KONYA’NIN KIRK TEKKESİ

Serpil Yalçınkaya

Tarikatlar, Hz. Peygamberimiz zamanında yoktu. Mezhepler gibi daha sonra ortaya çıktı ve belli adlarla örgütlenerek yaygınlaştı. İslam Devleti’nin fetihler yoluyla sınırlarını genişletmesi ile Müslüman Araplar zengin oldular. Bu durum, dini yaşamlarına etki etti. Züht ve takvayı bırakanların sayısı gün geçtikçe arttı. Eski samimi ortama dönmek için bazı kimseler tasavvuf yoluna girmeyi tercih ettiler. Bu, başlangıçta kişisel ve doğal bir tepki idi. Zamanla bu anlayış yaygınlaştı. Ünlü mutasavvıfların çevrelerinde toplananlar büyük kalabalıklar oluşturdular. Tasavvuf alanında verilen eserlerde yer alan kurallar sayesinde bu yol, kendine özgü bir disiplin haline geldi.

                Türkler IX. Yüzyılda Müslüman olmaya başlayınca tasavvuf hareketleri ilgilerini çekti ve kısa sürede Türkistan ve Horasan’da tarikatlar yayıldı. Moğol istilası ile XIII. Yüzyıl başlarında birçok mutasavvıf daha emin buldukları Anadolu’yagöç etti. Türkiye Selçuklu Devleti, şeyh ve dervişlere rahat bir ortamda hizmet vermeleri için şehir, kasaba, köy hatta ıssız yerlere Hankâh, tekke ve zaviyeler yaptı. Başkent Konya’nın surları dışında yapılanlarla kısa sürede adeta bir tekkeler şehri oldu. Bu konudaki yapılanmaya az da olsa Karamanoğulları Konya’sında devam edildi. XV. Yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti Konya’yı sınırları içine almasından sonra kent merkezinde tekke, zaviye ve türbelerin 30 Kasım 1925’te kapatılmasına kadar değişik zamanlarda çok sayıda tekke ve zaviye inşa edilmiştir.

                Konya’nın Kırk Tekkesi adlı eserde Türkiye Selçukluları, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilen ve şu anda çoğunluğu ayakta bulunmayan kırk tekkeye yer verilmiş.

Eserin sunuş bölümünde Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir AkyürekBugün Konya’da birçok semt ve mahallenin isminin asırlar ötesi ile bir irtibatı vardır. Hiç de tesadüfü olmayan, ya bir tekkeden ya da o tekke içerisindeki ariften ismini alan bu yerler, yüzyıllar ötesinden bir şeyleri hâlâ bize söylemektedir.” Derken,  önsözde Yusuf KüçükdağGünümüzde Selçuklu, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilen tekke ve zaviyelerin çok azı ayaktadır. Bunların bir kısmının da ya sadece türbesi ya mescidi veya mektebi mevcuttur. Bu çalışmada varlığını devam ettirenlerle en azından bir bölümü ayakta olanlar ele alınmış, az da olsa yeri bile bilinmeyen ancak önemli sayılabilecek tekkelere de yer verilmiştir.” Bilgisini okuyucusuna vermektedir.

                Eser, Tasavvuf Yapıları, Konya’daki Tasavvuf Yapılarında Eğitim Öğretim, Meslek Tekkeleri, Aşevleri Bulunan Tekkeler, Tekkelerin Mimarisi,  Tekkelerin Diğer İşlevleri ve Konya’nın Kırk Tekkesi bölümlerinden oluşuyor.

                Tasavvuf yapılarından kısaca bahsedecek olursak;

Hankâh: Tasavvuf ehlinin zikir yapmak için bir araya geldikleri, kısa bir süreliğine ikamet ettikleri veya inzivaya çekildikleri yere verilen ad.

                Dergâh: Farsça kökenli bir kelime olup kapı manasına gelmektedir. Osmanlı döneminde değişik anlamlarda kullanılan dergah ya da dergeh, tasavvufta şeyhlerle dervişlerin oturduğu tekke, âsitane yerine kullanılırdı.

                Âsitane: Bir tarikatın kurucu şeyhinin içinde kabri de bulunan tam teşekküllü merkezi tekkesine denir. Âsitane, hangi tarikata aitse onun kurucu şeyhinin türbesi burada olurdu. Bunun için âsitanelere “pir-evi, makam-ı pir, huzur-u pir, âsitane-i pir” de denirdi.

                Tekke: Osmanlı Türkçesinde aslı “ tekye” olan kelime, günümüzde tekke şeklinde yazılıp okunmaktadır.

                Tekkeler, herhangi bir tarikata mensup dervişlerin sürekli olarak oturdukları,  şeyhleri başkanlığında topluca zikir ve ayin icra ettikleri yerlerdir.

                Zaviye: Tekkenin küçüğüdür. Bunlar, şehir, kasaba ve köylerin dışında veya ticari yönden önemsiz yollar üzerinde hayırseverler tarafından kurulur; tahsis edilen vakıfların gelirleriyle gelip geçen yolcuların yeme ve barınma ihtiyaçları ücretsiz karşılanırdı.

                Selçuklular döneminde başkent olan Konya’nın dış sur kapılarının önünde birer tekke inşa edilmiştir ki bunlar; At Pazarı kapısında Mevlana Dergâhı, Aksaray kapısında AhiEvran Tekkesi, Hulkabeguş kapısında Kalenderhane, Antalya kapısında Hoca Fakıh Zaviyesi, Çeşme kapısında  Şeyh Sadreddin-i Konevi Zaviyesi, yeni kapıda ise Pir Ebi Sultan Zaviyesidir.

                Sur kapılarının dışındaki tekkelerin iki işlevi vardı. Birincisi; taşradan şehir merkezine girecek olanları eğitmekti. O zamanlar şehirli olmayanlara kent içine girdiklerinde nasıl davranacaklarına dair bilgi ve eğitim tekkelerde verilirdi. Bunun için köylü ve konargöçer misafirler kale kapılarının dışındaki tekkelerde bir gece misafir edilir, parasız yer ve içerlerdi.

                İkincisi; kapıların güvenliğine tekkeler katkı sağlarlardı. Şehri basmak isteyen eşkıya takımı tekkede oturan şeyhi evliya kabul eder, kendilerine zarar vereceğinden çekinir, ondan saygıyla karışık korkarlardı. Bunun için tekkeyi aşıp kalenin kapısını zorlama cesaretini gösteremezlerdi.

                Konya’nın Kırkları Serisi’nin ilk kitabı olan Konya’nın Kırk Tekkesi’nde şehrimizi tasavvuf ve medeniyet merkezi haline getiren arifler ve onlardan geriye kalan tekkeleri hakkında yeterli bilgiye ulaşabileceğinizi düşünüyor, başta Yusuf Küçükdağ ve Konya Büyükşehir Belediyesi olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

                Selametle, ihsanla kalınız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.