Şaşırtmayı severim demişti bir keresinde Dr. Shaul Livney (Önceki Avrupa Hipnoz Birliği Başkanı). Sözsüz hipnoz konusunda uzman bir İsrailli.
Bir terapist olarak benimsedim ben de bu cümleyi.
İnsanları bulundukları duygu durumundan bir başka yere götürme işidir terapi. Köprü görevi görmelisiniz. Bunu yapmanın en etkin yollarından biri de şaşırtmak. Şaşıran muhakeme edemez. Dengesi bozulur. Kontrolü yitirir ve peşinize düşer. Hipnozda da böyle. Toplumsal olaylarda da. Şaşırtan etkiler. Hakimiyeti ele alır.
Bunun Konyaspor’la ilgisi ne?
Konyaspor şaşırtmıyor.
Benim yazdıklarım elbette subjektif olacak. Yoruma açık, çünkü benim bakış açım. Benim olduğum yerden görünenler. Ellerim havada.
Konyaspor Konya için bir marka ve bu yüzden Konya’da yaşayanlar olarak ilgi alanımıza giriyor. Ve bir kurum olarak dışarıdan nasıl görünüyor? Ve her kurum aslında bir birey gibidir. Ve bu bireyin beden dilini okumak istiyorum. Okuduklarımı da yorumlamak.
Son Fenerbahçe maçını TV’den seyrettim. Ve bu kurumun teknik hocasını gördüm. Sanırım 4. golden sonraydı. Yerinde oturuyordu ve işaret parmağı dudaklarında sus işareti yapıyordu. Hani hastane koridorlarında gördüğümüz eliyle sus işareti yapan hemşire fotoğrafı gibi. Bıraksam ağzınıza geleni söyleyeceksiniz. İstemiyorum susun.
Bir işletmenin yöneticisinin ruh hali işletmeye yansır ve etkiler. O kurum da bütün olarak tıpkı yönetene benzer. Yöneten susun diyordu.
Konyaspor soğuk bir kurum. Az konuşan beden dilini az kullanan. Biz işimizi yapıyoruz diyen soğuk ve profesyonel. Ve en önemlisi mesafeli. Her ne kadar her maç öncesi taraftar çok önemli lütfen maça gelin dese de. Amatör ruhunu maç öncesi ya evlerinde ve belki de soyunma odalarında bırakan bir takım ve hoca. Bunda belki yönetimin de katkısı var. Emin değilim. Ancak çağırdıkları misafirlerini son derece profesyonelce ağırlayan bir ev sahibi. Misafirler Taraftarlar. Konyaspor soğuk ve mesafeli. Bence profesyonelliği zorla giymeye çalışan ve abartan bir kurum. Sonradan büyük şehire gelip sınıf atlayan birisinin oyunu kurallarına göre oynamayı abartması gibi. Kendi olmayı unutturan bir kompleks.
Bir şekilde biz büyük takımız, iyi takımızı dillendirmiş birisi. Yenildiği zaman bile kendine laf söylettirmeyen abartılmış bir gururu var. Oysa en büyükler bile zaman zaman düşer. Zaten büyüklük tökezleyince ya da düşünce bile bunu kabullenip, bunun normal olduğunu bilip kaldığı yerden devam edenlerin vasfıdır. Konyaspor’un kendini zannettiği kadar ruhsal olgunluğa sahip olduğunu düşünmüyorum. Olmak istemek ve olmak aynı şey değil.
Bir de küsme huyu var Konyaspor’un. Bu kendine laf söyletmeyen, gururlu adam işler biraz kötü gidince, planlandığı gibi olmayınca önce kendinden başka herkesi suçluyor ve küsmeyi tercih ediyor. Ve dikkat ettim tüm maçlarda sona doğru çözülüyor. Muhtemelen rakipler de bunu biliyor. Çünkü küsüyor. Ben bunun takımın hocasının ruh hali olduğunu zannediyorum. Zannediyorum dedim. Zira yakından tanımıyorum. Küsmek yaşının olgunluğuna sahip olmayan adam davranışıdır. Ve insan arası bozulmasın diye küsenin üstüne gidemez ya da yollarını ayırır. Ve iletişim dolaylıdır onunla. Aslında en önemli problemin bu olduğunu düşünüyorum; ancak haksızlık yapma endişemden dolayı daha fazla yazmayacağım bu konuda.
İyi de bu adamın hiç iyi tarafı yok mu? Kesinlikle var. Öncelikle şehrin markası. Varlığı renk katıyor. Ve sevimli. Onunla mesafenizi iyi ayarlayabilirseniz çok iyi dost olabilirsiniz. Önemli olan dikkat ve mesafenizi koruyacaksınız.
Peki Konyaspor niçin şaşırtmıyor? Bir buzdolabı sizi çok nadir şaşırtır. Son derece yararlıdır. Olmazsa olmazıdır evlerin. Ve çok aykırı bir durum olmazsa elektrik kesilmesi ya da önemli bir arıza gibi, programlandığı işini yapar ve siz onun ne yapacağını bilirsiniz.
Bu arada, beş gol yemek de hiç hoşumuza gitmedi.
www.pozitifdegisim.com