"Aslında ben bu yazıda kalemin kılıç gibi öldürücü olabildiğini anlatacaktım; öyle başladım da... Bugün yazdıklarımı yarına bir girizgâh kabul edin..."
Böyle yazdı Fehmi Koru bugün Star gazetesindeki köşesinde. Tam bir köşe yazısını uzun uzun "Türkiye’nin tarihi, aynı zamanda, sonu darbeyle biten ‘siyasi cinayetler ve toplumsal hareketler tarihi’dir" önermesini anlatarak geçirdi.
Bu girizgahın sebebi ise tabii ki Hrant Dink cinayetinde Hürriyet gazetesinin manşetlerinin, doğal olarak da Ertuğrul Özkök'ün rolü var mı yok mu tartışması...
"Eğer ‘sapık’ değilse, elinde kalem tutan hiç kimse, yazıp yayınladıklarının bir veya daha çok insanın hayatına mal olmasını arzu etmez. Ancak yazının icadından beri bilinen gerçeği ne yapacağız? Kalemin de kılıç kadar öldürücü olabildiği gerçeğini..."
Böyle diyor Koru ve şöyle devam ediyor:
"Belli olaylar olur bizde ve ardından askeri darbe gelir.
2002 sonrasında da durmadı bu süreç, birbiri ardına tezgâhlar kuruldu. Ak Parti iktidarda henüz ‘Besmele’ çekmişti ki, Necip Hablemitoğlu suikasta uğradı (19 Aralık 2002); Pavlov köpekleriyle uzaktan göz kırpıştırmaya başlamıştı. Hrant Dink cinayeti (19 Ocak 2007) suların bir daha denendiğini ortaya koydu.
Burada biraz nefes alıp “1980 ve 1997 öncesinde işlenen cinayetler ile kışkırtılmış kitlelerin sebep olduğu toplumsal hareketlilik darbelerle sonuçlandığı halde, 2002 sonrasında yaşanan benzer olaylar neden aynı sonucu getirmedi?” sorusu üzerinde düşünebiliriz.
Galiba denenmediğinden değil, denendi çünkü, hem de bir kaç kez; iktidarda geçmişten ders çıkarmış, idamlık gömleği üstünde bir kadronun bulunmasından kaynaklandı başarısızlık... Yoksa günlüklere geçmiş (balyoz, eldiven, sarıkız, yakamoz, ayışığı, kafes türü) ön-hazırlık safhasında kalmış niyetler ile küçük çaplı bir girişim (27 Nisan 2007 ‘e-muhtıra’) vardı."