Cahit Sıtkı Tarancı’nın tahta oyuncaklar yapan ve tüm oyuncaklarını çocuklara dağıtan Affan Dede’yi hatırlatarak;
Affan Dede’ye para saydım
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Diyebileceğimiz bir çocukluk özlemini pek çoğumuz dönem dönem yaşarız sanırım.
Çocuklar bizim zamanımızdaki çocuklar değil, bizler de bizim zamanımızdaki büyüklerimiz gibi değiliz artık. Yaşam tarzımız da o zamanın yaşam tarzından çok çok farklı. Bizler şanslı bir kuşaktık. Doya doya oynadık, koştuk, düştük, yaralandık, oyuna dahil olabilmek için ağladık. Ne büyük bir ayrıcalıkmış meğer çocukluğunu çocuk gibi yaşayabilmek… Nerede kaldı sahi o oyunlar, oyun arkadaşları ve oyun oynanabilecek tarlalar, bahçeler, sokaklar…
Çocuk oyunda kendini bulur, birçok öğreti gizlidir oyunlarda. Fiziksel, zihinsel, dil, motor, sosyal-duygusal gelişimini oyunlar sayesinde tamamlar, oynadıkça becerileri artar, yetenekleri gelişir çocuğun.
Birçoğumuz için çocukluğumuzdaki oyunlar, hayatımızın silinmez izleridir. Çocukluğumuzun oyunları, manileri, tekerlemeleri, eşittir o günümüzün heyecanları, mutlulukları, enerjisi…
Beştaş için yuvarlak, düzgün taş bulma gayretlerimiz, eli büyük olanın mı yoksa elini en hızlı kullananın mı taşları düşürmeden toplayabildiği tartışmalarını hummalı bir şekilde yaptığımız günler…
Hele o rengârenk bilyeler yok mu? Kız çocuğusunuz ya, erkek kardeşiniz sadece karşıdan bakmanıza izin verir, erkek oyuncağı olan o ışıl ışıl parlayan, şıkır şıkır ses çıkararak “beni al” diyen şeylere dokunmanız yasaktır.
Babamın gazoz kapağı ile futbol oynayabilmemiz için çivili tahtayı yaptığı günü hiç unutamam. O derecedeki bir sevinci daha kaç kez yaşamışımdır acaba şu âna kadar…
Hımbıl oyunumuzdaki eksik kişi sayımızı tamamlamak için anneme yalvarıp yakarmalarımız daha dün gibi aklımda…
Topacı çok güzel çevirebilen kardeşimi hayranlıkla seyreden mahalle çocuklarının nasıl da hırslandıklarını, el ve bileklerini şekilden şekle sokma gayretlerini…
Kırık tuğla parçaları ile yedi kiremit oynamak; demiryolu raylarına koyulan gazoz kapaklarını yassıltarak oyun malzemesi yapma gayretlerimizi…
Ne de güzel bir çalışma olmuş Ali Işık’ın “Konya’nın Kırk Çocuk Oyunu” adlı eseri. Hem hüzünlendirdi beni hem de çok mutlu etti, o günleri hatırlatarak. Demek ki bazı şeyler karmakarışık duygular da hissettirebiliyormuş size. O günlerde dilimizden düşürmediğimiz şimdilerdeyse çoktan unuttuğumuz tekerlemeleri yeniden hatırlamak, bu kitap sayesinde okumak…
Unutulmaya yüz tutmuş çocuk oyunlarını yeni nesillere aktarmak, geleneksel çocuk oyunlarımızı yaşatmak adına, özellikle de bizim kuşaktan kimselere yukarıdaki hisleri yaşatmanız sebebiyle çok teşekkürler Ali Işık…
Selametle, ihsanla kalınız.
Kitap ve Yazar Hakkında Bilgiler
Yayın Yeri veTarihi: Konya, 2015
Yayınevi: Kültür A.Ş.
Baskı Sayısı: 1.Baskı
Sayfa Sayısı: 99
Temin Adresi: Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü
Yazar Hakkında
Ali Işık:
1954 Başkuyu doğumlu. S.Ü. Eğitim Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı mezunu. Konya kültürü ve folkloru üzerine araştırmalarıyla edebi ürünlerini çeşitli gazete ve dergilerde, adı yanında “Edip Yörükoğlu” müstearıyla yayımladı.Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi ve Konya Fikir, Sanat ve Kültür Adamları Birliği Derneği üyesidir.