“Kötü şeyler”, iyi şeyler

yazar-2

Yazının başlığını görüp de ‘biz bu başlığı dünden hatırlıyoruz diyenleriniz oldu’ biliyorum. Nedense gazete okurunun en çok hoşlandığı köşe kavgalarından birini başlatmak niyetinde değilim. Polemik niyetim de hiç yok. Bu gazetenin mimarı sevgili dostum Adem Alemdar’la birlikte, ‘önce makine ve teknik ihtiyaç’ demeden gazetenin çizgisini, nereden ve nasıl bakacağını konuştuk. Bugün, bu istişarelerin başladığı günden bu yana neredeyse 2 yıl oldu. Ortada gözle görülür hiçbir şey yokken bile, ne güzel, bizim bir yazar listemiz vardı. Listeye bakıp heyecan duymamak mümkün değildi. Bugün kendilerine ‘bizim gazetede yazar mısınız?’ teklifinde bulunup da yazı yazan üstadların isimlerinin bir yıl önceki notlarımız arasında bulunması ne güzel. İşte bu heyecanla başladık, yola koyulduk ve bugünlere geldik. 206. sayıda bile ilk günkü heyecanı duymak müthiş bir şey. 13 Eylül arifesinde, yazar listemizi cebimize koyup evine dükkanına gidip çayını içtiğimiz isimlerin başında, değerli yazarımız Şair İbrahim Demirci ağabeyimiz de vardı. İnanır mısınız, ben Üstadın bizim ‘yazar mısınız?’ teklifimize hiç düşünmeden ‘yazayım’ cevabını vereceğini beklemiyordum. Bugün, O’nun ‘İbrahim Demirci’ ismiyle yazdığı tek gazete Memleket. Bunun için kendisine gazetemiz ve okuyucularımız adına ne kadar teşekkür etsem, elbette nefis yazılarının karşılığı olmayacak.

İbrahim Demirci’nin, dünkü Memleket’te ‘Kötü şeyler, iyi şeyler’ başlıklı bir yazısını okuduk. O’nun ‘Kötü şeyler’ olarak nitelendirdiği üç hususun açıklığa kavuşturulmasında fayda görüyorum. İlki yazarın da belirttiği gibi, gazetede gördüğü ‘kötü’ bir durum nedeniyle yazı yollayıp yollamamakta tereddüt etmesi ve daha sonra yollamaktan vazgeçmesiydi. İkincisi yazarımızın, gazetenin daha doğrusu gazetelerin reklamcılık üslubuyla alakalı bir konuda yaptığı eleştiri. Yazar eleştirisini ‘Falan veya filan işletmenin üretimine, şusuna busuna ilişkin bir haber, hemen yanında ya da bir sayfa önünde veya ardında o işletmenin verdiği bir “reklam”! Okuyuculara haber vermek bir kamu hizmeti iken, ilânlar, reklamlar bir kazanç kaynağı. Hizmet ile ticaretin bu kadar açıkça ve başkalarını da -reklam veren vermeyen bütün işletmeleri ve elbette okuyucuları- “Bakın, bu iş böyledir!” diye uyarırcasına birbirine karıştırmakta sakınca görmemek; bir çeşit “şeffaflık” sayılabilirse de, gazetenin işlevini ve bu işleve güvenmeyi tartışılır hâle getirdiği de açık bir gerçekliktir’ cümleleriyle dile getirmiş. Söz ettiği reklamı ve ‘reklam-haber’i arkadaşına gösterdiğini ve onun da ‘İngiltere’de de böyle’ dediğini ilave ediyor.

Şu bir gerçektir ki, ulusal basın, daha renkli, çok sayfalı ve rekabetin ötesinde, yerel basına dönük “kitle imhası” rolü oynuyor.Yerel basının bulunduğu şehirlerde ya da ilçelerde yöneticilerden iş adamlarına kadar herkes, ulusal basının rengarenk ve çekici cazibesine kapılıyor. Ne kadar güzel bir gazete çıkarırsanız çıkarın, alacağınız reklam sizin ömrünüzü uzatacaktır. Dünyanın en iyi gazeteleri bile reklam almaktadır. Yazarımızın arkadaşının da dediği gibi bu İngiltere’de de böyledir, Fransa’da da böyledir. Ulusal gazeteler, bir bankanın reklamına yer verdiyse o bankanın haberlerini de bir köşede değerlendirmeye mecburdur. Çünkü bankayla yapılan anlaşma böyledir. Biz de, Konya fuarlarına destek veren tek gazete olduğumuz için, fuara katılan firmaların ürünlerine ve reklamlarına yer vermek istedik, istiyoruz. Gazetemizdeki fuar sayfalarında görülen ‘kötü şey’ bizim yerel basın olarak tarz, ahlak, taktik değiştirdiğimiz anlamına gelmiyor. Gazeteciliğin temel şartlarından biri de ‘reklamsız olmaz’ ise, ahlak ve inanç değerlerimize aykırı olmayan her reklam ve reklam-haber, gazetemizde yer bulur. Firma verdiği reklamı, haberinin de yapılması şartıyla istiyorsa, dünyanın neresinde olursa olsun, gazetenin ilkelerine ters düşmediği müddetçe, reklamı haberle birlikte sunmakta bir sakınca görmez.

Bir diğer ‘kötü’ şey de yazarın herhangi bir sebeple yazısını gazeteye ulaştıramadığında, gazetenin, yazarın yazısını yayınladığı köşeden, yazının neden yayınlanamadığını duyurmamasıdır. Bu kötü bir durumdur ama yazıyı gönderen yazarın yazısını, hiç yayınlamamak ya da uygunsuz bir biçimde yayınlamak kadar kötü değildir. Yerel gazetelerde yazarlık, yazarların tek işi olmuyor. Yazarlığı istiyorlarsa, işleriyle ya da görevleriyle birlikte yürütme mecburiyetinde oluyorlar. Günlük meşgaleler arasında yazmaya vakit ayıramayanlara çok sık rastlanıyor. Bu ‘kötü’ şey, başlangıçta bizim de kötü gördüğümüz bir şeydi. Hele yazarın bir mazeret beyan ederek ya da etmeyerek yazısını yollamamasından sonra gazetedeki köşesinde, bu duruma ilişkin bir açıklama yapılmaması kötüdür. Yazarın bu eleştirisini haklı buluyoruz. Başlangıçta bizim de kötü gördüğümüz bir şeyi yapmamızın tek nedeni var. O da yazısını gerekçeli gerekçesiz yollamayan yazarlara sık rastlanıyor olması. Gazetede “yazarımızın yazısı elimize ulaşmadığından….” türü bildik açıklamaları sık sık görmek istemediğimiz için bir süre önce ‘açıklama yapmayalım’ diye kötü bir karar vermiştik ama bugün itibariyle bundan vazgeçiyoruz. Yazarın ‘kötü’ dediği bu açıklama yapmama durumunu yazarla paylaşıyoruz. Yazarımızdan ve okuyucularımızdan özrümüzün kabulünü rica ediyoruz.
***
Dün Memleket’i Kurtaran Adam’ın yazısını okudum. Eline sağlık dedim. Makine Mühendisleri Odası Başkanı Mete Kalyoncu bir basın taraması yaptırmış. Yerel gazetelere 15-20 sayfa ayırmış, bize gelince 1.5 sayfa (yazıyla bir buçuk) ayırmış. LPG’li yaptığımız manşet haberleri saysan Kalyoncu, bizdeki kadar hiçbir yerde manşet olmamıştır. Kalyoncu’nun fotoğrafı yerine biz haberle alakalı LPG’li araçların fotoğrafını koymuştuk, yanılmıyorsam. Kalyoncu, belki de fotoğrafı bulunmadığı için haberleri görmemiş ya da haberden saymamıştır. Öyle ya her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Biraz habercilik dersi mi görmemiz lazım, yoksa?

İYİ ŞEYLER
Cumartesi günü Ereğli’deydik. TYB toplantılarına katılanların doğrudan davetli olduğu gezilerin beşincisi Ereğli’ye yapıldı. TYB Konya Şubesi Başkanı Kıymetli Ağabeyimiz Ahmet Köseoğlu ve sevgili dostum Mehmet Ali Köseoğlu’nun organizeleriyle gittiğimiz geziden çok memnun kaldık. Ereğli, tarih ve doğa güzellikleri bakımından fark edilir bir şehir. Buna bir de Belediye Başkanı Ahmet Özdoğan’ın gayretleri eklenince Ereğli yeni güzelliklere sahip olmuş. Yemyeşil bir şehir. Şehir diyorum çünkü ‘il’ olmayı çoktan hak etmiş. Farklı bir atmosferde bizleri ağırlayan, izzet ikramda bulunan Başkan Ahmet Özdoğan’a, ne kadar teşekkür etsek az olur. Bugüne kadar, gazetemizin Ereğli sayfası için bütün mesaisini harcayan ve Ereğli’ye ‘Memleket Ereğli’yi kazandıran sevgili dostumuz, mihmandarımız, Temsilcimiz Cuma Ali Koçak’a da çok teşekkür ediyoruz. Adlarını tek tek Perşembe günü yazacağımız yanımızdan hiç ayrılmayan dostlarımıza da teşekkür ediyorum. Ereğli Memlekete açılan kapı oldu, iyi de oldu. Perşembe günü yeniden görüşmek dileğiyle, hoşça kalın…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.