Konyayı dinliyorum

Ümit Savaş Taşkesen

“Konya’yı dinliyorum, gözlerim kapalı;

Ney’in esrarlı nağmelerinde Pîr’in çağrısı;

Cezbeye kapılmış titriyor

Ölgün yürekler kafeslerinde...

Uzaklarda, çok uzaklarda,

Ney’e dem tutmuş Meram bülbüllerinin ezgileri...

Konya’yı dinliyorum, gözlerim kapalı...

 

Konya’yı dinliyorum, gözlerim kapalı;

Tarih akıyor çeşmelerinden,

Berrak mı berrak, gürül gürül.

Kucak açmış yorgun güneşe Loras, Takkeli;

Yol gözleyen ak yaşmaklılar tenteneler ardında,

Konya’yı dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

Konya’yı dinliyorum, gözlerim kapalı;

Güleç güleç Çıkrıkçılar, Bedesteniçi, diğerleri;

Cıvıl cıvıl Kadınlar Pazarı;

Civanlar dolusu Zafer...

Çekiç sesleri geliyor Sobacı’lardan,

Güzelim bahar ıfıltılarında ter kokuları;

Konya’yı dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

Konya’yı dinliyorum, gözlerim kapalı;

Başımda eski âlemlerin sarhoşluğu,

Kuytu hayadı içinde aşı boyalı kerpiç evler;

Keskin poyrazın Sille taşlarına sinmiş serinliğinde;

Konya’yı dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

Konya’yı dinliyorum, gözlerim kapalı;

Tarihe şahit bir tevâzu geçiyor kaldırımdan;

Tebessümler, selâmlar, hal hatırlar...

Bir şey düşüyor, elinden yere;

Doksan dokuzluk kukası olmalı;

Konya’yı dinliyorum gözlerim kapalı.

 

Konya’yı dinliyorum, gözlerim kapalı;

Yürekler tek çırpıyor, zümrüdünde bozkırın;

Muhabbeti ebedi mi, değil mi biliyorum;

Duygularım içten mi, değil mi biliyorum;

Bir ay doğuyor, Alâaddin’e âvize,

Apak nûrundan anlıyorum;

Konya’yı dinliyorum...”

 

Yukarıdaki şiir Sevgili Ağabeyimiz Eğitimci-Yazar, TYB Konya Yönetim Kurulu üyesi Ali Işık’a ait. Daha önce bir yerde yayınlanmış mıydı? Bilmiyorum. Yayınlanmış ise tekrar ısıtarak önünüze, gündemimize sunuyorum şiiri. Bir vesile ile benimle paylaşmıştı şiiri. Yayınlayarak kusur mu işledik bilmiyorum. Bir kusur işlediysek de Ali Işık’ın hoşgörüsü geniştir diye biliyorum. Affeder Ali Abi...

 

Müflis tüccar gibi eski yazılarıma, notlara, taslak metinlere göz atarken yukarıdaki şiirin de içinde bulunduğu belgeyi açtım. Okuduktan sonra düşündüm aynı şimdi aynı şehirde mi yaşıyoruz diye.  Üzerinde operasyonlar yapılan, adı bir şekilde olumsuzlukla özdeşleşmiş ve son dönem imaj oluşumunda yolsuzluk ve çete operasyonlarıyla medyada kendisine yer bulan kirli, paslı, çürümüş, geçmişten gelen ve takdiri ilahiden bir şekilde kendisine miras düşmüş değerlerin sermayesini yiyerek tüketen üzerine yeni bir şey konulmayan mirasyiyici bir şehir izlenimi ediniyoruz. Maalesef mi demeli yoksa iç’teki dış’a mı dökülüyor demeli karar veremiyorum. Geçmiş zamana ait teselli babında bir güzellik nişanesi olarak yukarıdaki şiiri hep birlikte okuyalım diyorum. Sonra da şu yaşadığımız şehre bakalım. Nereden nereye?

 

Düşünmek için bir dakika ayıralım. Turgut Cansever’den mülhem şunu soralım: Bir şehirde inşaatlar, kazılar, yol düzenlemeleri ne zaman biter? Bir yıl, beş yıl, elli yıl, elli bin yıl? İnşaatsız, tozsuz, temel yapıtaşları oturmuş bir şehirde ne zaman yaşayacağız? Böyle giderse hiçbir zaman. Çünkü yaptığımız kaldırımlar, yol düzenlemeleri dahi üç yıldan öteye gitmiyor. Sökülüyor, değiştiriliyor sonra yeniden ve yeniden… Bırakın temel yapı taşları oturmuş bir şehirde oturmayı kaldırımlarını dahi eskitemeden yenilenen ve değiştirilen, asfaltını kullanamadan bozulan, yeniden yapılan ya da yapılmayan bir şehirde yaşıyoruz. Toz ve moloz kaderimiz. Bu, sadece burada değil her yerde böyle galiba ve maalesef. Kaderimse çekerim mi diyelim yani, ne dersiniz?

 

TEŞEKKÜR

Belh Kavşağına trafik ışıklarını yeniden getirerek hatadan dönen her kim/ler ise ona da buradan teşekkür ediyorum. Sabah çilemiz azaldı biraz. Böyle oluyor maalesef: Kâğıt üzerinde mükemmel görünen çözümler pratikte çuvallıyor, aksıyor. Hatayı telafi de bir erdem vesselam.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.