HOMONADLARIN İZİNDE KRAL YOLUNDA ÜÇ GÜN
Mehmet Gültekin Bozkır Dere beldesinden eğitimci bir arkadaşımız. Bu toprakların tutkunlarından genç bir eğitimci ama bu toprakların geçmişini merak eden, sırlarını açığa çıkarmaya çalışan amatör bir tarihçi. Bundan iki bin yıl önce toros dağlarında yaşamış, ardından pekaz iz bırakarak yitip gitmiş bir kavmin peşine düşmüş. İlkin antik çağ yazarlarının bu yitik kavimle ilgili söylediklerini okumuş. Ardından bölgedeki izlerini aramaya koyulmuş. Kalelerini, şehirlerini, yollarını aramaya koyulmuş. Yıllarca bıkmadan usanmadan araştırıp onların geçtikleri yolları tesbit etmiş, bulduğu bilgileri, belgeleri de bir kitapta toplamış.
“Toroslarda Bilinmeyen Bir Ülke HOMONADA Sedasa/Sedaseis/ Marula.”
Kitabın kenarına da not düşmüş Mehmet, bu bir trekking rotası (doğa yürüyüşü)kitabıdır, diye.
Sonra 6 temmuzda başlayıp dört gün sürecek bir “VİA SEBASTE” yürüyüşü düzenledi Mehmet Gültekin. Ülkemizin önde gelen dağcılarını, amatör tarihçilerini, doğa tutkunlarını çağırdı. Gelin, Homonadların izinde birlikte yürüyelim, dedi. Aslında bu cesaret isteyen bir çağrıydı. Dört gün boyunca onlarca insanı yönlendirmek, idare etmek, dağ tepe yürütmek, yeme, içmesini , konaklamasını sağlamak kolay bir iş değildi.
Ben ilk üç gününe katıldım bu yürüyüşün.
Söyleyeceklerim şu, başarılı bir organize yapılmıştı. Yürüyüşün başından itibaren güzel bir yürüyüş ortamı oluşmuştu. İnsanların bilgi edinme, öğrenme merakı temmuz sıcağına baskın çıkmıştı. Yoruldukça gölgelere sığınan insanlar Mehmet Gültekin’in etrafını sararak can kulağı ile onu dinliyorlardı.
Benim gibi bağımsız katılanlar olduğu gibi dağcılık guruplarını temsilen katılanlar da çoktu.
KOCAELİ DAĞCILIK
ZİRVE DAĞCILIK
KONDAK (KONYA DAĞCILIK)
TURDAK (TURGUTLU DAĞCILIK)
DEDAK (DOKUZ EYLÜL DAĞCILIK-İZMİR)
KORDELYA DAĞCILIK (İZMİR)
BALDAK (BALIKESİR DAĞCILIK)
POYRAZ DAĞCILIK (İSTANBUL)
DİPİ DAĞCILIK (KAYSERİ)
BÜNYAN DOSTLARI (KAYSERİ)
Kral yolu yürüyüşünün başlangıç noktası 6 temmuz sabahı Seydişehir otogarıydı. Ben otogara vardığımda gecenin üçüydü. Sonra birer ikişer gelmeye başladı yürüyüşçüler. Saat ona doğru ağır yüklerimizi Akseki’ye göndermiş, Kuğulu parkın sağındaki fundalıkların içinde başlayan, taş döşeme, iki bin yıl öncesinin kral yolundan Küpeli dağına doğru yürümeye başlamıştık.
Yürüyüşün en zorlu etabı buydu aslında. Yürüyüşe başladığımızda 52 kişiydik, Emel Dinseven arkadaşım dışında sadece yürüyüşü tertip eden Mehmet Gültekin’i tanıyordum ama etkinlik sonunda onlarca değerli arkadaşım oldu. Yolboyu yörük yaylacılarla karşılaştık. Bu yaylaların birinde genç bir jandarmanın mezarı vardı. Yöredeki eşkiyalarla girdiği çatışmada öldürülmüş. Gezgin arkadaşlar mezarın yanındaki direğe küçük bir bayrak asıp istiklal marşı okudular, gerçekten duygulu bir andı.
Üç gün boyunca müthiş güzellikler keşfettik, güzel insanlar tanıdık. Akseki’de Sarıhacılar köyü imamı ile eşinin konukseverliği unutulur gibi değildi. İkram ettikleri üzüm ve çay bir yana güleryüzleri bile bütün yorgunluğumuzu alıp götürdü. Üç gün süresince yaptığımız yürüyüşlerde gördüğümüz Altınbeşik mağarası, Üzümdere ırmağı ve vadisi gerçekten görmeye değer doğa güzellikleri.
Bunca güzelliklerin yanında olumsuz örneklerde yaşadık. Üç gün boyunca Akseki stadyumunda konakladık ama ne belediye başkanı ne kaymakam gelip hoşgeldiniz demediler. Oysa oraya kamp kuran insanlar sıradan insanlar değillerdi. Bu ülkenin dağını taşını adım adım gezmiş, zirvelerine kamp kurmuş değerli aydınlardı.
Sadece Eğitim Hayratı Derneği Akseki Şubesi ilgisini hiç esirgemedi. Dernek görevlisi Mürşit Pişkin, Akseki’ye her akşam dönüşümüzde yanıbaşımızdaydı.
Salı sabahı arkadaşların yanından ayrıldım ama yüreğim onlarla kaldı çünkü onlar bir gün daha yürüyecekler, ardından Köprülü kanyonda rafting yapacaklardı.
Seydişehir etabını yürüdükten sonra Tınaztepe mağarasını gezmiştik. Önceki yıllardan gördüğümden çok farklıydı mağara. Suları çekilmiş, suyun rengi doğanın tükenişinin hüznünü yansıtıyordu sanki.