Türkçede “höyük” ve “yüğ” olarak söz edilen yerleşme yerleri, zaman içinde yıkıla yapıla sürdürülen, çoğunlukla kerpiç mimari kalıntılarının üst üste yığılması ile oluşmuştur. Bu mimari enkaz içinde geçmişe ait yaşam kalıntıları mevcuttur.
Höyük kimi zaman yerleşimden kaynaklanmayan, “tümülüs” denilen mezar ve dini yapılarla karıştırılmaktadır. Anadolu’nun çoğunlukla Orta ve Batı Anadolu’da görülen Frig, Lidya ve Helen Dönemi Tümülüsleri ile karıştırılır. Çok seyrek olmakla birlikte Doğu Anadolu’da görülen bu yapılar; ölen kişileri anıtsal mezarlarla onurlandırmak ya da cesedi ve mezar sunularını yağmacılardan korumak için yapılmıştır.
Kurgan ise Orta Asya, Kırım ve Kafkasya gibi Türklerin yaşadığı coğrafyada bu tür yapılara verilen isimdir.
Bir diğer karıştırma da Moğolların “ovo” ve Tuva, Hakas, Altay ve Kazak Türklerinin “obo” ya da “oba” kelimesidir. Bu topluluklarda bu kelimeler de Göktanrıcılık ya da yerel Şamanizm inancı içinde doğayı kutsamak için yapılan yığma taş tepelerdir.
Bu açıklamalarla başlayan Konya’nın Kırk Höyüğü Prof. Dr. Hasan Bahar tarafından ele alınmış oldukça kapsamlı bir eser.
Eserin sunuş bölümünde Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek görüşlerini; “Bilimsel araştırmalar göstermektedir ki şehrimizin bulunduğu coğrafi bölgede on beş bin yıl öncesine ait yaşantı izlerine rastlanmaktadır. Buradaki arkeoloji çalışmalarının önemi yalnızca şehri yahut Anadolu’yu değil, bütün bir uygarlık tarihini derinden etkiliyor. Bilgi zenginliği açısından dünya arkeoloji kamuoyunda şöhret kazanan Çatalhöyük başta olmak üzere, ilimiz sınırlarındaki daha pek çok höyükteki maddi kültür buluntuları müthiş bir hayat tecrübesinin günümüze yansımasıdır ve oldukça heyecan vericidir.
Kırklar serisinde neşredilen bu kitabın Konya’mızın arkeolojik, antropolojik zenginliğini göstermek noktasında önemli bir boşluğu doldurduğuna inanıyorum. Aynı zamanda insanlığın medeniyet yolculuğundaki aşamaları, gündelik hayatın kadim izlerini, geçmişteki kozmopolit, çok kültürlü toplum yapılarını, şehirleri, mimariyi, hülasa pek çok merak edilen ayrıntıyı yaşadığımız bölgeyi esas alarak gösteriyor.” Şeklinde ifade ediyor.
Kitabın önsözündeki Hasan Bahar’a ait sözler de oldukça dikkat çekici. “Yanmış bir buğday tanesinin orada bulunması birçok meydan savaşlarından daha önemlidir.
Bir ocak başındaki yanmış kemik parçası avlanmış mı ya da evcilleştirilmiş bir hayvana ait olup olmadığı da öyle. Bir taş aletin ne tür hayvanlar avladığını üzerindeki mikroskobik tahlillerle incelemek ya da ölmüş bir bebeğin DNA’lardan hangi hastalıktan öldüğünü anlamaya çalışmak da öyle.
Bir çömlek hamurundaki katkı saman, kum, çakıl, mika vs. günümüzdeki bir teflon tavanın ham maddesini anlamaktan daha önemlidir ki zira buraya geçmişin tecrübesi ile ulaşılmıştır.
Bilim insanının amacı insanın geçmişten günümüze hangi hayat şartlarını yaşamış; avcılık ve toplayıcılıktan, üretime ve teknolojik gelişmelere hangi adımları atmış ve bu adımların insan hayatında olumlu ve olumsuz ne gibi etkileri olmuştur. Çevresi ile insan arasındaki alış veriştir.”
Eser Giriş, Neolitik( Yenitaş) Çağı Höyükleri, Kalkolitik( Bakır Taş) Çağ Höyükleri, İlk Tunç Çağı Höyükleri, M.Ö. II. Bin Yıl Höyükleri, Demirçağı Höyükleri, Sonuç ve Kaynakça bölümlerinden oluşuyor.
Konya ve çevresindeki her biri birer hazine kıymetinde olan ve çok eski dönemlerdeki bilgileri günümüze ulaştıran höyükleri büyük bir çaba ile araştırıp, kaleme alan, fotoğraflarıyla biz okuyucularına kazandıran Hasan Bahar’ı bu değerli çalışmasından dolayı tebrik ediyor, eserin okuyucularına ulaşmasını sağlayan Konya Büyükşehir Belediyesi ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Selametle, ihsanla kalınız.