğu tespit edildi. Bunun için Ahmet Davutoğlu’na “Başvekilimiz” dedim.
Tekrar ediyorum siz nasıl münasip görüyorsanız öyle deyin.
“Başvekilimiz” Ahmet Davutoğlu’nun ata toprağı Taşkent’e, kültürüne ailesine gelince…
Adından da belli, “Taşkent”, “Taştan Şehir” demek… Kadim Konyalılar Taşkent, Hadim, Bozkır için “Taşı ağır/Taşağır Memleket” derlerdi, oraları tarif ederken.
Oralarda hayat şartları imkânsıza yakın, sert ve çetindi. “Nasip aramak” için sürekli başka yörelere göçmek zorunda kaldılar.
Taşkent, halkbilim açılarından incelendiği zaman, bin yıldır Oğuz Boyları’nın kültürünü sürdüren bir bölge. Yaşam tarzı, manevi birikimi, kelimeleri, türküleri, atasözleri, efsaneleri, inanışları Oğuzlar’ın Yörük/ Türkmen Kültüründen…
Duymuşsunuzdur, ya da okumuşsunuzdur: -Başvekilmiz Ahmet Davutoğlu da Taşkent doğumlu; dört yaşına kadar çocukluğunu da Taşkent’te geçirmiş…
Bizim, “Anadan atadan gelme kadim kültürümüz”e göre; insanın üstünde hak sahibi “aidiyetler” vardır. Akrabalık, hısımlık; “hemşehrilik”; askerlik babında “tertip”lik; “asker arkadaşlığı”; “Baba dostu”; “Hacı rafıklığı”; “Kan kardeşliği”; “Ahret Kardeşliği”; “Öğürlük”, “Yarenlik”.
Hepsi gerçekten ve ayrı ayrı önemlidir; ama “Hemşehrilik” en önlerde gelir. Hele, “Gurbette” hemşehrilik nedir, yaşayan bilir.
Başbakanımız Ahmet Davutoğlu hemşehrimizdir. Onun bizim üstümüzde, bizim onun üstünde “Hemşehrilik hakkı” vardır. Eminim, Ahmet Davutoğlu için de bu böyledir.
Buna göre AKP’li, CHP’li, MHP’li SP’li, HDP’li olsak da durum aynıdır. O bizim hemşehrimizdir.
Eğer, hemşehrilik bir şey ifade etmeyenlerimiz varsa; Ahmet Davutoğlu Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıdır; dolayısıyla da herkesin, şüphesiz, “Başbakanı”dır.
“Bütün bunlar böyle” diye, herkes onun partisinden mi olmalı; herkes eleştiriden vazgeçmeli mi? Kimse hakkını aramasın kimse hakkını istemesin mi? Tam aksine herkes fikrini söylemeli, diyeceğini demeli; hakkını istemeli, beğenmediği durumu eleştirmeli… Ama ne olması gerektiğini de yani teklifini de ortaya koymalı; hakaretten, aşağılamadan, iftiradan uzak durarak.
Konya Valimiz Muammer Erol göreve yeni geldiği anlarda, bir toplantıda; “-herkes diyeceğini demeli, eleştirisini yapmalı; ama teklifini de açık açık söylemeli” demişti. Çok beğenmiştim; “Arkalaydı, suçlamalara, dedikodulara, karamalara lüzum yok” diyordu.
Kendi kendine; “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar olması” hariç, taraf tutmamaya kasem eylemiş bir yazar olarak, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da böyle bir açıklıktan yana olduğuna inanıyorum… Davutoğlu, şahsen beni bilmez ama ben Davutoğlu babında çok analizler yaptım; yanıldığımı da sanmıyorum.
SÖZÜ BAĞLARKEN BİR KEZ DAHA ÖZETLEME YAPALIM:
“Konyalıların bir evladı” Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yanında Konya’nın özel bir yeri var. Bunu söylemekle kalmadı, davranışları ile pek çok kere gösterdi. Tekrarlara gerek yok; biz de eminiz zaten…
Ahmet Davutoğlu; iyi yetişmiş, dünyaca saygın, yoğun analizleri sentezler yapabilen bir bilim adamı… Bilim adamlığını, bilim adamlığı kariyerini uzun uzun, burada anlatmaya gerek görmedim. İnternette sizi aydınlatacak sayısız veri var. Ben, “Bizden Davutoğlu” üstüne ışık tuttum…
Siyasi kabullerimizin yanında, onun bir “hemşehrimiz” olduğunu unutmamalıyız. “Konya’nın hayrına” olan işlerde hep desteklemeliyiz. Bu destek Davutoğlu’na ayrı bir enerji verecektir.
Biliyorsunuz… Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir “Konyalı.” Konyalılığı ile her zaman gurur duydu. Babalığı olarak Abditolu Köyü’nden Hüseyin Ağa’yı; analığı olarak Hüseyin Ağa’nın eşi Akife Hanım; manevi evladı olarak Konyalı çavuşunun kızı Rukiye’yi seçti.
Rahmetli Sadi Irmak da bir “Konyalı Başbakan oldu ama güvenoyu alamadı. Rahmetli Necmettin Erbakan da Konya’yı çok severdi; başbakanımız oldu. Ama Ahmet Davutoğlu, “Bizim Evladımız” olarak “güvenoyu” alarak seçilen “ilk” Başbakanımız.
Kararda, harekette yardımlaşırsak, birbirimize arka çıkarsak, önce tümden Türkiye, sonra onun “Birinci Şehri” Konya olarak maddi manevi büyük kazanımlarımız olabilir.
“Evlâdımıza başarılar dilerim. Onu da, bizi de Allah utandırmasın.
VE, BİR TEMENNİNİN, “TEKLİ”İN GERÇEKLEŞMESİ
“-KENDİ PAYIMA”, SÖYLEMESİ AYIP; AMA İCAP ETMEKTEDİR, SANIRIM…
Yukarıdaki yazının ilk bölümünde bir “Konya Evlâdı” Başbakan’ın “Güvenoyu” almasından iki gün sonra yazılmıştır. İkinci bölümde sunulan küpür/gazete kesiğiyse 1 Kasım seçimlerinin ertesinde çıkan basından alınmıştır… “Bal tepsisi ortaya gelince, sinek bağdattan gelirmiş” demişler ya atalarımız. Şimdi yalaka da, yandaş da çoğalmıştır, artık…
Bana da bunları diyenler olabilir… “Kar kadar beyaz olsan da iftiradan kurtulamazsın”.. Ama ; Seyit elli beş yıllık şahsi yazarlık tarihinde hiç “Çakal duldasına girmedi, yerse yesin arslan beni” dedi. Namerdin değil, merdin bile ekmeğini yemedi.
Mevlana Celaleddin demiş ki ; “ Bizi bilen bilir; bilmeyen de kendisi gibi bilir”…