Konya’nın “Ağabey” ve “Ağıbeyileri

yazar-3

Şehr-i Konya’nın “Ağabey” ve “Ağıbeyi”leri…

 

“Ağabey” veya “Ağıbeyi”… Yaslanacak birileri ya da zehir verenler... Kendi dünyamda ciddi bir istişare yaptıktan sonra bu iki kelimeyi yazı başlığı yapmaya karar verdim. Benim öğrendiğim gazetecilik mesleğinde başlığı bulduktan sonra, “bedel” ödeme uğruna “ricat” yapılmaz… “Diz üstü yaşamaktansa, ayakta ölmeyi yeğ tutmak”, ilkeli, karakterli insanların edindiği ortak şiardır. Bu; rızkın insandan geldiğine inanmak için “yalakalık” sınırı tanımayan bir “kelp” veya “enik” gibi yaşamayı reddeden ve duruşuyla şerefli bir hayatı tercih eden insanların yaşama biçimidir. Bu felsefeyi uygulamanın getirdiği kaçınılmaz sıkıntılar, “ağıbeyleri”nden kaynaklanan “beklenen son” dediğimiz olaylar noktasından korumamız gereken o derin tevekkül…

“Şehr-i Konya”da, görüntüsünü, itibarını gerçek değerlerin önünde tutan bildik ruh kemirgenlerine bunu aşılamak, bırakın aşılamayı açıklamak bile oldukça güç bir işken, aşılanmaya verecekleri tepkiyi tahmin etmek hiçte zor değil. Engelli bedenimizin boyu 1.67 cm, ağırlığı 65 kilogram. Elhamdülillah “hırsız” değiliz. Ama, “ağabey”leri “ağıbeyleri”nden ayırma adına, olanaklarımız çerçevesinde “Şehr-i Konya” kamuoyunu bilgilendirme uğruna “huysuz”luğu şeref kürsüsü kabul ederiz. Tam bu noktada aklıma William Davis’in itibar ve karakter çözümlemesi geliyor.

İtibarı, içinde yaşadığın ortam; karakteri inandığın doğrularlar belirler…

İtibar, sandığın şeydir; karakter, olduğun şey…

İtibar, fotoğraftır, karakter ise yüz…

İtibar, dışardan gelir; karakter içeriden…

İtibar, bir topluma girdiğinde sahip olduğundur…

Karakter, giderken elinde olandır…

İtibarın, bir anda olur; karakterin ömür boyunca…

İtibar, mantar gibi büyür, karakter sonsuza kadar sürer…

İtibar, zengin veya fakir yapar; karakter ise mutlu veya mutsuz…

İtibar, insanların mezar taşına kazıdıklarıdır…

Karakter, meleklerin Allah(c.c.) huzurunda söyledikleri…

 

İnsanın bazen sesini duyurabilmesi için susması gerekir. Bu coğrafyada yaşayan tüm “ağabey”ler, “ağıbeyleri”ni iyi bilir. Bize sağlanan bu Memleket köşesinde “Şehr-i Konya”nın ve toplumun sorunlarını irdelemeye çalışıyoruz. Yazılarımızda muhatap seçtiğimiz birey veya kurumlarla kişisel husumetimiz yok. Ama, şimdilerde sağlık sorunları yüzünden pasif kaldığım mesleğimde çıraklıktan bugünkü aşamama kadar çok “ağıbeyi” gördüm. Kendilerini “ağabey” kılığına sokan bu tiplere “Şehr-i Konya”nın bir çok köşesinde rastlarsınız. Haksızlıklar karşısında susarsanız, sorun yok. Ya susmazsanız? İşte o zaman adınız “huysuz”a çıkarılır. Ya da ekonomik sorunlar veya canınızın bir parçası kabul ettiğiniz dostlarınızın, kendinize aile büyüğü kabul ettiğiniz gerçek “ağabeylerin” ufkunu daraltmamak, geleceklerini karartmamak, projelerine engel olmamak uğruna susarsınız.

Heyy, siz “ağıbeyleri” şunu beyninizin bir bölümüne kazıyın… Biz,  “Şehr-i Konya”da beraber yaşıyoruz. Beraber yaşamanın sorumluluklarını taşıyoruz. Unutulmasın ki, can sıkmanın sırrı, her şeyi anlatmaktır. Şimdilik bir şey anlatmıyoruz. Ama, eğer “gemileri yakar,” anlatmaya başlarsak “ağıbeyleri”ni, (girdiği ortamı zehirleyenleri) ve onların “akılbeyleri”ni de siler geçeriz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.