Konya'nın unutulan değeri: Musa Kazım Efendi

Halen Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Azimli, Konya'nın manevi mimarlarından ve kendisinin de dedesinin babası olan Musa Kazım Efendi'yi Memleket'e anlattı.

Yıllarca Şam başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde ilim tahsil eden Musa Kazım Efendi, annesi tarafından "sütümü sana helal etmem" diyerek Konya'ya çağrılmış. "Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi'ne 500 kadar eserini teslim ettim ve kendi adına kütüphane kurulacak" diyen Prof. Dr. Mehmet Azimli, Musa Kazım Efendi'ye 'vefa' gösterilmesini isteyerek "Ben sadece Musa Kazım Efendi'nin isminin bir parka veya kütüphaneye verilmesini isterdim" ifadesini kullandı.

-Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

1968 yılında Sille’de doğdum. İlkokulu Sille’de okudum. Daha sonra Konya İmam Hatip Lisesi'nde okudum. 1986 yılında liseyi bitirdim. Aynı yıl ilahiyatı kazandım ve 1991 yılında Konya İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldum. Mezun olur olmaz Ordu Ulubey İmam Hatip Lisesi’ne öğretmen olarak atandım. Daha sonra Konya Karapınar İmam Hatip Lisesi'nde görevlendirildim. Bu arada dışarıdan yüksek lisans ve doktorama devam ettim. 1998 yılında Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi araştırma görevlisi olarak girdim. Yaklaşık 15 yıl görev yaptım 2000 yılında yardımcı doçent, 2005 yılında doçent oldum.

2010 yılında profesör olmam gerekirken paralel baskısıyla kadrom verilmedi. Bunun üzerine ayrılmak istedim fakat buna da izin verilmedi. 2013 yılında adeta kaçarak Hitit Üniversitesi'ne geldim. Halen Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanı olarak görevime devam etmekteyim.

- Sille’den ve Musa Kazım Efendiden bahseder misiniz?

Musa Kazım Efendi benim dedemin babası olur. Sille Medresesi'nin son müderrisidir. Sille Medresesi o dönemin Konya’sı için önemli bir medresedir. Musa Kazım Efendi'nin son notları bana kaldı. O notlardan yola çıkarak ‘ Son Müderris’ kitabını yazdım. Hayatını ve Sille’ye katkılarını yazdım. Medresenin de baş müderrisi yani rektörü olarak görev yapıyor. Çok önemli birisidir. Sille medresesi yatılı olan bir okul. Musa Kazım Efendi buraya bir ivme katmış ve medresenin kapatılmasına kadar görev yapmıştır. Hayatı tamamen gurbetlerde geçmiş. Çocukluğunda Konya’da, Manisa’da, Bursa’da, İstanbul’da ve en son Şam’da eğitim görmüş. Sürekli eğitim peşinde koşmuş ve hatta ailesine izini kaybederek eğitim hayatını sürdürmüş. Daha sonra Şam’da ailesi tarafından bulunmuş ve gelmesi için zorlanılmış. Daha Mısır ve Arabistan’a gitmeyi düşünüyormuş. Annesi tarafından ‘sütümü helal etmem’ diye çağırılmış. Bunun hikâyesi Musa Kazım Efendi'nin izini İstanbul’da kaybetmişler. Peşine düşüyorlar her yere mektup yazıyorlar ve bulamıyorlar. Bu arada Musa Efendi İstanbul’dan ayrılmış, Konya’ya uğramadan Şam’a geçmiş. Şam’da o kadar yükselmiş ki Şam’daki Emevi Camii kürsüsünde konuşmalar yapmaya başlamış. Emevi Cami kürsüsü İslam dünyasının en önemli kürsülerindendir. Yani orada İbn-i Teymiye, Gazali hep o kürsülerde konuşmuşlardır. Derken Sille’den bir tüccar orada Cuma namazı kılarken fark etmiş.  Emin olmak için namazdan sonra hocanın arkasından yaklaşmış ‘Musa’ demiş. Dönünce demiş ki ‘Musa seni yakaladım demek buradaydın’ demiş. Tüccara yalvarmış ‘lütfen anneme söyleme ben burada eğitim yapacağım. Buradan Mısır’a gideceğim’ demiş. Tüccar 'söylemem' demiş ama Sille’ye gelince annesine söylemiş. Annesi bunun ardından uzun bir mektup yazmış, o mektup şu an elimizde

 

- Neler yazmış mektuba?

Bir sürü selamdan sonra ‘Oğlum her tarafa mektuplar gönderdik. Çoraplar gönderdik. Nerdesin? Her taraftan kitapların geliyor. Her yere kitaplarını bırakmışsın. Seni arıyoruz, Neden mektup yazmıyorsun? Eğer artık gelmezsen sütüm haram olsun. Geleceksin, hacılarla beraber döneceksin’ diye yazıyor. Orada hocalarına sormuş Hocaları da takdir senindir demişler. Düşünmüş taşınmış Şam’dan yürüyerek 8 ay sonra gelmiş. Tabi yolda gelirken eğitim yaparak ve para kazanarak gelmiş. Osmanlı’nın son döneminde Sille’nin âlimi olarak gelmiş. Bundan sonra Sille Medresesi’nin baş müderrisi olmuş. Medreseye bir disiplin ve ciddiyet getirmiş. Medrese 1924 yılında kapatılana kadar görev yapmış. 1937 de vefat edene kadar da kitapları eve getirmiş ve bu kitaplar bize kaldı. Bu eserleri biz yazma eserler kütüphanesine verdik. Dedem bu kitapların hepsinin üzerine vakıf yazdırmış. Bunlar dedeme, oradan da babama geçti. Babamda bunları çok iyi korudu ve bana kaldı. Bende bunları tek tek okudum, elden geçirdim. Bunları milletin malı olduğu için Yazma Eserler Kütüphanesi’ne teslim ettim. 100 kadar yazma 500 kadar da matbu kitap vardı. Hatta bunların içinden 500 yıllık bir matematik kitabi çıktı. Bu olay basına yansıdığı için Hollanda’dan bir matematik profesörü kitabi istedi. Bunun gibi bazı olaylarla da karşılaştık. Dedemin hayatından çıkanlarla ilgili kitap yazdım. İlim uğrunda çok ilginç bir hayat hikâyesi var.

-Musa Kazım Efendi Sille’de nasıl bir iz bırakmış?

Biz çocukken Sille sokaklarında oynardık. Bu, 'Musa Efendi'nin torunlarından' diye beni severlerdi. Herkesin saygı duyduğu bir âlimdi. Bütün halkı eğitmiş ve büyük tesirler bırakmış. Musa Kazım Efendi deyince herkes kendine çeki düzen verir. Yaşlılara sorardım, herkes onu takvasıyla, ilmiyle, dürüstlüğüyle bahsederlerdi. Konya’daki ulemalar çok defa dedeme danışırmış. Vefatında Hacı Veyiszade Efendi'nin babası olmak üzere Konya Kapu Cami İmamı Haydar Efendi birçok defa dedeme bazı konuları danışmaya gelmiş ve cenaze namazına katılmışlar. Fakat memlekete hizmet açısından Sille’de kalmış. Bu şekilde büyük bir iz bırakmış. Bu anlamda ben de onun hayatını kitaba aldım.

-Musa Kazım Efendi'nin medresesinden kalıntılar var mı?

Medresenin bir duvarı var. Bacada kitaplık duruyor. Hemen Sille’ye girince sağ tarafta duruyor. Bir de medresenin müderris lojmanı duruyor. Çatılar falan değişmiş olabilir ama duvarlar orijinal olarak duruyor.

-Kitaplarında en çok neler ön plana çıkmış?

Osmanlı’nın klasik medrese kitapları vardır. Bunlar fıkıh kitapları ağırlıklıdır. Bunun dışında tefsir ve hadis kitaplarıdır.  Bunların içinde matbu ve el yazması kitaplar vardı. El yazmaları kütüphaneye teslim ettik. Yazma Eserler Kütüphanesinde dedeme ait bölüm açacaklar.

-Eserlerinin içinde Sille tarihini anlatan çalışmalar var mı?

O kitaplar içinde yok. Benim yazdığım kitabın içinde Sille tarihine katkı yapan, medresenin kuruluşu ve bitişine kadar olan bölümü anlattım. Medresenin ilk resmi kuruluşu 1840’larda başlıyor. Medreseyi de Musa Kazım Efendi'nin babası kuruyor. Bizim sülalemiz hep okumuş olarak devam etmiş, halkı eğiterek devam etmiş. Medresenin tapusu da yakına kadar bizim elimizdeydi. Çünkü medrese başka birinin eline geçmesin diye bize vermişler. Daha sonra kamuya ait yer oldu.

-Musa Kazım Efendi sizin hayatınızda nasıl bir etki bıraktı?

Benim küçüklüğümde sürekli 'deden gibi olursun' diye dua ederlerdi. Hal ve hareketlerimde dedemi anımsatıyormuşum. Ben de dedemin hayatını örnek alarak büyüdüm ve yaklaşık 25 yıldır da gurbetlerde eğitim alarak hayatım devam etti. Dışarıya açılırsanız dünyanız genişler ve farklı insanlar tanıma şansı elde edersiniz. Musa Kazım Efendi'nin Sille’deki diğer alimlerden farklı olma özelliği budur. Pek çok İslam merkezlerinde eğitim görmüş bir âlim. Onun babası da Amasya ve Tokat’ta okumuş.

-Siz de Şam’a gittiniz mi o kürsüyü gördünüz mü?

'Benim Gözümde Coğrafyalar’ adlı kitabımda 15 ülkeyi anlattım. Bunlardan biri de Suriye’dir ve gittiğim her ülkeyi anlattım. Şam’daki o kürsüyü gördüm, Musa Efendi Medresesi'ni gördüm, Ak Minare gibi birçok yerleri gördüm ve yazdım. Çok dar imkânlarda kaldığı çok belli oluyor. Dedemin gezdiği ve eğitim aldığı yerlerin notlarını buldum ve bunları genişleterek kitap haline getirdim. Buradan hareket ettiği belgelere de ulaşarak nerelerde eğitim almış, nerelere gitmiş? daha da geniş bilgilerle kitapta yazdım.

-Kütüphaneye teslim ettiğiniz eserlerle ilgili projeleriniz var mı?

Bu şahıs benim incelediğim kadarıyla Sille tarihinin en büyük âlimidir. Benim kitabımın baskısının belediyenin yapması gerektiğini birkaç defa söyledim ama yapmak istemediler. Ben sadece Musa Kazım Efendi'nin isminin bir parka veya kütüphaneye verilmesini isterdim. Sille’de bir kütüphane kurulup isminin de Musa Kazım Efendi olmasını isterdim. Dedem medrese kapatılınca kitapları saklayarak muhafaza etmiş. Bu muhafaza sırasında yıpranan kitaplarda olmuş. Bu kitapları bir sonraki nesle aktarmaya çalışmışlar ve günümüze kadar ulaştırmışlar. Dedemin idamdan döndüğü de söylenir. Bazı konularda devleti eleştirdiği de olmuştur. Son dönemini de zorluklarla geçirmiş. Cumhuriyetten sonra bir maaş bağlanmamış ve çocuklarına muhtaç halde yaşamış.

Röportaj-M.Ali Elmacı