Osmanlı, İstanbul’u fethetmeden önce Balkanları fethetti. İstanbul’un fethi Balkanların fethiyle gerçekleşti.
Ne hazindir ki, Osmanlı’nın çöküşü de Balkan savaşlarını kaybetmesi ve Balkanlar’dan çekilmesiyle oldu. Şahlanış, Balkanlarla başladı, çöküş de Balkanların elden çıkmasıyla oldu. Kişi düştüğü yerden kalkacağına göre, Balkanları sahiplenmeden Osmanlı ruhunun ihyası imkansız gibi. Zira Balkanlar Müslümanların Avrupa’ya açılan kapısı. Bu bir anlamda Avrupa’dan Müslümanlara gelebilecek salvolalara karşı da Balkanlar bir nöbet kapısı. Dolayısıyla ümmet için son derece stratejik bir yer olan kapıyı sağlam tutmak gerekir.
Tarih 8 Ağustos 1389. Yer muhteşem Kosova Ovası. Ortalık toz duman, göz gözü görmüyor. 30-40 binlik Osmanlı ordusu ile, 200 bin kişilik Küffar ordusu ovayı doldurmuştu. Gece yarısı. Hem de Berat gecesi. Pek çok Müslüman gibi uyanık olan biri daha var. Osmanlı Sultanı Gazi Sultan I. Murad Hüdâvendigâr Hazretleri. Murad Han, iki rekât namaz kıldıktan sonra, gözyaşları içinde şu duâyı yaptı:
“Yâ Rabbî! Bu fırtına, şu âciz Murad kulunun günahları sebebiyle çıktıysa, onun yüzünden mâsum askerlerimi cezâlandırma!.. Allâh’ım! Onlar ki buraya kadar sâdece Sen’in adını yüceltmek ve İslâm’ı teblîğ etmek için geldiler!
İlâhî! Bunca kere beni zaferden mahrûm etmedin. Dâimâ duâmı kabul buyurdun. Yine Sana ilticâ ediyorum, duâmı kabûl eyle! Bir yağmur nasip eyle! Bu toz bulutu kalksın. Kâfirin askerini aşikâr görüp, yüz yüze cenk edelim!
Yâ İlâhî! Mülk de, bu kul da Sen’indir. Ben âciz bir kulum. Benim niyetimi ve esrârımı en iyi Sen bilirsin. Mal ve mülk maksadım değildir. Yalnız Sen’in rızânı isterim.
Yâ İlâhî! Bu mü’min askerleri küffâr elinde mağlûb edip helâk eyleme! Onlara öyle bir zafer lutfet ki, bütün müslümanlar bayram eylesin! Dilersen o bayram gününün kurbânı da şu Murad kulun olsun!
Yâ İlâhî! Bunca müslüman askerin helâkine beni sebep kılma! Bunlara yardım eyle ve zafer bahşeyle! Bunlar için ben cânımı kurbân ederim; yeter ki Sen beni şehîdler zümresine kabûl eyle!.. İslâm askerleri için rûhumu teslîme râzıyım... Beni gâzî kıldın. Sonunda lutfen ve keremen şehîdlik de nasîb eyle!.. Âmîn!”
Bu hâlisâne münâcâttan sonra Sultan, fevkalâde bir huzur içinde Kur’ân-ı Kerîm tilâvetine başladı. Çok geçmeden rahmet bulutları peydâ oldu. Kosova meydanı üzerine sağanak hâlinde yağmur boşaldı. Rüzgâr durdu. Toz bitti…
Bu tecellîlerin ardından düşmana hücûm edildi. Sekiz saat süren muhârebe zaferle netîcelendi. Mohaç zaferinden sonra tarihte en kısa süren büyük zaferdi Kosova.
Murad Han, savaş meydanında bulunan yaralı ve şehîdlerin arasında dolaşıyordu ki, ölüler arasından yaralı bir Sırp askeri kalkarak:
“–Beni bırakınız; pâdişâhın elini öpüp müslüman olacağım!” dedi. Yaralı taklidi yapan Sırp, pâdişâhın elini öper gibi yaptı ve koltuğunun altında sakladığı zehirli hançerini hızla Hünkâr’ın göğsüne sapladı. Orada şehâdet şerbetini içen Murad Hân’ın duâsı da kâmilen gerçekleşmiş oldu… (Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti, I, 145,146)
Yüce Makamdan Murat Hanın duasına icabet gelmiş, Rabbim Osmanlı ordusuna Zafer Bayramını lütfetmişti. Bayram olmuştu ve Bayramın kurbanı da tam da duada olduğu gibi Murat Han olmuştu. Tam da peygamber yaşı 63’ünde şehadet rütbesine nail olmuştu.
Yıllar sonra güzel bir tevafuk neticesi 250 kişilik STK temsilcileriyle yine bir Berat gecesi Kosova’da idik ve ümmetin sorunları üzerine konuştuk. Duygulandık, dualaştık, dertleştik, zaman zaman ağlaştık ve güzel güzel kararlar aldık. Mevlam hayırlı ve bereketli eylesin.