Geçen hafta Memlekete yazı yollamadım, kötüydü. Ankarada oluşum, bunun mazereti midir, bahanesi midir? İkisi de olabilir. Doğrusu, istesem o yazıyı yazabilir ve gönderebilirdim. Bunu yapmayışımın sebeplerinden biri, geçen cumartesi Memleket sayfalarında gördüğüm bir durum dolayısıyla duyduğum rahatsızlığı yazıp yazmamakta tereddüt edişimdi. Beni rahatsız eden durum şu: Falan veya filan işletmenin üretimine, şusuna busuna ilişkin bir haber, hemen yanında ya da bir sayfa önünde veya ardında o işletmenin verdiği bir reklam! Okuyuculara haber vermek bir kamu hizmeti iken, ilânlar, reklamlar bir kazanç kaynağı. Hizmet ile ticaretin bu kadar açıkça ve başkalarını da reklam veren vermeyen bütün işletmeleri ve elbette okuyucuları- Bakın, bu iş böyledir! diye uyarırcasına birbirine karıştırmakta sakınca görmemek; bir çeşit şeffaflık sayılabilirse de, gazetenin işlevini ve bu işleve güvenmeyi tartışılır hâle getirdiği de açık bir gerçekliktir. Bu gerçekliği düşünmeme yol açan sayfaları Ankarada bir arkadaşa gösterdim. Güldü. İngilterede de böyle! dedi. Arkadaşım, durumu, yani bu Al gülüm, ver gülüm! gazeteciliğini benimsediği için mi böyle söyledi, yoksa, Durumu beğenmesek de kabul etmek, sindirmek zorundayız! mı demek istedi, anlayamadım. 13 Eylül 2005 Pazartesi gününden beri her hafta Dilim dilim başlıklı sadece bir hafta sehven Editörden başlığı girilmişti!- yayımlanan köşe, ikinci kez yer almadı gazetede. İlkinde olduğu gibi 9 Mayısta da bu yer almayışa ilişkin herhangi bir açıklama yapılmamıştı. Bu durum bana hayli kötü göründü. Sanki gazetede böyle bir yazar ve böyle bir köşe yoktur veya varlığı ile yokluğu arasında gazete yönetimi ve okuyucuları için kayda değer bir fark yoktur! Ne münasebet canım? İhmaldir, dalgınlıktır! Kesinlikle herhangi bir kötü niyet, kasıt söz konusu değildir! Bu da olabilir elbette ama içimde oluşan o kötü etki, kötü etki olarak kendini bana hissettirdi. (Bunu burada dile getirmesem olmaz mıydı? Olurdu ama gördüğünüz gibi )Geçen Pazar günü, Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin düzenlediği Ereğli gezisine katıldım. Birçok iyi şey gördüm, birçok iyi şey yaşadım, birçok iyi şeye tanık oldum. Hele, İvrize indiğimizde gördüğüm o rengârenk kuş bir hârikaydı! Yeniden görebilir miyim diye epeyce aradım ama bulamadım. Ereğlinin en büyük parkında, yeşiller içindeki o küçük mescitte ikindi namazı kılarken halının üstünde dolaşan minicik karıncalar gördüm. O karıncaların varlığı da, orada sâkin sâkin dolaşmaları da iyi göründü bana. Bütün iyileri ve bütün kötüleri saymak hem gereksiz, hem imkânsız.Ama son zamanlarda gördüğüm bir iyi şey var ki, onu size duyurmak isterim.Konya İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ile Konya Büyükşehir Belediyesi Atık Pil Kumbarası yaptırmış. Okul binasının girişinde gördüğüm bu kumbara çok hoşuma gitti. Yuvarlak biçimli bu kumbaranın altı beyaz, üstü kırmızı boyalı. Kullanılmış pillerinizi lütfen buradan atınız yazısının üstünde dikdörtgen biçimli bir delik var. Alttaki beyaz boyalı bölümde şu ifadeler bulunuyor: Uyarı! Tehlikeli Atık / Atık pilleri çevreye atmayınız / En yakın atık pil kutusuna atınız. Adı geçen kurumlar, bu kumbaralardan yeterli sayıda yaptırıp uygun yerlerin hepsine yerleştirebildiler mi, bilmiyorum ama yapılan işin çok iyi olduğunu düşünüyorum. Çok yönlü, çok kapsamlı bir çevre bilincine ve bilgisine ihtiyacımız var. Çünkü, dünya kirletemeyeceğimiz kadar büyük, kaynakları tüketemeyeceğimiz kadar sınırsız değil.İyileri ve iyilikleri çoğaltmak, kötüleri ve kötülükleri azaltmak için ne yapsak azdır!